Arama

Yazarların sıkıntıları

Kimi çalışma masasıyla ülke ülke dolaştı kimi kendi hastalığını karakterine bulaştırdı. ‘Yazdıklarıyla Yaşayanlar’ kitabı 25 yazarın yaşadığı türlü sıkıntılara odaklanıyor.

Yazarların sıkıntıları
Yayınlanma Tarihi: 11.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 11.05.2018 14:48

İlgi çeken bir vaat, iyi seçilmiş bir yazar listesi, renkli, hoş bir kapak ve içerde birbirinden güzel illüstrasyonlar... Hasan Saraç'ın Yazdıklarıyla Yaşayanlar kitabı dünya ve Türk edebiyatından 25 önemli yazarın hikâyelerini anlatma iddiasıyla yola çıkıyor.

Kitapta yer alanlar has edebiyat tutkunlarının bilmesi muhtemel hikâyeler, ama söz konusu yazarlarla yeni tanışanlar için Yazdıklarıyla Yaşayanlar iyi bir derleme. İşte kitaptan öne çıkan anekdotlar...

FİLMİ ÇOK BEĞENDİ, 275 BİLET ALIP SALONU KAPATTI



Stephen King, henüz yürümeye yeni başlamışken babası Donald, bir paket sigara alma bahanesiyle evden çıkıp adeta bir alacakaranlık kuşağında kaybolup gidiyor. Daha sonraları ise yakın bir arkadaşı bir trenin altında kalarak gözleri önünde ölüyor. Stephen King'in çocuk yaşta yaşadığı bu iki travmatik olayın yazdığı gerilim ve korku romanlarının altyapısını oluşturduğu iddiası sürekli dillendirilse de King bu durum hakkında yorum yapmaktan hep kaçınıyor. Öte yandan dünyaca ünlü yazar hakkında Saraç'ın kitabında enteresan başka anekdotlar da yok değil. Örneğin, kendi romanından uyarlanan 28 Gün Sonra filmini çok beğenip 275 bileti birden satın alarak salonu kapatması ya da triskaidekafobi rahatsızlığından muzdarip oluşu yani 13 sayısına karşı abartılı bir tedirginlik ve korku duyması da bu satırlarda karşımıza çıkıyor.

"O ÖLDÜ VE BİR DAHA BENDE HİÇ ÇIBAN ÇIKMADI!"


Cenazesinde ülkesinin cumhurbaşkanı tarafından 'bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı' ilan edilen Gabriel Garcia Marquez yani bilinen lakabıyla Gabo'ya dair de ilgi çekici bilgiler mevcut kitapta. Gabo, uzunca bir süredir çektiği çıban hastalığının ıstırabı içinde kıvranırken yazdığı romanındaki karakterlerden Albay Buendia'yı öldürmeye karar verir. Ancak nasıl yapacağını bilemez. Bu sırada çok çektiği çıban hastalığının Albay'ın sonu için ideal olduğunu düşünür. Uzun bir çalışma gününün ardından ise yatak odasında uyuyan karısının yanına kıvrılıp "Albay öldü" der ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Sonraları bir söyleşisinde ise "Albay Buenida'ya hastalığımı bulaştırdım. O öldü ve bir daha bende hiç çıban çıkmadı" der.

ÜLKE ÜLKE GEZEN BEETHOVEN'IN MASASI


Avusturyalı Stefan Zweig, yaşadığı zaman zarfında üne kavuşabilmiş şanslı ve üretken yazarlardan biri. Ünlü fakat Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte mutsuz bir yazar... Nitekim eserlerinde de sıklıkla değindiği bir kavram olan intiharla sonlanan yaşama sahip biri. Bununla beraber çevresinde olan bitenlere karşı hayat tarzını değiştirip hızlıca tedbirler almayı da adeta bir sanat haline getirmiş olan Zweig, ömrü boyunca Viyana haricinde Amerika ve Brezilya'da da yaşar. Üstelik tüm bu seyahatlerinde Viyana yıllarında koleksiyonuna kattığı Beethoven'a ait çalışma masasını da asla yanında ayırmaz. Hatta pek çok eserini de ülke ülke gezdirdiği bu masada yazar.

ARDINDA KALAN SANCILI BİR AŞK HİKÂYESİ

Halide Edip Adıvar, henüz 18 yaşındayken Jacob Abbot'un Ana adlı eserini Türkçeye çevirir ve II. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilir. 1901 yılında da Amerikan Koleji'nden mezun olan ilk Müslüman kız öğrenci olarak kayıtlara geçer Halide Edib. Mücadele ve edebiyatla geçen yıllarda öğrencisiyken hayranı olduğu ünlü matematikçi Salih Zeki'yle de evlenir, öğretmenlik de yapar, İstiklal Harbi'nde cephede gazetecilik de... Salih Zeki'nin ikinci bir kadınla evlenmek istemesi üzerine ise sarsılır. Çok eşliliğe şiddetle karşıdır ve içi yansa da ilk ve tek aşkım dediği Salih Zeki'den ayrılır. Bu ayrılık, İstiklal Madalyası almış Türk tarihinin en önemli kadın figürlerinden olan Halide Edib'in ardında bıraktığı sancılı bir aşk hikâyesi olarak anılır.

"SÜKÛT SUİKASTINA MARUZ KALDIM"


Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Huzur, Beş Şehir, Mahur Beste ve edebiyat dünyamıza büyük izler bırakmış daha nice eser... Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk edebiyatının en saygın kalemlerinden biri. Ancak onun da yaşamında sıkıntılı günler yok değil. 1942-1946 yılları arasında TBMM'de CHP milletvekilliği yapan Tanpınar, eleştirel duruşundan olsa gerek sonraki seçimlerde aday gösterilmez. Okumaya, yazmaya devam eder ama siyasette gözden düştüğü için artık bir şeyler değişmiştir. Yazdıkları okunmamakta, romanları basılmamaktadır. Hayattayken unutulan ve git gide yalnızlaşıp içine kapanmış yazar o günlere dair hislerini günlüğünde şöyle kaleme alır: "Sükût suikastına maruz kaldım."

"BENDE HER HASTALIK VAR!"


Peyami Safa, iki yaşında babasını kaybeder, 10 ay sonra da kardeşini... Dokuz yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle çocukluğunun yedi yılı kaygı içinde geçer. Buna rağmen Safa, sürekli kendini yetiştirmeye çabalar. İki yıl memurluk yapar, 15 yaşında öğretmenliğe başlar. Fransızca, felsefe ve psikoloji üzerine sürekli okumalar yapar. Fakat hastalıklar yakasını bırakmaz. Yakınlarına sürekli "Bende her hastalık var" diyerek yakınır. Kendisi gibi sağlık sorunları yaşayan Nebahat Hanım'la evlenir ve Merve adında bir oğulları olur. Oğlunun Erzurum'da yedek subay olarak askerliğini yaptığı sırada yakalandığı hastalık sonucu ölmesi üzerine Safa, bu acıya daha fazla dayanamaz ve bu ölümün ardından yalnızca dört ay yaşar.

Sabah Kitap

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN