EVANJELİST NEDİR?
İncil, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de adı geçen ilahi bir kitap olmasına karşın, içinde yer alan hükümler, yüzyıllar boyu tahrip edilerek değiştirildi. Daha sonra Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış dört kanonik İncil'in her biri "Evanjel" olarak adlandırıldı.
Evanjel, Yunanca'da "iyi haber" ya da "genel olarak kabul edilen gerçek" anlamına gelen "evangelion"dan türetilmiş bir kelimedir. İncil'in yazarlarına ise, "Dört Evanjelist" deniyor.
EVANJELİST VE EVANJELİKLER
Evanjelist ve Evanjelik kelimeleri farklı anlamlarda kullanılır. Evanjelist sözcüğü en basit anlamıyla "Hristiyanlık bildirisini vaaz eden, yayan kişi" anlamına gelir. Evanjelik sözcüğü ise, daha çok Protestan Kilisesi'nin muhafazakâr kesimini ifade eder.
Evanjelikler, ABD'yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi "Puritenler"in devamı. Evanjelizm merkezli bu akımın mensuplarına ve zamanla liberal Protestanlar haricindeki tüm Protestanlara, 20'inci yüzyılın sonlarından itibaren "Evanjelik" denmeye başlandı.
Ayrıca Martin Luther, reformları esnasında kurduğu kilise hareketi için bu ismi kullandı. Bu nedenle Kıta Avrupası'nda Evanjelik sözcüğü, Protestan veya Lutherci olarak algılanır.
EVANJELİZMİN TEMELLERİ NEYE DAYANIYOR?
Evanjelizmin temelleri İngiliz George Whitefield, Methodizm'in kurucusu John Wesley ve Amerikalı filozof ve teolog Jonathan Edwards tarafından atıldı. Bu üç kişi Amerika'nın en büyük Protestan mezhebi olan Baptistlerin ve Metodistlerin oluşumunun temel taşlarıydı.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 1820'lerde genelde Hristiyanlık inancı için kullanılan Evanjelizm, 19'uncu yüzyıldan itibaren iki ayrı koldan ilerlemeye başladı.
Charles G. Finney ile Amerikan halkının dönüşümünün sağlanması ile devrimcilik anlamı kazanmış, diğer taraftan Playmouth Kardeşliği hareketinin kurucusu John Nelson Darby'nin öncülüğünde radikal bir dini yorumu temsil etmeye başlamıştı.
Bugünkü Evanjelizm, Amerika'daki Hristiyan toplumunun tutucu kanadını temsil eder ve kısaca "Hristiyanların Siyonizmi" olarak açıklanabilir.
EVANJELİSTLER İÇİN ORTADOĞU NEDEN ÖNEMLİ?
Ortadoğu, Evanjelistler için Yeni Dünya'nın kapısıdır. Eski Ahit'e göre kıyamet (Armegedon) savaşında İsa Mesih, Kudüs'e inecek ve kendisine inananlarla birlikte Tanrı Krallığı'nı kuracaktır.
Yahudi inancında ise, Mesih Kudüs'ü putperestlerden temizleyecek, Süleyman Mabedini tekrar yaptıracak, dünyayı hâkimiyeti altına alacak, yeryüzünde tanrı krallığını kuracak kişidir. Bu inanışa göre tanrı dünyayı İsrailoğullarına verirken, ahireti tanrı krallığının kurulmasını sağlayanlara bahşetmiştir.
Dolayısıyla bu, Evajelistlerle Siyonistlerin ortak noktası olduğu için, İsrail'i kayıtsız şartsız desteklerler ve bölge Eski Ahit'in tasvir ettiği şekilde dizayn etmeye çalışırlar.
YENİ NESİL HAÇLI SEFERLERİ
Lutherci Protestanlık ile başlayan; Püritenizmle olgunlaşan; Jimmy Carter, Ronald Reagan ve Baba Bush'un başkanlıkları döneminde adım adım gelişen Evanjelizm, 11 Eylül'den sonra Oğul Bush ile Küresel Emperyalizmi yönlendiren esas güç haline geldi.
Evanjeliklerin en büyük planları Afganistan savaşıyla hayata geçirildi. 11 Eylül saldırılarıyla harekete geçen ABD, El Kaide'yi öne sürerek yeni nesil bir "Haçlı Seferi"ne girişti.
Dönemin ABD Başkanı Bush, Eylül 2001'de "Terörizme karşı bu Haçlı Seferi, bu savaş zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalı" açıklamasını yaparak niyetini açıkça belli etmişti.
Afganistan'ın işgali sonrasında ABD, Ortadoğu'da petrol zengini Irak'a ve dolayısıyla da Saddam Hüseyin'e Kitle İmha Silahları bahanesiyle savaş açtı.
ARAP BAHARIYLA YENİDEN HAREKETE GEÇTİLER
Eski Ahit'e göre, vadedilmiş topraklar, Evanjelistlerin ve Siyonistlerin ele geçirmek istediği Nil ve Fırat arasındaki toprakları kapsıyordu. Irak, Suriye, Mısır, Sudan ve Türkiye kısmen; Ürdün, Lübnan ve Kuveyt topraklarının tamamı, belirlenen bu alanın içinde kalıyor.
Evanjelistlerin bu bölgeyi şekillendirme çalışmaları geçtiğimiz yıllarda "Arap Baharı" çerçevesinde tekrar başlatıldı. Yıllar önce doğrudan ve dolaylı olarak ülkelerin başına getirdiği diktatörleri, halkı kışkırtmak suretiyle devirirken, aynı zamanda bu ülkeleri İsrail'in güvenliğine uygun ve siyasi olarak dönemin şartlarına göre yeniden dizayn etmeye başlamışlardı.
Sonradan dışişleri bakanı olacak olan Condoleezza Rice 2003'te Washington Post'ta yayımlanan "Transforming the middle east – Ortadoğu'yu dönüştürmek" isimli makalesinde, "Ortadoğu parçalanacak, 22 yeni ülke doğacak" diyerek, bu planların çok önceden yapıldığını göstermişti.
TRUMP VE EVANJELİSTLERİN POLİTİKAYA ETKİLERİ
Dünyada yaklaşık 550 milyon Evanjelist Hristiyan'ın olduğu tahmin ediliyor. Amerikan nüfusunun yüzde 30-35'ini Evanjelistler oluşturuyor ve bu oran 90-100 milyon kişiye tekabül ediyor.
Hristiyan sağ blok olarak belli konularda bu çevrelerle birlikte hareket eden Katoliklerden oluşan Hristiyan grupların büyük kısmı, Trump'ı özellikle de yardımcısı Pence'i destekliyorlar. Sivil toplum görünümlü lobicilik organizasyonlarında oldukça aktif olan Evanjelist Hristiyanlar, 2016 Başkanlık Seçimlerinde Trump'ın başkan seçilmesinde büyük rol oynadılar.
Trump da bu hizmetlerin karşılığını, izlediği politikalarla vermeye başladı. Kabinedeki değişiklikler ve Kudüs kararı bu hizmetlerden yalnızca bazıları. Trump'ın yakın çevresinde bulunan ve politikaya yön veren Evanjelistleri ayrıca incelemekte fayda var.
PENCE: KOYU BİR EVANJELİST
Çocukluğunu Katolik olarak geçiren Mike Pence, gençliğinde Demokrat Parti üyesi olmuş, üniversite yıllarında Evanjelik-Protestan mezhebine geçmişti.
Ardından Cumhuriyetçi Parti'ye katılan ve sonraki hayatını muhafazakâr-koyu dindar bir Evanjelik olarak sürdüren Pence, Indiana Valisi olduğu dönemlerde de, aşırı Hristiyan-Evanjelik görüşlere sahip beyaz Amerikalı profili çizmişti. Yine onun "Tea Party/Çay Partisi" diye bilinen ve İslamofobik görüşleriyle de öne çıkan grubun toplantılarına katıldığı biliniyor.
Dolayısıyla Trump'tan ziyade aslında Pence'in seçilmesi, ABD ve AB başta olmak üzere bütün dünyadaki Protestanlar-Evanjelikler tarafından bir umut olarak görüldü. Bu çevreler, muhafazakâr taleplerini Trump'tan ziyade Pence üzerinden gerçekleştirmeyi hedeflediler.
Ekonomi konusunda Pence'in çevresinde hâkim olan anlayış "Hristiyan Kapitalizmi"dir. Bu durum, Trump'ın da aslında sosyo-kültürel ve ekonomik açılardan hayata bakışında Pence ile yer yer benzer Hristiyan-Evanjelik düşüncelere sahip olduğunu, ancak pragmatist bir iş adamı olması yönüyle, bunları Pence kadar öne çıkarmadığının veya çıkaramadığının işareti.
Pence, Hristiyan-Evanjelik değerlerle birebir uyumlu görüşlerini açıkça ortaya koymaktan çekinmemiş, hatta bunları politikalara dönüştürmek için çaba sarf etmişti.
KUDÜS KARARININ ARKASINDA ONLAR VAR
ABD politikasına yön veren bir diğer isim, Mike Pompeo da bir evanjelist; ancak mezhebi farklı. Pompeo'nun mezhebinin ana akım evanjeliklerden ayrılmasının temel nedeni, eşcinsellerin din adamı olarak atanmasına ve aynı cinsiyetten kişilerin kendi kiliselerinde evlenmesine izin vermesi.
Buna karşın Pompeo, ABD Senatosu'ndaki onay oturumunda eşcinsel evliliklere karşı olduğunu kayıt altına geçirmişti. Pompeo, CIA direktörlüğü sırasında Langley'deki papaz sayısını arttırarak teşkilat içinde dini hizmetleri kuvvetlendirdi.
Trump'ın attığı birçok adımda olduğu gibi, Tel Aviv'deki ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararının arkasında da evanjelikler bulunuyor.
POMPEO VE İKİYÜZLÜ POLİTİKALARI
Geçtiğimiz yıl 29 Mayıs'ta, bir toplantıda ABD'nin dini özgürlükler raporu açıklandı. Dışişleri Bakanı Pompeo, ABD'nin 20 yıldır dünyadaki 200 ülkede dini özgürlüklerin durumunu incelediği raporun sonuncusuna güçlü biçimde sahip çıkıyordu. Bununla da yetinmeyerek, ABD'nin ilk kez kendi ev sahipliğinde bakanlar düzeyinde bir "dini özgürlükler zirvesi" düzenleyeceğini açıkladı.
Washington'da 25-26 Temmuz tarihlerinde yapılacak zirveye kimlerin davet edileceği henüz bilinmese de, bu toplantının evanjelikler tarafından yönlendirileceği açık.
Pompeo, 2017 dini özgürlükler raporunu açıklarken "evrensel bir insan hakkı" olarak tanımladığı dini özgürlükleri, kendi yönetimlerinin önceliği olduğunu açıkça dile getirdi.
Oysa Pompeo'nun atıfta bulunduğu "evrensel insan hakları" Trump yönetiminin sınıfta kaldığı, yönetimdeki Pompeo gibi evanjeliklerin de ikiyüzlülüğe boğulduğu alanlardan biri. Başkan Trump, ABD'de bulunan göçmenlere ağır hakaretler etmiş, altı ülkenin vatandaşlarına sadece Müslüman oldukları için vize yasağı uygulamıştı.
EVANJELİSTLERİN TÜRKİYE'Yİ KARALAMA POLİTİKASI
Pompeo'nun ardından söz alan ABD'nin Dini Özgürlüklerden Sorumlu Büyükelçisi Sam Brownback de evanjelizm anlayışına sahip bir isim. 48 yaşında evanjelizmden Katolikliğe dönen Brownback, dünyada dini özgürlüklerin kısıtlanması açısından en kaygı verici vakaların yaşandığı ülkeleri sıraladığı konuşmasında, Myanmar, Eritre, Pakistan gibi ülkelerin ardından Türkiye'yi de söylemişti.
Brownback, Müslüman olmayanların vatandaş dahi sayılmadığı İslami teokrasiyle yönetilen Suudi Arabistan'dan ise, gazetecilerin üstelemesiyle bahsetmişti.
Sunumunu yaptığı raporda, Suudi Arabistan'da Şiilere yönelen gaddarlık boyutundaki ayrımcılık, detaylı bir şekilde ele alınıyordu. Brownback, Trump'ın kendisine Ortadoğu'da "bir numaralı ortak" olarak tayin ettiği Suudların dini özgürlükler konusunda umut vaat ettiğini söylemişti.
TÜRKİYE'DEKİ RAHİP BRUNSON NEDEN ÖNEMLİ?
Evenjelistlerin Türkiye ile ilgili son gündemi ise, İzmir'de FETÖ davasından tutuklu Amerikalı evanjelist Pastör (rahip) Andrew Brunson. Pastör Brunson'ın 16 Nisan'da İzmir'deki ilk duruşmasını Brownback, Türkiye'ye gelerek bizzat takip etmişti.
Pastör Brunson, gizli bir tanığın verdiği ifade doğrultusunda tutuklanmıştı. "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme", "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek", "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından tutuklanması talep edilmiş; Brunson ise, bu iddiaları reddetmişti.
Bu tarihten sonra Brunson Davası, ABD Kongresi'nde sıklıkla gündeme getirilen bir konu olmaya ve serbest bırakılması için, çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından kampanyalar düzenlenmeye başladı.
Erdoğan, Eylül 2017'de yaptığı bir konuşmada, "'Papazı verin' diyorlar. Bir papaz da sizde var, bize verin, yargılayalım, biz de onu size verelim. 'Onu karıştırma' diyorlar" şeklinde bu konuya değinmiş; ABD'nin olası bir takasa yanaşmadığını ifade etmişti.
ABD'nin, raporu öne sürerek "Türkiye'de dini özgürlüklerin kısıtlandığı" iddiası da, bu olayın bir sonucu. Ancak Pastör Brunson'un tutukluğu dini özgürlüklerin değil; "hukukun üstünlüğü/yargı bağımsızlığı" alanına giren bir konu. Buna karşın, Brunson bir din adamı olmasa, Trump yönetimi, evanjelistlerin serbest bırakılmasını Türkiye ile ilişkilerin düzelmesi için önkoşul haline getirmeyeceği de açık.
CEZASI 'EV HAPSİNE' DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işlediği, casusluk yaptığı iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen Rahip Brunson, "sağlık sorunları" dikkate alınarak "konutunu terk etmesinin yasaklanması" ve "yurt dışına çıkış yasağı" uygulanmasına karar verildi. Cezası "ev hapsine" dönüştürülen Brunson, geçtiğimiz gün cezaevinden çıktı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD'nin Türkiye'den iadesini istediği rahip Pastör Brunson'ın ev hapsine alınmasına ilişkin, "Memnuniyetle karşılıyoruz" açıklamasında bulundu.
Pompeo, "Türkiye'de Pastör Brunson'un hapishaneden ev hapsine taşınması ile ilgili geç kalınmış haberleri memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu yeterli değil. Brunson'a karşı inandırıcı bir kanıt görmedik. Türk yetkililere bu davayı derhal adil bir şekilde çözmeleri için çağrıda bulunuyoruz" dedi.