Geleneksel Osmanlı tıbbının son temsilcisi: Gevrekzade Hasan Efendi
Tıp ilmi, İslam medeniyeti içerisinde dönüm ve kırılma noktalarını yaşadı. Bu köklü medeniyetin ilmini miras alan Osmanlı, halk sağlığına oldukça önem verdi. Bundan dolayı hem okullar açarak önemli tabipler yetiştirdi hem de coğrafyamızın pek çok yerine hastaneler inşa ettirdi. 19. yüzyılın sonuna kadar devam eden 350 yıllık dönemde, hekimbaşılık görevine 42 kişi tayin edildi. Bunlardan biri de geleneksel Osmanlı tıbbının son temsilcisi Gevrekzade Hasan Efendi'ydi. Peki, on sekizinci yüzyılın önemli hekimlerinden biri olan Hasan Efendi'ye göre hastalıklara iyi gelen makamlar nelerdi?
🔺 18. yüzyılın önemli hekimbaşılarından biri olan Hasan Efendi, III. Selim döneminde Halep'e gönderilerek burada kendisine yüksek dereceli kadılık olan mevleviyet verildi.
🔺 Burada okuttuğu Menâkıbü'l-ʿârifîn adlı eseri tercüme edip III. Selim'e sunmasının ardından Edirne mollalığına sonrasında Mekke-i Mükerreme payesine yükseltildi.
🔺 Osmanlı-Rus savaşında orduda hekimbaşı görevi yaparken askerler arasında yayılan dizanteriye karşı elli yıl önce Bursalı Ali Münşî'nin altın otu bitkisini tavsiye etmesine rağmen onun geleneksel yollarla tedaviyle sınırlı kalması başarılı olamamasına neden oldu.
🔺 Fakat onun buradaki tutumu nedeniyle tamamen başarısız saymamak gerekir. Çünkü Gevrekzade Hasan Efendi, döneminin en önemli hekimi olmasının yanı sıra geleneksel Osmanlı hekimliğinin de son temsilcisidir.
🔺 Enderun'de tıp eğitimi alırken Ahmedpaşazâde İshak Bey'in sara hastalığına yakalanan oğlunu tedavi etti. Döneminde Avrupa tıbbına yönelim varsa da o daha çok İslam âlimlerinin eserlerinden faydalandı.
🔺 İslami kaynaklardan tercüme ettiği eserler de bunu kanıtlar niteliktedir.
🔺 Gevrekzade Hasan Efendi'nin önemli hizmetlerinden biri de müzikle tedavisi hakkında yazdığı eserlerdir. Bu konu hakkında müstakil olarak ele alan ilk eser olan Risâletü'l-mûsikiyye mine'd-devâi'r-rûhâniyye'de geleneksel tıp kitapları pasajlar halinde değerlendirildi.
🔺 Gevrekzade Hâfız Hasan Efendi, mûsikinin kendiliğinden ortaya çıkan bir şey olduğunu ve önemli olanın da bunu bilmek olduğunu düşünürdü. Bu düşüncesinin destelemek amacıyla Hz. Davud'u (AS) örnek verdi. Alimlerin ortak kanaatine göre Hz. Davud musiki ilminin nazariyatını ilk defa kuran kimseydi.