Hz. Ebubekir kimdir? Hz. Ebubekir'in hayatı
Hz. Ebubekir, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in yol arkadaşı ve en sadık dostuydu. Hz. Ebubekir, İslam'ı kabul etmeden önce de şerefli bir yaşam sürmüş; haramdan, zinadan, içkiden uzak durmuş ve Müslüman olan ilk 10 sahabeden biri olmuştu. Miraç olayı başta olmak üzere gaybla ilgili pek çok haberi hiç tereddütsüz kabul ettiği için bizzat Resul-i Ekrem tarafından "Sıddık" lakabı verilmiş ve İslam literatüründe "Ebubekir es Sıddık" olarak anılmıştı. Peygamberimizin vefatının ardından ilk halife Hz. Ebubekir olmuş, Peygamberimizin izinden gitmeye devam etmişti. Peki, Hz. Ebubekir kimdir? Hz. Ebubekir nasıl halife oldu? İşte sadık dost Hz. Ebubekir'in hayatı…
Hz. Ebû Bekir, Mekke döneminde Kureyşli müşriklerin ağır işkencelerine maruz kalan Müslüman kölelerle yabancılardan erkek, kadın, zayıf ve güçsüz pek çok kimseyi efendilerine büyük paralar ödeyerek satın alıp âzat etmiştir.
Kurtardığı bu sahâbîler arasında Bilâl-i Habeşî, annesi Hamâme, Âmir bin Füheyre, Ubeys, Ümmü Ubeys, Ebû Fükeyhe, Zinnîre, Nehdiye ve Lübeyne sayılabilir. Onun servetini bu şekilde harcamasından rahatsız olan babası Ebû Kuhâfe, güçsüz ve zayıf köleler yerine güçlü kuvvetli kimseleri satın almasını tavsiye ettiği zaman babasına satın aldığı kölelerden faydalanmayı düşünmediğini, bu hareketiyle Allah'ın rızasını kazanmayı umduğunu söylemiştir.
Taberî, onun Allah yolundaki bu fedakârlığı üzerine Leyl sûresinin 5-7. ayetlerinin nâzil olduğunu rivayet eder. Hz. Peygamber'in Erkam bin Ebü'l-Erkam'ın evinde bulunduğu bir sırada Ebû Bekir'in ısrarı üzerine Mescid-i Harâm'a gidildi, o esnada üzerine saldıran Utbe bin Rebîa tarafından öldüresiye dövüldü.
Kendine gelince annesinden Hz. Peygamber'in bulunduğu Erkam'ın evine götürülmesini istedi. Resûlullah'ı sağ salim görünce ağlayarak ona sarılıp öptü; sonra da kendisine yardım eden annesinin hidayete ulaşması için Resûl-i Ekrem'in duasını niyaz etti. Hz. Peygamber onun bu samimi arzusu üzerine dua edince annesi Müslüman oldu.
Resûl-i Ekrem Mekke'ye gelen insanları İslâmiyet'e davet ederken ensâb ilmini iyi bilen Ebû Bekir onun yanında bulunarak çeşitli kabile mensuplarıyla kolayca dostluk kurmasında kendisine yardımcı olurdu. Hz. Peygamber'in risâletinin beşinci yılında Kureyşlilerin Müslümanlara işkenceyi arttırması ve özellikle kendisinin yüksek sesle Kur'an okumasına engel olmaları üzerine dayısının oğlu Hâris bin Hâlid ile Habeşistan'a gitmek üzere Mekke'den ayrıldı.
Yolda karşılaştığı dostu İbnü'd-Dügunne Kureyşlilerle konuşarak dinini kimseye açıklamaması şartıyla onun Mekke'de kalmasını sağladı. Ancak Ebû Bekir gizlice ibadet etmeye ve Kur'an'ı sessiz okumaya uzun süre dayanamayıp Kureyşlilerle yaptığı anlaşmayı bozdu. Bunun üzerine İbnü'd-Dügunne artık kendisini himaye etmeyeceğini bildirince Hz. Ebû Bekir sadece Allah'ın himayesine sığındığını söyleyerek Mekke'de oturmaya devam etti.
Müslümanlar Medine'ye hicret etmeye başlayınca Ebû Bekir de hicret için Hz. Peygamber'den izin istedi. Resûlullah ona acele etmemesini, Allah'ın kendisine bir arkadaş bulacağını söyleyince Hz. Peygamber ile birlikte hicret etme şerefine nâil olacağını anlayarak hazırlık yapmaya başladı.
Bu konuşmadan dört ay sonra Resûl-i Ekrem Kureyşliler kendisini öldürmeye karar verince Ebû Bekir'in evine gelerek Medine'ye hicret edeceklerini söyledi. O gece müşrikler tarafından evi kuşatılan Hz. Peygamber yatağına Hz. Ali'yi yatırarak Ebû Bekir'le birlikte Sevr mağarasına doğru hareket ettiler. Resûl-i Ekrem, kendilerini takip eden müşriklerin mağaranın ağzına kadar gelmesi üzerine korkuya kapılan Hz. Ebû Bekir'i teselli ederek onların kendilerine zarar veremeyeceğini söyledi.
Daha sonra nâzil olan ve Ebû Bekir'in bu üzüntüsünü dile getiren âyet-i kerîmede Resûl-i Ekrem'in onu, "Üzülme, Allah bizimledir" (Tevbe, 40) diye teselli ettiği belirtilmektedir. Hz. Ebû Bekir bu özel durumu sebebiyle Türk ve İran edebiyatlarında "yâr-ı gâr" (mağara dostu, can yoldaşı) ifadesiyle anılmıştır. Mekke döneminde Hz. Peygamber onunla Hz. Ömer arasında kardeşlik bağı kurmuştu.
Medine'de ise evinde misafir olduğu Hârice bin Zeyd ile arasında kardeşlik bağı kuruldu. Hârice bin Zeyd'in, servetini kendisiyle paylaşma teklifini kabul etmeyip hicret ederken yanına aldığı paradan artakalan 5 bin dirhemle Medine'de ticarete başladı. Fakat şehrin havası sağlığına iyi gelmedi ve sıtmaya tutuldu, oğlu Abdullah'a mektup yazarak Mekke'de kalan ailesini Medine'ye getirmesini istedi. Abdullah da kız kardeşleri Esmâ ve Âişe ile annesi Ümmü Rûmân, Hz. Peygamber'in hanımı Sevde ile kızları Fâtıma ve Ümmü Külsûm ile birlikte Medine'ye hicret etti.