Gurbeti ve hasreti bavulunda taşıyan sürgün edebiyatçılar
"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde"
Sürgünlük, hasreti, acıyı, özünün ruhundan çekilip koparılmasını, kimi zaman dil yarasını, yürek yarasını, yapayalnız kalmayı ifade eder. Sürgünde edebiyat denince de yine bu sözcükler her defasında kendisini açığa vurur. Türküsü dilden dile söylenir. İnsanın cennetten kovulmasıyla başlar bu türkü. Acılı gönül melodisi, insanın dünyaya anne karnından ayrılmasıyla söylenmeye devam eder. İçine kapanmak da bir tür sürgün sayılabilir. Kişinin kendine verebileceği belki de en büyük cezadır bu.
Suavi 1867 yılında çıkan Muhbir gazetesinde yazmaya başlamıştır. Suavi bu yazılarında sosyal sıkıntıların yanı sıra hükümeti eleştiren yazılar yazar. Bu günlerde yazarın Osmanlı Hükümeti'ne muhalefet sesini açıktan yükseltmiş ve bunun sonucunda yurt dışına sürülmüş olan Mustafa Fazıl Paşa'ya yakınlığı görülür. Suavi hükümet aleyhinde yazılarını arttırmış; Muhbir Gazetesi'nin 31.sayısında Belgrad Kalesi'nin Sırbistan'a terk edilmesini çok sert bir dille eleştirmiş ve hükümetten hesap sormuştur. Bunun üzerine Muhbir hükümet tarafından kapatılır; Ali Suavi ise Kastamonu'ya sürgün edilir. Sürgün nedenini ısrarla sorgulayan Suavi "Hasbe'l-İcab" (Durum dolayısıyla) cevabını alır.
Vatan şairi olarak anılan Namık Kemal ; "Vatan Yahut Silistre" oyununun 1 Nisan 1873 gecesi İstanbul'da Güllü Agop'un Gedik Paşa' daki tiyatrosunda sahnelenmesi halkı coşturup olaylar çıkmasına neden olmuştu. Bu konuda İbret Gazetesi'nde yayımlanan yazılardan sonra gazete bir daha çıkmamak üzere kapatıldı. Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildi. Namık Kemal Magosa'ya sürüldü.
Magosa sürgünü 38 ay süren Namık Kemal; burada Gülnihal, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Kara Bela ve Celâlettin Harzemşah gibi oyunlarını yazdı. Ayrıca Namık Kemal Magosa'da İntibah, Tahribi Harabat, Takibi Harabat, İslam Tarihi gibi önemli eserlerini kaleme aldı. Bunların yanı sıra tercümeler ve biyografik eserlerde kaleme aldı. Namık Kemal 30 Mayıs 1876 yılında çıkan genel af sonucunda yurda döndü.
1895'te İstanbul'da İttihatçı hareketleri tehlikeli görüldüğünden bozgunculukla suçlanarak tutuklandı ve başkentten uzaklaşması için Trablusgarp Merkez Hastanesi'nin göz hekimliğine getirildi. Fakat cemiyet adına çalışmalarına orada da devam etti. Bir buçuk yıl görev yaptıktan sonra hapsedildi. Dört ay sonra serbest bırakıldığında Fizan'a sürülmesinin kararlaştırıldığını öğrenince, önce Tunus'a kaçtı; oradan 1897 yılında Fransa'ya geçti.
Yayımladığı yazılardan rahatsız olan padişah Abdülhamit, siyasi yazılar yazmaması ve İstanbul'a dönmemesi koşuluyla kendisini Viyana elçilik doktorluğuna atamayı önerince teklifi kabul etti ve Viyana'ya gitti. 1903'e kadar Viyana sefareti tabipliğini sürdürdü. Bu görevi sırasında belirli ölçüde muhalefete devam etse de daha çok şiirlerle meşgul oldu ve sembolist şiir çevrelerinde ilgiyle karşılanan kitaplar yayımladı.
1873 yılında sahnelenen "Vatan Yahut Silistre" adlı Namık Kemal'in yazdığı oyunun sahnelenmesinin ardından çıkan olaylarla birlikte suçlu bulunup sürgüne gönderilecek beş gazeteciden biri olan Ahmet Mithat, Rodos'a sürgün edildi.
Otuz sekiz ay süren sürgün sırasında yazmaya devam eden Ahmet Mithat Efendi Rodos'ta çok sayıda eser yayınladı. Rodoslu çocuklara dersler verdi; "Medreseyi Süleymaniye" adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan Ahmet Mithat "Hasan Mellah", "Hüseyin Fellah" ve "Dünyaya Yeniden Geliş" gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul'da çıkan "Kırk Ambar" dergisine yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi üzerine V. Murat'ın tahta geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.
Askerlik hayatı sona erdikten sonra Aka Gündüz güzel sanatlar ve hukuk tahsili yapmak üzerine Paris'e gider. İki buçuk yıl sonra yurda döner. Bu defa Hariciye Gümrüğü'ne tayin edilir. Memleket meseleleriyle yakından ilgilendiği için 1910 yılında Selanik'e sürülür. "31 Mart Olayı" üzerine Harekât Ordusuna katılarak İstanbul'a gelir. Hayatının bundan sonraki kısmını yazmaya ayırır. Ancak o da pek çok vatansever gibi İstanbul sokaklarında yakalanıp Malta'ya sürgün edilir. Aka Gündüz Tophane Rıhtımından bir harp motoruyla Malta'ya yollanılır. Bu olayı Gündüz "Mütarekede Malta'ya Nasıl Sürüldük" adlı kitabında ele almıştır.