Gurbeti ve hasreti bavulunda taşıyan sürgün edebiyatçılar
"Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde"
Sürgünlük, hasreti, acıyı, özünün ruhundan çekilip koparılmasını, kimi zaman dil yarasını, yürek yarasını, yapayalnız kalmayı ifade eder. Sürgünde edebiyat denince de yine bu sözcükler her defasında kendisini açığa vurur. Türküsü dilden dile söylenir. İnsanın cennetten kovulmasıyla başlar bu türkü. Acılı gönül melodisi, insanın dünyaya anne karnından ayrılmasıyla söylenmeye devam eder. İçine kapanmak da bir tür sürgün sayılabilir. Kişinin kendine verebileceği belki de en büyük cezadır bu.
1895'te İstanbul'da İttihatçı hareketleri tehlikeli görüldüğünden bozgunculukla suçlanarak tutuklandı ve başkentten uzaklaşması için Trablusgarp Merkez Hastanesi'nin göz hekimliğine getirildi. Fakat cemiyet adına çalışmalarına orada da devam etti. Bir buçuk yıl görev yaptıktan sonra hapsedildi. Dört ay sonra serbest bırakıldığında Fizan'a sürülmesinin kararlaştırıldığını öğrenince, önce Tunus'a kaçtı; oradan 1897 yılında Fransa'ya geçti.
Yayımladığı yazılardan rahatsız olan padişah Abdülhamit, siyasi yazılar yazmaması ve İstanbul'a dönmemesi koşuluyla kendisini Viyana elçilik doktorluğuna atamayı önerince teklifi kabul etti ve Viyana'ya gitti. 1903'e kadar Viyana sefareti tabipliğini sürdürdü. Bu görevi sırasında belirli ölçüde muhalefete devam etse de daha çok şiirlerle meşgul oldu ve sembolist şiir çevrelerinde ilgiyle karşılanan kitaplar yayımladı.
1873 yılında sahnelenen "Vatan Yahut Silistre" adlı Namık Kemal'in yazdığı oyunun sahnelenmesinin ardından çıkan olaylarla birlikte suçlu bulunup sürgüne gönderilecek beş gazeteciden biri olan Ahmet Mithat, Rodos'a sürgün edildi.
Otuz sekiz ay süren sürgün sırasında yazmaya devam eden Ahmet Mithat Efendi Rodos'ta çok sayıda eser yayınladı. Rodoslu çocuklara dersler verdi; "Medreseyi Süleymaniye" adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan Ahmet Mithat "Hasan Mellah", "Hüseyin Fellah" ve "Dünyaya Yeniden Geliş" gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul'da çıkan "Kırk Ambar" dergisine yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi üzerine V. Murat'ın tahta geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.
Askerlik hayatı sona erdikten sonra Aka Gündüz güzel sanatlar ve hukuk tahsili yapmak üzerine Paris'e gider. İki buçuk yıl sonra yurda döner. Bu defa Hariciye Gümrüğü'ne tayin edilir. Memleket meseleleriyle yakından ilgilendiği için 1910 yılında Selanik'e sürülür. "31 Mart Olayı" üzerine Harekât Ordusuna katılarak İstanbul'a gelir. Hayatının bundan sonraki kısmını yazmaya ayırır. Ancak o da pek çok vatansever gibi İstanbul sokaklarında yakalanıp Malta'ya sürgün edilir. Aka Gündüz Tophane Rıhtımından bir harp motoruyla Malta'ya yollanılır. Bu olayı Gündüz "Mütarekede Malta'ya Nasıl Sürüldük" adlı kitabında ele almıştır.
1873 yılında Vatan Yahut Silistre oyunun Gedik Paşa Tiyatrosu'nda sergilenmesinin ardından İbret ve Sirac gazeteleri kapandı; beş gazeteci yargılanmadan sürgün edildiler. Ebuzziya da sürgüne gönderilecekler arasındaydı. Ebuzziya Tevfik Rodos'a sürüldü. Rodos sürgünü sırasında mahpusların eğitimi ile meşgul oldu, onların ürettikleri el işlerinin gelişmesine, gelirlerinin artmasına katkıda bulundu.
"Zindanda Muharrir" adlı dergiyi çıkardı. Victor Hugo'nun "Angelo" adlı eserinde Türkçeye uyarladığı "Habibe veya Semahat-ı Aşk" adlı kitabını yazdı ve yayınladı. Ebuzziya Rodos yıllarında "Numune-i Edebiyat-ı Osmaniye" adlı kitabını meydana getirdi. İstanbul'daki yardımcısı Şemsettin Sami'ye gönderdiği yazılarla 1875'te İstanbul'da "muharrir" adlı bir dergi yayımlamaya başladı. Ebuzziya Tevfik; Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra affedildi ve 10 Haziran 1876'da İstanbul'a dönebildi.
"Aç koynunu uzaktan gelmişim, çok yaslıyım;
Eli yurdu çalınmış bir garip Kafkaslıyım"
Elmas Yıldırım'ı diğer işlediğimiz sürgün edebiyatçılardan ayıran iki önemli özelliği var: Bunlardan biri Sovyetler Birliği yönetimi altında yaşan bir Azeri Türkü olması ve Sovyetler Birliği tarafından sürgüne zorlanması. Diğeri ise Türkiye'den ayrılıp zorunlu gitmesi değil Türkiye'ye zorunlu olarak gelmesidir.
Bu sürgün hayatından bunalan Elmas Yıldırım, İran üzerinden Türkiye kaçmaya karar verir. Şair ilk Van'a oradan da Elazığ'a geçer. Elazığ nüfusuna kaydedilir. Elazığ'daki Hazar gölü ona Hazar denizini hatırlatır ve şu dizeleri yazdırtır:
"Kaleden kaleye şahin uçurdum
Ah ile vah ile ömrüm geçirdim
Yâre şeker ezdim şerbet içirdim
Öyl'olur böyl'olur Türkmen güzeli
Edası hoş olur Türkmen gelini"