Mehmet Akif Ersoy'un vefat etmeden önceki son günleri
"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın." demişti Mehmet Akif… Bir vatanın kurtuluş mücadelesinde rol oynamış büyük isim… Hakkında pek çok şey merak edildi, yazıldı ve söylendi… Ancak onun en yakınında bulunan birisi vardı ki neşriyatlarda adına hiç rastlanmadı. Üstelik bu kişi son nefesinde Mehmet Akif'in yanındaydı. Mehmet Akif Ersoy'un en yakın arkadaşı Fuad Şemsi İnan, ünlü şairin son günlerini anlatıyor…
Kendisinden Eşref Edip Bey'in "Mehmet Akif" isimli kitabında ve Mahir İz'in "Yılların İzi" adlı hatırasında ayrıntılı olarak bahsedilen Fuad Şemsi Bey, 15 Ağustos 1974 yılında 88 yaşında vefat etti. Ölümünden sonra kendisinden kalanlar arasında Mehmet Akif'in nüfus kâğıdı, maaş cüzdanı ve bizzat kaleme aldığı Akif'in son günlerine ait bir yazı müsveddesi vardı.
Bu yazıda F. Şemsi Bey, en kalbi duygularını yansıttı. 30 yıllık dostluğun neticesinde Mehmet Akif'in ömrünün sona erişi, kendisini o günlerde hiç yalnız bırakmayan bu vefakâr dostuna nasip olmuştu.
"Üstadın Mısır'dan dönüşünü haber alanların arasındaydım. Prenses Emine Abbas Halim de haberdar olmuş, karşılamaya o da gelmişti. Akif, İstanbul'da –aramızdaki karar veçhile- bende kalacaktı. Prenses Emine Halim – onu cidden minnettar eden ısrarıyla- kendisine misafir etti."
"Hastalığı aşağı yukarı belliydi. Mamafih doktorlar yine bir kere hastanede müşahede altına alınmasına lüzum gördüler. Bu suretle, oradan Şişli Sağlık Evine, yine Prenses Emine Halim'in misafiri olarak nakledildi. Orada yirmi gün kaldı. Hastalığı teşhis edilmişti: Kanser. Nihayet bir buçuk ay yaşayabileceğini söylediler."
"Artık hastanede yatmasına lüzum kalmamıştı. Buna ne gönül, ne hastane ne de sayılı günlerinden haberdar olmayan Hazret razıydı. O da bizimle beraber: 'Şöyle bir ağaç altında beş on gün uzansam –ah, bu sızı!- elbet başka olacak… Biliyorum canım!' diyordu. Hastalığın ağırlığını hissettirmemek için elimden geldiği ve gelmediği kadar eski âdetimi bozmayarak kendisiyle çekişe çekişe konuşuyordum."
"Hastanede onu ziyarete, bini mütecaviz ehibbâsı gelmişti. Hastane müdürü: 'Bu kadar ziyaretçisi olan hasta, ne bu hastaneye geldi, ne de başkasına gelmiştir!' diyordu. Bu ziyaretlerden, o merdüm-giriz Akif ne kadar memnun oluyordu... Yoruluyor, fakat herkese ayrı ayrı kardeşini, işini, annesini, tarlasını, hastasını soruyor; halleşiyordu. Bir gün, yarı ciddi yarı şaka: 'Yahu, bir de kendini kimseye yüz vermez, selam vermez diye âleme inandırmışsın. Ya selam vereydin ne olacaktı, bilmem!' diyerek çıkıştım ve güldürdümdü."