Mehmet Akif'in şiirlerindeki sömürgeci Batı’ya meydan okuma
İstiklal Marşı başta olmak üzere Mehmet Akif'in birçok şiirinde Batı'nın emperyalist anlayışına büyük bir başkaldırı vardır. Akif, Batı karşısında ezilen veya Batı'nın kayıtsız şartsız bütün unsurlarını gözü kapalı kabul eden dönemin aydınlarının aksine, İslam ruhunu yeniden diriltmek uğruna büyük mücadeleler verdi. Şiirlerinde Batı'nın Osmanlı'yı sürüklediği felaketlere değinen Akif, çözüm reçetelerini yine İslami referanslar üzerinden sundu. Gelin, Akif'in "tek dişi kalmış canavar" diye tanımladığı Batı medeniyetine olan bakışına yakından şahitlik edelim.
📌 Akif, başyapıtı Safahat'ta; Batı'nın "sözde medeni" tavrı karşısında nasıl konumlanmamız gerektiğine yer vermiş ve Batı'nın sömürgeci zihniyetine karşı "kürsüye çıkarak" sonuna kadar kalemiyle mücadele vermiştir.
➡ Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde ve Asım; Akif'in Batı sömürgeciliğine karşı İslam birliğini savunduğu eserleridir.
📌 Akif'in eserlerinde Hristiyan Batı'nın Müslümanlara karşı uyguladığı zulüm söz konusu edilmektedir. Sömürgecilik anlayışıyla bir medeniyet ortaya koyan Batı her türlü vahşetin kaynağı olarak görülmüştür. Bu düşüncesi en belirgin biçimde Asım kitabında yer alan Çanakkale Şehitlerine şiirinde karşımıza çıkar:
"Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk."
➡ "Avrupalı" Akif'in birçok şiirinde olduğu gibi burada da "vahşet" kelimesiyle beraber zikredilmiştir. Ne kadar sırtlan ve yıkıcı güç varsa hepsi Çanakkale'ye toplanmıştır. Avrupa'nın her bir köşesinden çıkıp gelen bu düşman sürüsünün lisanları, yüzleri ve derileri bambaşka olsa da onları tek bir çatı altında toplamaya olanak tanıyan bir idealleri vardır: Sömürmek...
📌 Akif, bir dönem Batı'nın işgaline maruz kalan topraklara üzülerek bakar. "Berlin Hatıraları" şiirinde ülkesinin haline üzülen Akif, işgalci güçler tarafından vatanının elden gideceğine dair endişesini dile getirir.
"Zavallı Marmara'nın şerha şerha bağrından!
Bir İngiliz bezidir, belki, şimdi dalgalanan
Bizim Çanakkale afak-ı tarumarında,
O dar-ı saltanatın bab-ı şerm-şerm sarında"
➡ Akif'in şiirinde Batılı güçler doymayan bir canavarla özdeşleştirilir. Safahat'ın altıncı kitabı olan Asım'da "İngiliz yok mu, o hain ya doyup patlamalı/ Yahud aç kalmalıdır…" Avrupa'nın aç gözlülüğü bu şekilde dile getirilir.
Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ında yer alan halk diline özgü kelimeler
📌 Akif, Berlin Hatıraları şiirinde bir yandan Doğu ve Batı medeniyetlerini kıyaslarken bir yandan da Balkan ve Birinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'nın konumuna değinir. Akif, bu şiirinde işgal karşısında sessiz kalan halkı eleştirir:
"Bu, yanmadık yeri kalmışsa, kağşamış yurda,
Meğerse Avrupa kundak sokar dururmuş da,
"Uyan şu uykudan, etrâfı yangın aldı, yetiş!"
Demek lüzûmunu hiçbir beyin düşünmezmiş.
Unutmuşum, bunu olmuştu hisseden gerçek…
Çıkıp da: "Orada fol yok, yumurta yok" diyerek!"
📌 Akif süregelen dizelerde ise sömürgeci güçlere karşı korkuya kapılmamak gerektiğinin altını çizer. Göğsümüzde "iman" ile Batılı güçlerin karşısında dimdik durarak kazanılabilecek bir zaferin haberini, şu muhteşem dizelerle verir:
"– Korkma!
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i nâmûsun?
Meğer ki harbe giren son nefer şehîd olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanar dağlar,
Taşıp da kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar ;
Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes'in, Lâz'ın, Türk'ün,
Arab'la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil mi sînede birdir vuran yürek… Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz!
Nasıl ki yarmadan âfâkı pâre pâre düşer,
Hudâ'yı boğmak için saldıran cünûn-i beşer;
Nasıl ki nûr-i hakîkatle çarpışan evhâm;
Olur şerâre-i gayretle âkıbet güm-nâm,
Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşrolacak,
Yakında kurtulacaktır bu cephe…