Necip Fazıl’ın bilinmeyen 15 yönü
Türk edebiyatının Baki'den sonra ikinci "Sultanu'ş Şuara" unvanına sahip üstadı Necip Fazıl Kısakürek, fikirleri ve eserleriyle düşünce dünyamıza derin izler bıraktı. İslâmi değerler, onun kutlu davasıydı ve bu uğurda edebiyatımızın altın isimlerinin de ilham kaynağı oldu. Üstad, şairliğe ilk adım atışının sebebini ise, annesinin ölüm döşeğindeki isteği ile dile getiriyordu. Fikir adamı ve büyük üstad Necip Fazıl'ı vefatının 36'ncı yılında rahmetle anıyoruz.
İlk şiirlerinin yayımlanması sonrası, edebiyat dünyasında başarı ve ün yakalayan Necip Fazıl'ın hayatında iki farklı dönem, iki farklı cihet vardı. Şöhreti henüz yolun başındayken gören şair, kendi içinde felsefi bir arayışa büründü. Bu arayış onun hayatında yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktı. O dönemi kendisi şöyle anlatır:
"Hayatımda öyle bir gün doğdu ki, kundaktan patiğe, emzikten kısa pantolona, oyuncaktan boyun bağına, karalama defterinden polis hafiyesi romanına, beş taştan iskambil kâğıdına ve ayva tüyünden kır saça kadar anne, baba, dadı, mektep, arkadaş, kitap, hoca, tabiat, şehir, cemiyet, kimden ne aldımsa hepsini geriye verdim. Ruhuma istifledikleri hazırlop dünya bir sarsılışta yıkıldı gitti."
Şairin maddeye, dünyaya, boheme bağlı hayatı, 1934 yılı itibariyle manevi bir değişime girdi. Beyoğlu Ağa Camii'nde görev alan Abdülhakim Arvasi ile tanışması bu hayatın başlangıcı oldu. Üstün ahlak felsefesinin hüküm sürdüğü tüm eserlerini bu dönemden sonra yazdı.
Atlara ve ata binmeye özel bir ilgi duyan usta şair, bu ilgisini şu sözlerle dile getiriyordu: "Dokuz yaşında ata bindim ve bir daha inmedim. Her binişimde büyüdüm ve her inişimde küçüldüm."
Trabzon'da yaşadığı dönemlerde ona verilen Arap atı, onu adeta hayata bağlamıştı. Bu attan düşüp günlerce yatağa düşse de, at sevdası hayatı boyunca onu takip etti.
Öyle ki, Türkiye Jokey Kulübü'nün isteğiyle "At'a Senfoni" adlı eseri kaleme aldı. Atın felsefesini, tarihini ve bildiği her şeyi ele alan Necip Fazıl, atlara olan sevdasını bu kitapla ölümsüzleştirdi.
Sabır Taşı, Necip Fazıl'ın 1940 yılında yazdığı dördüncü tiyatro eseriydi. Üstadın, ana hatlarını eski bir Türk masalından aldığını söylediği bu tiyatro eseri, Billur Köşk Masalları'ndaki "Muradına Eren Dilber" adlı masaldan ilhamla kaleme alınmıştı.
Necip Fazıl, oyunlarıyla ruhun gücünü ve manevi değerlerini yükseltmek, bir anlamda Doğu'nun savunmasını yapmak istemişti.
Üstadın şairliğe ilk adım atışının uhrevi bir öyküsü vardı: annesinin ölüm döşeğindeki dileği… Bu hatırayı Necip Fazıl şöyle anlatıyor:
"Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim… Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde… Haberi veren annem, bir ân gözlerimin içini tarayıp:
-Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetinin ta kendisi… Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı, içimden kararımı verdim:
-Şair olacağım!
Ve oldum."