Schopenhauer’in Hikmet-i Cedidesi
Yazı makinesi olarak anılan Ahmet Mithat Efendi, kaleme aldığı her eserle külliyatını beslemiş bir isimdi. Okurlarını bilgilendirmek amacıyla pek çok eser kaleme alan Ahmet Mithat Efendi'nin külliyatındaki en dikkat çekici metinlerden birisi de Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi'dir. Ahmet Mithat Efendi'nin Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi eserinden bazı cümlelerin altını çizdik...
🔳
Fikrimin doğrusunu sorarsan itiraf ederim ki, hikmet denilen şey, yaş deri gibi hangi tarafa çeksen uzanacağı ve o bapta ne kadar söz söylemiş olsan bitip tükenmeyeceği cihetle zaten feylesofinin birçok evhamından hoşlanmadığım halde, sanatım yazıcılık olmak hasebiyle bu yoldaki asarı hoşlanmaya hoşlanmaya okumaya mecbur oluyordum da bir de budala diye tavsif olunan bir Schopenhauer görünce onu okumak bilkülliye beyhude olacağını hükmeylemiştim.
Ahmet Mithat Efendi
🔳
Feylesofi, yani hikmet zihn-i beşerin bir nevi pusulasıdır ki, herhangi mebhas ve meselede olursa olsun insanın peyda edeceği en doğru hüküm, feylesofinin delaletiyle tahakkuk edecektir. Feylesofi en kadim şeylerdendir. Hatta zihn-i beşer ne zaman tefekküre başlamışsa feylesofinin dahi o zaman esası kurulmuş olduğu hükmedilebilir.
Ahmet Mithat Efendi
🔳
Cizvitlerden birisi Hindistan'a gidip Brahmanlardan birisiyle mübahaseye tutuşmuş. Brahman cana kıymamak için et asla yemediğini irad eylermiş. Cizvit bunun muhal olduğunu davaya girişmiş. Brahman şu ikrarı verdiği günden beri, şu kadar sene geçmiş olduğu halde hiçbir cana kıymadığını ve ağzına mevadd-ı hayvaniyeden bir şey girmediğini bir tavr-ı musırrane ile beyan edince Cizvit, "Su dahi içmedin mi?" sualini bi'l-irad Brahman tarafından cevab-ı tasdik aldıktan sonra bir hurdebin (mikroskop) çıkarıp altına bir damla su koymuş ve Brahman'a o suya bakmasını teklif etmiş. Brahman suya bakıp da içinde ne kadar acayip mahlûkat olduğunu görünce su içmek dahi bu zi-ruhları bel' demek olduğunu anlayarak mağlup olmuş. Bu mucizkarane aleti bir güzelce temaşa etmek için Cizvit'ten isteyerek eline aldıktan sonra kemal-i tehevvürle yere çarptığı gibi parça parça etmiş ve demiş ki: "Allah senin belanı versin ey alet! Beni bunca senedir bağlanmış olduğum iman ve itikadımda tahtie ederek caydırdın. Ömrümün heba olduğunu gösterdin!"
Ahmet Mithat Efendi
🔳
Hele şu zamanlarda gençlerimizden birçoğu hikemiyat-ı cedideye rağbette karanlığa saldırırcasına bir savlet gösteriyorlar ki, kendilerinde matlubumuz olan kudret-i temyiz hâsıl olup da bu hikmetlere rağbetinin dahi ondan sonra husule gelmiş olduğuna emniyet edebilsek mucib-i memnuniyet olabilirse de tahsil programları zaten malumumuz olup hususi mütalaa için yaşlarının ne kadar müsait olabileceği dahi meydanda idiğinden o kudret-i temyizin kendilerinde mevcudiyeti bittabi meşkuk olur. Hal böyle olunca "Filan hakim şu mütalaada imiş" diye gencimizin o mütalaayı bir akide-i esasiye olmak üzere kabul edivermesi ne büyük tehlike hükmünü alır?
Ahmet Mithat Efendi
🔳
Demek oluyor ki, bir zehr-i hikmet insanı tesmim edecek olursa, yalnız bu âlemdeki hayatını mahvetmiş olmakla kalmıyor, hayat-ı ebedisini dahi mahvetmiş olması mümkün görülüyor. Binaen-ala-zalik, Schopenhauer gibi Avrupaca bir meslek-i cedid-i hikmet reisi addolunan zatın hülasa-i hikemiyatını intikada girişmezden evvel, karilerimizin tenvir-i enzarı için bazı temhidata bir lüzum-ı kati tahakkuk eyliyor.
Ahmet Mithat Efendi