Sezai Karakoç’un hatıraları
Türk şiirinin büyük değeri Sezai Karakoç, 88 yıllık yaşamında pek çok olaya tanıklık etmişti. Edebi, siyasi ve toplumsal hatıralarını sahibi olduğu Diriliş dergisinde parça parça yayınlayan şair, yazdıkları ile bir döneme ışık tuttu. Sizler için Sezai Karakoç'un anılarından dikkat çekici bölümleri derledik. Üstad Sezai Karakoç'u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle yad ediyoruz.
"Yassıada Mahkemeleri, hukuktan çok intikamcıların hâkim olduğu bir arena görünümündeydi. Müfrit partililer oraya gidip alkışlar, çığlıklar, yuh çekmeler arasında sözde mahkemeyi dinliyorlardı. Televizyon henüz Türkiye'ye gelmemiş olduğundan radyodan yapılan mahkeme safahatı yayını, içler acısıydı. Şahitlik için götürülüp de istenen ifadeyi vermeyen kişiler de hemen sanık olarak tutuklanıyordu. Fuat Köprülü, Fahrettin Kerim Gökay gibi politik ve bilim şöhretleri de, sanılıyordu ki Menderes'in aleyhine şehadette bulundular. Bu maksatla Yassıada'ya şahit olarak götürüldüler. Ama onlar böyle bir aleyhte şehadetten kaçındılar. Bunun üzerine sanık diye tutuklandılar. Bir kaç ay içerde yattıktan sonra zor kurtuldular."
"Ankara'nın en güzel ayları nisan ve mayıs aylarıdır. Bahar tüm tesirini gösterir bu aylarda. Ankara'da, belki de başkent olduğundan, genç nüfus fazladır. Baharda enerji sarfı için adeta, bahane ararlar gençler. Zaten okuması kıt bir gençlik yetiştirilmişti. Teorik konulardan çok, kavgaya eğilim gösteren bir gençlik vardı. 1950'de iktidar değişmişti, fakat aydın tabakada zihniyet değişmemişti. Gençlik, tek parti döneminin tutumuyla, aynı sloganlarla yetiştiriliyordu. Oysa D.P ve Menderes, halkla temas sonucu, biraz, inkılap tipi olmanın dışına çıkıyorlardı. Anayasa, dili hariç değiştirilmemişti. Ama ister istemez, sözlü bir Anayasa varmış gibi Menderes, söz ve davranışlarıyla yazılı olana tıpatıp uyma zorunluluğunu duymadığını bir parça belli ediyordu. Gençlik ve aydın kesim, halk partili zihniyette kalınca iktidarla aralarında bir kopukluk olacağı besbelliydi."
"Diriliş'in masrafını maaşımdan karşıladım. Çünkü 45 abonesi vardı. Onun bir kısmını da tahsil edememiştik. Diriliş'i yine Denizciler Caddesi'nde bulunan, Özden Toker'in (İnönü'nün kızı) sahibi ve Metin Toker'in kardeşi olan Kardeşler matbaasında bastırdım. Hatta Mümin Çöken'e derginin kendilerinden farklı bir görüşte dergi olabileceğini söyledim. "olabilir" dedi. Ben de onun üzerine: "İnönü'yü tenkit eden yazılarda bulunursa?" diye sorunca: "Burası bir ticarethane muhtevası bizi ilgilendirmez" demişti. Gerçekten de iki sayı orada basıldı. İnönü'yü eleştiren değiniler de oldu."
"İlk şiir kitabımı hazırladım. Tüm şiirlerimi basacak param olmadığı için şiirleri ikiye ayırdım. Daha metafizik ve ferdi olanları "KÖRFEZ" adı altında topladım ve arkadaşlarım Doğan Yel ve Cafer Canlı'dan borç alarak kendim bastırdım. Matbaa hakkında da ciddi bir fikrim olmadığından kartvizit basan bir matbaada basıldı bu ilk şiir kitabım!"
"İnsan, bir süre uzaklaşınca doğduğu şehirmiş gibi özlüyor İstanbul'u. Hatta İstanbul'da bile, bir süre gidilmeyen semtler özlenir. Bu yüzden, İstanbul'dayken de adeta şehir içinde bir gezgindim. Semtlerini dolaşmışımdır hep yıllarca. Beyazıt ve çevresini merkez gibi düşünürsek; Eyüp, Fatih, Emirgan, Kanlıca, Üsküdar, Beşiktaş, her semti ayrı bir güzellik ve özellikle çeker insanı zaman zaman. Yazın bir kaç pazar, da Adalar'a gidilebilir. İstanbul insanın içindedir sanki. Zaman zaman bir semti su yüzüne çıkar ve hatırlanır. Artık oraya ilk fırsatta gitmeye bakarsınız. Şimdi, ne yazık ki o eski İstanbul'dan eser kalmadı. Betonlaşma tüm semtleri birbirine benzer hale getirdi. Özellikler kayboldu. Deniz kirlendiği için, kıyısına gitmek isteğini duymuyor insan. Durmadan yok edilen çınarlar ve çamların yerine dikilen beton binalar İstanbul'un iklimini de değiştirdi. Eskisi gibi rüzgârlar esmiyor, yağmurlar, karlar yağmıyor, poyrazlar ve lodoslar olmuyor. Sanki bir İstanbul gitti, yerine bir başka İstanbul geldi."