Sezai Karakoç’un hatıraları
Türk şiirinin büyük değeri Sezai Karakoç, 88 yıllık yaşamında pek çok olaya tanıklık etmişti. Edebi, siyasi ve toplumsal hatıralarını sahibi olduğu Diriliş dergisinde parça parça yayınlayan şair, yazdıkları ile bir döneme ışık tuttu. Sizler için Sezai Karakoç'un anılarından dikkat çekici bölümleri derledik. Üstad Sezai Karakoç'u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle yad ediyoruz.
"Diriliş'in masrafını maaşımdan karşıladım. Çünkü 45 abonesi vardı. Onun bir kısmını da tahsil edememiştik. Diriliş'i yine Denizciler Caddesi'nde bulunan, Özden Toker'in (İnönü'nün kızı) sahibi ve Metin Toker'in kardeşi olan Kardeşler matbaasında bastırdım. Hatta Mümin Çöken'e derginin kendilerinden farklı bir görüşte dergi olabileceğini söyledim. "olabilir" dedi. Ben de onun üzerine: "İnönü'yü tenkit eden yazılarda bulunursa?" diye sorunca: "Burası bir ticarethane muhtevası bizi ilgilendirmez" demişti. Gerçekten de iki sayı orada basıldı. İnönü'yü eleştiren değiniler de oldu."
"İlk şiir kitabımı hazırladım. Tüm şiirlerimi basacak param olmadığı için şiirleri ikiye ayırdım. Daha metafizik ve ferdi olanları "KÖRFEZ" adı altında topladım ve arkadaşlarım Doğan Yel ve Cafer Canlı'dan borç alarak kendim bastırdım. Matbaa hakkında da ciddi bir fikrim olmadığından kartvizit basan bir matbaada basıldı bu ilk şiir kitabım!"
"İnsan, bir süre uzaklaşınca doğduğu şehirmiş gibi özlüyor İstanbul'u. Hatta İstanbul'da bile, bir süre gidilmeyen semtler özlenir. Bu yüzden, İstanbul'dayken de adeta şehir içinde bir gezgindim. Semtlerini dolaşmışımdır hep yıllarca. Beyazıt ve çevresini merkez gibi düşünürsek; Eyüp, Fatih, Emirgan, Kanlıca, Üsküdar, Beşiktaş, her semti ayrı bir güzellik ve özellikle çeker insanı zaman zaman. Yazın bir kaç pazar, da Adalar'a gidilebilir. İstanbul insanın içindedir sanki. Zaman zaman bir semti su yüzüne çıkar ve hatırlanır. Artık oraya ilk fırsatta gitmeye bakarsınız. Şimdi, ne yazık ki o eski İstanbul'dan eser kalmadı. Betonlaşma tüm semtleri birbirine benzer hale getirdi. Özellikler kayboldu. Deniz kirlendiği için, kıyısına gitmek isteğini duymuyor insan. Durmadan yok edilen çınarlar ve çamların yerine dikilen beton binalar İstanbul'un iklimini de değiştirdi. Eskisi gibi rüzgârlar esmiyor, yağmurlar, karlar yağmıyor, poyrazlar ve lodoslar olmuyor. Sanki bir İstanbul gitti, yerine bir başka İstanbul geldi."