Yüzyılın hastalığı: Bibliyomani
Modern çağ, çalışma hayatı, günlük hayatın rutin koşuşturmaları derken yeni hastalıklar türüyor. Bunlardan biri de hayatımıza giren yeni bir kavram 'bibliyomani'.
Asla kitapları istiflediklerini düşünmezler. Günün birinde aldıkları kitapları mutlaka okuyacaklarını düşünürler. Satın aldıkları kitaplarla kitaplıklarının dolu olması tsundoku hastalığı olan kişileri mutlu eder.
Yeni alınmış kitap kokusuna bayılan bu kişiler aynı zamanda başkalarına ödünç kitap vermekten hoşlanmazlar. Fakat verirlerse de mutlaka peşine düşerler.
Ara sıra kitap evlerine Kitap okuma niyetiyle kitapevlerine gitseler bile kendilerini kitap alışverişi yaparken bulan bibliyomanların mutlaka okunması gereken kitaplar listesinde yer alan kitapların çoğu ellerinde vardır.
Kitap fuarları bibliyomanların en iyi hissettiğiniz yerlerdir. Fuar başlangıcından son gününe kadar gitse bile asla yetmez.
Flaubert, 16 yaşındayken gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı bu ilk yapıtı Bibliomania'da belki de kitap hastalıklarından en fenasını kaleme alır. Barselona'da kitapçılık yapan Giacomo, sadece kitaplarıyla meşgul olmak isteyen, insanları görmekten huzursuzluk duyan bir bibliyomandır. "Bu adamın sahaflar ve eskiciler haricindeki kimselerle konuşmuşluğu yoktu. Ketum olduğu kadar hayalperest, nemrut olduğu kadar mahzun bir adamdı; tek bir düşüncesi, tek bir sevdası, tek bir tutkusu vardı: Kitaplar." Her zaman kapalı hücresinde yaşayan Giacomo nadiren de olsa kitap müzayedelerinde görülür. Ketum, hayalperest ve karamsar olan bu adam sadece el yazmalarına dokunurken mutludur.