Fatma Bayram ile Elmalılı Hamdi Yazır’dan Fatiha tefsiri okumaları-1
Kur'an-ı Kerim'in ön sözü niteliğinde olan Fatiha suresinin barındırdığı derin muhtevanın daha iyi anlaşılması için yazarımız Fatma Bayram, Ramazan ayı boyunca her Perşembe 17.30'da Fikriyat Instagram canlı yayınında Elmalılı Hamdi Yazır'dan Fatiha Tefsiri Okumaları ile sizlerle olacak. Bayram, ilk derste Fatiha suresinin isimlerinden, Allah ile mahlukat arasındaki rububiyet ilişkisini hiçbir eksik bırakmadan tasvir ve ifade ettiğinden bahsetti.
Görülüyor ki, evvelki hadîs, Kur'an'dan ilk nazil olan ayet "İkra" suresinin başı olduğunu, ikinci hadis de tamamıyla Fatiha suresi olduğunu rivayet ediyor. Asahhi rivayet (bu rivayetlerin en doğrusu), Kur'an'ın nüzulü ayet nokta-i nazarından evveli İkra suresinin başı, nüzul-i ayet nokta-i nazarından evveli de tertip ve kitabette ve namazda, kıraatte evveli olan sure-i Fatiha'dır.
Fatiha'nın ayetlerinin yedi olduğu müttefekün aleyhtir. Ancak bu yediden birisi besmele midir yoksa "sirâtallezine en'amte aleyhim" midir? Bunda iki rivayet vardır. Yakında görüleceği üzere bizim sahih mezhebimize göre Besmele başlı başına bir ayet-i münferide olduğundan Fatiha'nın başı "Errahmânir'rahim"dir ve "sirâtallezine en'amte aleyhim" bir ayettir. Fatiha'nın yedi ayet olması da hikmet-i Kur'ân nokta-i nazarından birtakım meani-i işariye ile alâkadardır.
➡ Cenab-ı Hak, Fatiha'yı "sürekli tekrarlanan yedi" diye zikrediyor. Fatiha'nın ayetlerinin yedi olduğunda ittifak vardır.
➡ Burada şöyle bir karışık durum var. Eğer besmele Fatiha'dan bir ayet olarak kabul edilirse, son iki ayet tek olduğu düşünülür.
➡ Besmelenin Fatiha'dan bir ayet olmayıp müstakil olduğunu düşünenler ise son iki cümleyi ayrı olarak kabul eder.
➡ Hanefi mezhebine göre besmele, tek başına bir ayettir. Herhangi bir sureye ait değildir.
📌Bu açıklamalardan sonra Elmalılı Hamdi Yazır, fasıla bölümüne geçiyor. Kur'an-ı Kerim'in musikisi ve okunduğunda gönüllere, ruhlara doğrudan işlemesi bu konuyla doğrudan alakalıdır.
Fasıla, şiirde kafiye veya revi, nesirde seci gibi Kur'an'ın surelerinde de fasıla tesmiye olunan bir veya bir kaç harf vardır ki, her ayetin diğerler ile temayüz ve temasülü bu fasılayladır. Türkçemizde buna durak denilir.
➡ Yani fasıla, her ayetin son harfidir.
Sûre-i Fatiha'nın fasılası ise mim ve nun harfleridir.
➡ Mim ve nun, hunne harfleridir. Hunne genizden gelen ses demektir. İfa, meal gunneler hep bu iki harfle ilgilidir. Bu Kur'an'a bir inilti sesi verir. Kur'an'ı ruhlara indiren hunne sesidir, ağırlıklı olarak. Fatiha'da da bu iki harf, her ayetin sonunu almıştır.
Bunlar nazımda şu şekilde sıralanmıştır. Nun-mim-mim-nun-nun-mim-nun. Bu bedia-i nazmiyenin tertili Kur'an'da ahenk-i mümtazile büyük bir hisse-i halâveti ve bu suretle Kur'an'ın kelâmı mevzun ile kelâmı mensur beyninde öyle bir hususiyeti mütemayizesi vardır ki, hem nesrin samahat-ü selasetini, hem veznin ahenk-ü letafetini cami bir neşve-i beyan ifade eder. Gerçi bu revnak yalnız fasılanın bir eseri değildir. Onda bütün kelimat ve terakibi Kur'aniyenin bir hisse-i hüsnü vardır. Fakat fasıla bunların lemehati rakikasını samiada şuurileştiren bir tecelli noktasıdır.
➡ Kur'an'ı okurken her cümlenin sonunun belli harflerin tekrarıyla bitmesi insanda öyle bir tesir uyandırıyor ki, şiirle nesir arasında bir edebi esere dönüşüyor. Nesirde bir konuyu ele almak çok daha kolaydır. Dolayısıyla fikirleri ifade etmek için nesir tercih edilir. Duyguları ifade etmek için şiir kullanılır ağırlıklı olarak. Nesirde fikirler akıcıdır, bilgi bakımından çok cömerttir. Böylece Kur'an-ı Kerim bu ikisi arasında bir yol tuttuğu için hem nesrin bu cömertliğini ve akıcılığını hem de veznin ahenk ve letafetini bir araya getirir. Kur'an'ın hem akla hem ruhlara tesir etmesi sadece fasılanın eseri değildir. Onda bütün kelimelerin ve Kur'an cümlelerinin meydana getirdiği güzellik vardır.
➡ Kamer, Rahman, Nisa surelerindeki gibi ayetlerin son harflerinin benzer olması buradaki inceliği, parlaklığı, harikuladeliği dinleyenlerin şuurlu bir şekilde fark edilmesini sağlayan bir tecelli noktasıdır.
📌Bir sonraki bölümde, insanların ürettiği sanatsal metinler ile Kur'an'daki edebi zevkin ve kudretin mukayesesi yapılacak:
Kelâm-ı ilâhînin nazm-ü fasılası ile kelâm-ı beşerin sec-i kafiyesi arasında fitrat ile san'at arasındaki büyük farkı görmemek kabil değildir.
➡ Mesela bahar ayındayız. Bir çiçek bahçesi ile buranın resmi arasında ne kadar fark varsa Kur'an ile insan kelamı arasındaki fark odur.
Malûmdur ki, hendese-i fıtrat namütenahi (yaratılışın geometrisi), hendese-i san'at mütenahidir ve bunun için eseri fıtrat canlı, eseri san'at cansızdır.
➡ Sanatın ile yaratılışın imkânlarını mukayese edildiğinde sanattaki imkânlar ne kadar da sınırlıdır.
Fıtratta herhangi bir binanın, herhangi bir zihayatın (hayat sahibinin) âza ve eczası (bütün organları) namütenahi bir tegayyür ve tenasübün hasılasıdır.
➡ Anne karnındaki insanı veya toprağa ekildiği andan itibaren bir tohumu düşünün. Her an değişim halindedir. Hem de bu değişim büyük bir uyum içerisinde devam ediyor.
Fatiha suresinden ilk ders: Hamd etmek…