Hayattayken cennetle müjdelenen 10 sahabe
Peygamber Efendimiz "aşere-i mübeşşere" olarak isimlendirilen on sahabiyi, henüz hayatta iken cennete girecekleri müjdesini vermiştir. Onlar, kendilerine tebliğ edilen İslam'ı ilk kabul eden, bu uğurda işkence gören Müslümanlardır. Allah yolunda kendi akrabalarına karşı savaşmaktan çekinmemiş, her biri Bedir Savaşı'na iştirak etmişler ve İslam'a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Resulullah tarafından cennete girecekleri daha hayatta iken kendilerine müjdelenen 10 sahabeyi derledik.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ile birlikte bütün savaşlara katıldı. Uhud'da yirmiden fazla yara aldı, hatta ayağındaki yaralar sebebiyle topal kaldı. Hicret'in altıncı yılında, yani 628'de Dûmetülcendel üzerine yapılan bir seferde, Hz. Peygamber (sav) onu seriyye kumandanlığına getirdi ve başına sarık bağladı.
Tebük Seferi sırasında imamlık ettiği bir namaza Peygamberimiz (sav) de iştirak etti. Böylece Ebû Bekir gibi o da Resûlullah'a (sav) imamlık yapmış oldu. Vefatında Peygamber Efendimizi (sav) kabre indiren dört sahâbîden biri Abdurrahman idi. Hz. Ebû Bekir'in halifeliği sırasında ona müsteşarlık yaptı. Nitekim Ebû Bekir, ölümünden önceki hastalığı sırasında, Ömer bin Hattâb'ı yerine halife seçme düşüncesini ilk defa ona açmıştır. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ömer'in hilâfetinde de bu görevine devam etti. Ashâb-ı kiram halifeye arz etmekten çekindikleri meseleleri onun vasıtasıyla intikal ettirirlerdi.
Ebû Ubeyde bin Cerrâh Hicretten kırk yıl önce Mekke'de doğdu. Ebû Ubeyde, Câhiliye devrinde Mekke'de okuma yazma bilen birkaç kişiden biri olduğu için Kureyşliler kendisine değer verirdi. Ebû Ubeyde, Hz. Peygamber'in İslâm'a davete başladığı ve henüz Dârülerkam'a girmediği günlerde Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla Müslüman oldu.
İslâmiyet'in yayılması için büyük çaba gösterdi ve bu sebeple Kureyşlilerin ağır baskılarına maruz kaldı. İşkenceler dayanılmaz hale gelince 616 yılında yapılan İkinci Habeşistan Hicreti'ne katıldı. Ancak bir müddet sonra Mekke'ye döndü. Daha sonra Medine'ye hicret etti.
Ebû Ubeyde Medine döneminde İslâmiyet'in tebliğ edilmesinde ve idarî işlerde önemli görevler aldı. Hz. Peygamber'le birlikte bütün gazvelere iştirak etti. Bedir Gazvesi'nde düşman saflarında bulunan babasını, özellikle kendisine hücum etmesi üzerine öldürmek zorunda kaldığı ve babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa müminlerin kâfirleri dost edinemeyeceğini belirten âyetin (el-Mücâdile, 22) bundan dolayı nâzil olduğu rivayet edilir.
Uhud Gazvesi'nde de yiğitlik gösterdi; İslâm ordusu dağıldığı zaman Resûlullah'ın etrafından ayrılmayan on dört kişi arasında o da vardı. Hz. Peygamber'in vefatı üzerine aralarında Ebû Bekir ve Ömer'in de bulunduğu bazı sahâbîler Ebû Ubeyde'ye halife olarak biat etmek istediler. Fakat Ebû Ubeyde, bu göreve Hz. Ebû Bekir'in lâyık olduğunu söyleyerek teklifi kabul etmedi. Hz. Ebû Bekir devrinde ilk zamanlar devletin maliye işlerini yürüttü. Daha sonra Suriye bölgesine gönderilen ordulardan birine kumandan tayin edildi. Hz. Ömer tarafından Hâlid b. Velîd'in yerine bu bölgedeki orduların başkumandanlığına getirildi.
Talha bin Ubeydullah ilk Müslümanlardan biridir. Nesebi Hz. Peygamber ile Mürre'de, Hz. Ebû Bekir ile Amr bin Kâ'b'da birleşir.
İslam öncesi Mekke'nin önemli tüccarlarından biri olan Talha, ticaret için bulunduğu Busrâ'da karşılaştığı bir rahipten Hz. Muhammed'in peygamberliğini öğrenince hemen Mekke'ye döndü ve Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla İslamiyet'i kabul edip ilk Müslümanlar arasında yer aldı.
Vahiy kâtipliği de yapan Talha, hem cennetle müjdelenen on sahâbîden hem de Resûlullah'ın havârisi diye bilinen on iki kişiden biridir. Müslüman olduğu günlerde Hz. Ebû Bekir ile aynı ipe bağlanarak işkence gördüğünden her ikisi "Karîneyn" (yakın dost) diye anılır.
Suriye'de bulunduğu dönemde gerçekleşen Habeşistan hicretine katılamadı. Resul-i Ekrem Medine'ye hicret ettikten sonra Hz. Ebû Bekir'in ailesini Medine'ye o götürdü. Uhud Gazvesi'nden itibaren bütün savaşlarda yer aldı. Kahramanca savaştığı Uhud Gazvesi'nde Resûlullah'ı korurken birçok yerinden yaralandı ve eli çolak kaldı.O gün üzerinde iki zırh bulunduğu için Uhud kayalığına çıkamayan Resûl-i Ekrem Talha'nın sırtına basarak oraya çıktı bu sebeple de "Talha'ya -cennet- vâcip oldu" buyurdu.