İsra suresinden Müslümanlara ödevler
Müslümanların şahsiyetlerinin gelişmesindeki en önemli etkiyi Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifler yapar. Hidayet rehberi olan yüce kitabımız, müminlerin kişiliğini inşa eder. İdeal bir şahsiyetin nasıl olacağı, olumlu ve olumsuz nitelikleri ile anlatılır. Müslümanların özelliklerinin anlatıldığı ayetlerden bazıları da İsra suresinde yer alır. Burada bütün insanlığa düşen görevler anlatılır. Gelin, İsra suresinde Müslümanlara verilen ödevlere daha yakından bakalım.
"Rüşdüne erinceye kadar yetimin malına, onun yararına olmadıkça el sürmeyin. Ahde vefa gösterin; çünkü ahid sorumluluk doğurur." (İsra suresi, 34. ayet)
Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından
İsra suresinin 34. ayetinin mealini okumak için tıklayın
➡ İsra suresinin 34. ayetinde Müslümanların iki önemli görevine yer verilmiştir. Bunlar yetim malı yememek ve verilen sözü tutmaktır. İslam'da yetimlerin hakkının korunması ve onların gözetilmesi konusuna oldukça önem verilmiştir.
Kendisi de yetim olarak büyüyen Peygamber Efendimiz (SAV), onların haklarının korunması hususunda son derece titiz davranırdı. Allah Resulü (SAV) bir hadis-i şeriflerinde, "Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız" (Buhârî, "Talâk", 25) buyurmuş ve işaret parmağıyla orta parmağını aralarını biraz aralayarak göstermiştir.
➡ Verilen sözde durmak müminin vasıflarından biridir. Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (SAV) şöyle demiştir: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman, ona hıyanet eder." (Buhârî, Îmân, 24; Müslim, Îmân, 107)
"Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir hem de sonucu daha güzeldir." (İsra suresi, 35. ayet)
Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından
İsra suresinin 35. ayetini okumak için tıklayın
➡ Müslümanların onuncu görevi, ölçüyü tam yapmaktır. Mal ve servet edinmenin en önemli vasıtası olan ticarette ana hedef, tarafların yaptıkları alışverişten memnun olmalarıdır. Peygamberimizin (SAV), "Alışveriş yapanlar birbirlerinden memnun olarak ayrılsınlar." tavsiyesi bu gerçeği dile getirir.
➡ Fahreddin er-Razi'ye göre ölçü ve tartıyı tam yapmanın iyi olması, bunu yapanın gerek Allah gerekse insanlar katında sevilmesidir; akıbetinin güzel olması ise dünyada kendisine yarar sağlaması, ahirette de sevap kazandırmasıdır.
"Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra suresi, 36. ayet)
Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından
İsra suresinin 36. ayetini okumak için tıklayın
➡ Müslümanların on birinci ödevi, bilgisiz hüküm vermemektir. Ayette insanın bilmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgisizce davranması, bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri konuşması, daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira atması, kısaca bilgi sahibi olmadan tahmine göre herhangi biri için maddî veya mânevî zarara yol açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır. (x) (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 481-482)
➡ İlk emri "Oku" olan yüce dinimizin ilme ve bilgiye verdiği önem ortadadır. Bu yüzden Müslümanların da Kur'an ve sünnet ışığında hareket etmesi, bu bilgi kaynaklarını doğru kullanması gerekmektedir.
➡ Bilimsel, fikrî konularda Kur'an ve hadis-i şeriflerde çözümü bulunmaz meseleler ile karşılaşılması halinde, kurallara uygun şekilde görüş bildirerek hüküm vermek gerekir. Peygamber Efendimiz (SAV), Muaz b. Cebel'i (RA) Yemen'e vali olarak gönderirken sahabeye sorduğu sorular bunu açıkça gösterir:
➡ Hz. Peygamber (SAV), sahabeye şöyle sordu: "Muaz, Belki sen bu seneden sonra beni bir daha göremeyeceksin. Belki dönüşünde benim mescidime ve kabrime geleceksin. Sana bir dava getirilirse ne ile hükmedersin?" Muâz bin Cebel "Allah'ın kitabıyla hükmederim." dedi.
"Allah'ın kitabında herhangi bir hüküm bulamazsan?" diye tekrar sordu Resulullah (SAV). "Allah Resulü'nün sünnetiyle hükmederim." diye cevap verdi.
Hz. Peygamber: "Allah Resulü'nün sünnetinde ve Allah'ın kitabında bulamazsan?" buyurması üzerine "Reyimle ictihad ederim." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV), Muaz bin Cebel'in (RA) göğsüne eliyle vurdu ve şöyle dedi: "Allah'ın elçisinin elçisini, Allah'ın elçisinin razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah'a hamdolsun."
(Ebu Dâvud, Akdıye, 11; Tirmizî, Ahkâm, 3.)
🔍MUÂZ BİN CEBEL (RA) KİMDİR?
Muaz bin Cebel, Peygamber Efendimizin (SAV) haram ile helali en iyi bilen kişi olarak gösterdiği sahabelerden biriydi. İnsanlara iyi ve hayırlı olanı öğrettiği, kuvvetli bir imana sahip olduğu için sahabeler tarafından Hz. İbrahim'e benzetilirdi. Aynı zamanda Resulullah'ın kendilerinden Kur'an öğrenilmesini tavsiye ettiği 4 kişiden biriydi.
Fikriyat podcast uygulamasından aşr-ı şerifleri dinlemek için tıklayın
"Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin." (İsra suresi, 37. ayet)
Fikriyat Kur'an-ı Kerim uygulamasından
İsra suresinin 37. ayetini okumak için tıklayın
➡ Müslümanların on ikinci ödevi, kibirlenmemek, büyüklük taslamamaktır. Böbürlenmek, boş bir kuruntudan ibarettir. O kadar kötü bir haslettir ki, Peygamber Efendimiz (SAV), kalbinde zerre miktarda kibir bulunan kişinin cennete giremeyeceğini bildirmiştir.
➡ Yüce Allah, insan onurunu zedeleyecek her türlü davranışı ve huyu yasaklamıştır. Kibir, insanı felakete götüren bu hasletlerden biridir. Öyle ki, gönülleri kör ederek adeta manevi hastalığa neden olur. Küfrün bir yansıması olan kibir, insanı doğru yoldan uzaklaştırır.
➡ Kendisine sonsuz nimetleri sunan Rabbini unutarak yaşamasına ve en nihayetinde de helakine sebep olur.