Müslümanların umuma açık ilk mescidi: Kuba
Kuba Mescidi, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine'ye hicretinden önce 14 gece konakladığı son durak olarak bilinir. Resulullah Kuba'ya ulaştığında burayı genişleterek Kuba Mescidi'ni inşa etti. Mescidin ilk hali kare şeklindeydi; temel taşını Hz. Peygamber yerleştirdi, ardından sahabeler de katkıda bulundu. Kuba Mescidi, Müslümanların hür ve güvenli bir ortamda inşa ettikleri ilk halka açık mescid olarak büyük bir öneme sahiptir.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke'den Medine'ye hicret ederken Kuba'da bir süre kalmış ve daha sonra namaz kıldığı yere bu mescid yapılmıştır. Efendimiz'in orada 14 gün kalıp, bu mescidi inşa ettiğine dair bilgiler de vardır. Kuba Mescidi'ni ziyaret konusunda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim güzelce abdest alır ve başka maksatla değil, sadece namaz kılmak için Kuba Mescidi'ne gelip iki rekât namaz kılarsa, umre sevabı gibi sevap alır."
Hz. Peygamber, her cumartesi günü Kuba Mescidi'ne giderdi. Kuba halkı cuma günleri cuma namazı için Medine'ye geldiklerinden, bu mescid cuma günleri boş kalırdı. Muhtemelen bundan dolayı Rasûlullah Efendimiz de cumartesi günleri, bazen yaya bazen binitli olarak Kuba Mescidi'ni ziyaret eder ve burada namaz kılardı.
İlk muhacirler, Hz. Peygamber Medine'ye ulaşmadan önce Kubâ'da, Amr b. Avf oğullarına ait bir hurma kurutma alanını mescide çevirmişlerdi. Burada, Ebû Huzeyfe'nin âzatlısı Sâlim, bir grup muhacire Kudüs'e yönelerek imamlık yapıyordu.
Resûlullah Kubâ'ya geldiğinde mevcut mekânı genişleterek Kubâ Mescidi'ni inşa etti (İbn Sa'd, III, 87; IV, 311). Rivayetlere göre Sâlim'in arkasında namaz kılanlar arasında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Seleme el-Mahzûmî, Zeyd ve Âmir b. Rebîa da bulunuyordu (Buhârî, "Aḥkâm", 25).
Bu durum, Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir'in Kubâ'da kaldıkları süre boyunca ya da bir müddet daha Sâlim'in imamlığa devam ettiğini göstermektedir.
Buhârî'nin ("Menâḳıbü'l-enṣâr", 45) rivayetine göre Hz. Peygamber Kubâ'da on günden fazla kalmış ve bu süre zarfında Mescid-i Kubâ inşa edilmiştir. Bu bilgi, İbn Sa'd'ın Resûlullah'ın Kubâ'da on dört gece kaldığını aktaran rivayetiyle (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 235) de uyumludur. Ancak bazı kaynaklarda Resûlullah'ın burada yalnızca dört gün kaldığına dair rivayetler de mevcuttur.
Mescidin ilk yapısı, kare biçiminde düz bir alanın etrafını çevreleyen dört duvardan ibaretti. Arsanın hazırlanmasının ardından ilk taşı temele bizzat Hz. Peygamber yerleştirdi; daha sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve diğer sahabiler de onun isteği üzerine taşlarını koydular. Bu olay, sonraki dönemlerde devlet başkanlarının ilmî, dinî veya millî yapıların temel atma törenlerinde ilk harcı koyma geleneğinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir (Abdülhay el-Kettânî, II, 301).
Mescid-i Kubâ inşa edilirken Hz. Peygamber'in bir işçi gibi çalıştığı, ağır taşları taşıdığı, yanına gelerek yükünü hafifletmek isteyenlere ise "başkalarına yardım edin" buyurduğu aktarılır (Taberânî, XXIV, 317-318). İnşa esnasında Abdullah b. Revâha, "Mescidi yapanlar, ayakta ya da otururken Kur'an okuyanlar, gecelerini uykuyla geçirmeyenler kurtuluşa ermiştir" mısralarını seslendirmiş, Resûlullah da her beytin son kelimesini tekrar ederek ona eşlik etmiştir (İbn Şebbe, I, 52). Rivayete göre mescidin yapımını Ammâr b. Yâsir tamamlamış, bu sebeple de onun İslâm'da ilk mescidin banisi olarak anıldığı nakledilmiştir (Nûreddin el-Halebî, II, 236).
Mescid-i Kubâ, Müslümanların özgür ve güvenli bir ortamda inşa ettikleri halka açık ilk mescid olması açısından ayrı bir öneme sahiptir. Kur'ân-ı Kerîm'de geçen "ilk günden takvâ üzerine kurulan mescid"in (et-Tevbe 9/108) Kubâ Mescidi olduğu genel kabul görmektedir. Bununla birlikte bazı rivayetlerde bu ifadenin Mescid-i Nebevî'ye işaret ettiği de aktarılmıştır. Söz konusu âyetin (et-Tevbe 9/108), yani "üssise âyeti"nin nâzil olduğu yer olduğuna inanılan bölüme daha sonraları bir mihrap inşa edilmiştir.
Buhârî ve Müslim başta olmak üzere hadis kaynaklarında Kubâ Mescidi'nin faziletlerine dair özel bölümler yer almakta, Hz. Peygamber'in Medine'de bulunduğu zamanlarda özellikle cumartesi günleri, zaman zaman da pazartesileri ve ramazanın on yedinci günü burada namaz kıldığı nakledilmektedir. Ayrıca onun mescidde yürütülen eğitim faaliyetlerini bizzat kontrol ettiği, Kubâ'da kılınan namazı umre sevabına denk gördüğü rivayet edilmiştir (İbn Mâce, "İḳāmetü'ṣ-ṣalât", 197; Tirmizî, "Mevâḳītü'ṣ-ṣalât", 125). Hz. Ömer'in de Kubâ Mescidi'ni ziyaret ettiğinde oranın tozunu alarak büyük bir saygı gösterdiği aktarılır.
Osmanlı döneminde mescid birçok kez yenilenmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman 950'de (1543) hem tavanını hem minaresini yıktırıp yeniden yaptırmıştır. 1111'de (1699) II. Mustafa, mescidin eskiyen kısımlarını onarmış, Mebrekü'n-nâka üzerine dört sütunlu bir kubbe ekletmiş, dışarıya bir sebil ve abdesthane yaptırmış, ayrıca su ihtiyacını karşılamak için kuyular açtırmıştır. Önemli bir onarım da 1829'da II. Mahmud döneminde yapılmıştır. Sultan Abdülmecid de sonradan bazı onarımlar yaptırmıştır.
Dikdörtgen planlı yapının dört köşesinde 47 metre yüksekliğinde minareler yükselmektedir. Kare kaideli minareler üçgenlerle sekizgene dönüştürülmüş, silindirik gövdeleri yukarıya doğru incelerek iki şerefeli olarak tasarlanmıştır. Bu inşaat sırasında kullanılan mermerlerin Türkiye'den getirildiği, yazı kuşaklarını (~1400 m.) Hattat Hasan Çelebi'nin, kalem işi süslemeleri ise Mustafa Çelebi'nin yaptığı bilinmektedir. Günümüzde mescid, sosyal tesisleriyle birlikte yaklaşık 13,5 dönümlük bir alana yayılmaktadır.