Tesettür izzet ve iftihar kaynağı olabilir mi?
Tesettür izzet ve iftihar kaynağı olabilir mi? Tesettür podcastimizin yeni bölümünde tam da bu sorunun izini sürdük. İstanbul'da doğup büyüyen, 19 yaşından bu yana yayıncılık ve çizerlik yapan Merve Özcan Demiroğlu ile tesettür yolculuğunu, bu yolda karşılaştığı içsel ve toplumsal mücadeleleri, ailenin yönlendirici rolünü ve özellikle "göz alışması" kavramının tesettür üzerindeki etkilerini konuştuk.
🌸 İstanbul'da doğup büyüyen Merve Özcan Demiroğlu'nun tesettürle tanışması 8 yaşında, ailesinin teşvikleriyle başlamış. Mütedeyyin bir ailede büyüdüğü için başörtüsü kavramının hayatına sonradan dahil olmadığını belirtiyor. Özcan; ailesinin namaz kılma gibi konularda ödül sistemleri kurduğunu ve kendisini teşvik ettiğini, ancak kendisinin "inatlaşan, muhalefet eden zor bir çocuk" olduğunu aktarıyor. Ailesinin davranış ve tutumlarının tesettüre bakış açısını etkilediğini, hatta bazı "despot tutumlar" sergilediklerini kabul ettiğini ifade ediyor. Ancak Demiroğlu, ailesinin bu hatalarını, çocuk yetiştirme ve özellikle dini öğretilerin çocuk gelişimi üzerindeki uygulamalarının o dönemde çok yeni ve ebeveynlerin tecrübesiz olmasından kaynaklandığını, bu durumların "olağan ve insani" olduğunu ifade ederek tolere edebildiğini dile getiriyor.
🌸Ailesinin "çok bilinçli" olduğunu ancak her şeyin sevimlilikle ilerlemediğini ve zaman zaman baskı kurdukları anlar olduğunu belirten Demiroğlu, bu baskıların olmadığı bir ortamda çok farklı bir insan olabileceğini, ancak şu anki gidişattan memnun olduğunu vurguluyor. Her şeyin bir denge üzerinde ilerlemesi gerektiğine inandığını, bir çocuğu tamamen serbest bırakmanın ya da üzerinde katı bir tahakküm kurmanın uç sonuçlar doğuracağına inandığını belirtiyor.
Tümünü dinlemek için 👇
🌸Tesettürün bir "vazife" olduğunu daha ileriki yaşlarda, özellikle lise ikinci sınıfta anlamaya başladığını söyleyen Demiroğlu, bu bilinci, kendi fıtratındaki inatlaşma ve muhalefetle mücadele ederek kazandığını, "Neden böyle bir üniforma içerisinde bulunmalıyım?" sorusuyla kendi cevaplarını bulmaya başladığını ifade ediyor. Daha rahat bir tesettür giydiği bir dönemden sonra, moda olan bir ferace modelinin yaygınlaşmasının da etkisiyle, ailesinin şaşkınlığına rağmen ferace giymeye karar verdiğini aktarıyor.
🌸Demiroğlu, tesettür sürecinde yaşanan "bir geri iki ileri" adımların son derece normal olduğunu, zira insanın fıtratının daima hata yapmaya meyilli olduğunu ve Allah'ın tövbe kapısını daima açık tuttuğunu vurgulayarak; insanın doğasında bir yere gelip sabit durmanın olmadığını, sürekli bir mücadele içinde olunması gerektiğini ifade ediyor.
🌸Tesettürü "izzet ve iftihar" olarak görme fikrine tamamen katılan Demiroğlu, bu hissiyatı kazandıracak şeyin neyi ve kimin için yaptığını, hangi yolda gittiğini ve kimin öncülüğünde bu hayat yolculuğunu sürdürdüğünü bilmek olduğunu belirtiyor.
🌸Özellikle teşhirin ve beğenilme arzusunun hat safhada olduğu ahir zamanda, Müslüman bir kadın olarak "100 metre öteden Müslüman olduğumu anlayabileceği bir üniformayı sıcağa rağmen üzerimde taşımak"ın çok büyük bir iftihar kaynağı olduğunu vurguluyor. Peygamber Efendimiz'i hiç görmemiş olmasına rağmen O'na iman etmenin ve başörtüsünü O'nun getirdiği vahiy ile örtmenin kendisinde bir "Resulullah Aleyhisselam'ın ümmetiyim gururu" taşıdığını dile getiriyor.
🌸 Merve Özcan Demiroğlu, "göz alışması" denen kavramın insanlık üzerinde hem bir imtihan hem de bir nimet olabileceğini, avantaj sağlayacak bir koz ya da gaflete düşürücü bir etken olarak kullanılabileceğini belirtiyor. Çevremizde ne kadar güzel örnekler görürsek, gözümüzün o kadar alıştığını ve o durumları "normalleştirdiğimizi" ifade ediyor. Normalleşen şeylerin bize uygulanabilir geldiğini, anormal veya cesaret isteyen şeylerin ise herkesin kalkışabileceği şeyler olmadığını belirtiyor. Bu nedenle, etrafımızda neyin tatbik edilebilecek kadar yaygınlaştığını tespit etmenin ve buna olan maruziyetimizi dengelememiz gerektiğini öğütlüyor. Çok fazla teşhir veya haram ilişkilerin normalleşmesinin tehlikesine dikkat çekerek, Salih kimseyle oturup kalkmanın güzel koku, kötü arkadaşın ise kötü kokuya benzediği hadisini hatırlatıyor.
Tümünü dinlemek için 👇
🌸 Demiroğlu, bir günahın yaygınlaşmasının (şuyû bulması) işlenmesinden (vuku bulmasından) daha kötü olduğunu, zira insanların buna alışmasına ve "bu olabiliyormuş" demesine sebep olduğunu belirtiyor. Resulullah'a yapılan hakaretleri bile zihninde normalleştirmemek için mücadele ettiğini, kişinin bir şeye karşı bile olsa o ortamda bulunmaya devam etmesi halinde buna maruz kalacağını vurguluyor. Evde kitap kargosu geldiğinde çocuğun heyecanlanması gibi olumlu alışma örnekleri olduğu gibi, olumsuz alışmaların da olabileceğini söylüyor. Bu durumun sürekli kontrol alanımızda olması gerektiğini ve kendimizi daima muhasebe etmemiz gerektiğini ifade ediyor. Yakın arkadaşlarımızın bile bize aykırı işleri rahatça yapabiliyor olmasının, bizim alıştığımızın bir alameti olabileceğini ve bu durumda ya ortamdan izole olunması ya da sınırlar inşa edilmesi gerektiğini tavsiye ediyor. "Kişi sevdiğiyle beraberdir" hadisinin derin anlamını açarak, kiminle ve neyle beraber olduğumuzun, iç dünyamızı inşa eden şeyler olduğunu ve ahirette bir azık olarak bizi beklediğini vurguluyor. Bu "göz alışma mevzusu"nun tamamen bizim sorumluluğumuzda olduğunu ve tesettür konusunda zorlanan kişilere ilk etapta çevrelerini değiştirme tavsiyesinde bulunabileceğini belirtiyor. Sosyal medyada kimleri takip ettiğimizin de kendi irademizle kendimizi maruz bıraktığımız bir alan olduğunu ekliyor.
🌸 Günümüzde tesettürden uzaklaşmaların nedenlerinden biri olarak "konfor alanının" tehlikesini gören Merve Özcan Demiroğlu, geçmiş dönemlerde (örneğin 28 Şubat süreci gibi) mücadele edilmesi gereken somut bir düşman varken tesettüre bağlılığın daha fazla olduğunu, çünkü direnç göstermek için güçlü bir motivasyon olduğunu belirtiyor.
🌸 Şu anki çağda mücadele edilmesi gereken alanın çok daha fazla olduğunu, ancak kimle mücadele edileceğinin muğlak ve "gri" olduğunu ifade ediyor. Demiroğlu, "Bizi sevdiğini ama inanç sistemimizi filtreledikten sonra kabul edeceğini söyleyen sistemlerin içindeyiz" diyerek modern çağın karmaşık zorluklarını dile getiriyor. Somut bir düşman olmadığında, kişinin en büyük cihadının kendi nefsiyle, kendi iradesiyle ve etraftan gelen gri uyaranlarla olacağını vurguluyor. Bu durumda kişinin kendi iradesiyle tanışması ve nefsini terbiye etmesi gerektiğini belirtiyor.
Tümünü dinlemek için 👇
🌸 Merve Özcan Demiroğlu, tesettür gibi pek çok yerden aksi yönde teşvik alınan bir vazifeyi sürdürebilmek için, sahanın dışından bir amaç ve hedef bulmak gerektiğini vurguluyor. Motivasyonun ne olduğunu bilmenin, insanın kendine hatırlatabileceği şeyler sunduğunu belirtiyor.
🌸 Peygamber Efendimiz'e (SAV) olan sevgiden örnek vererek, hakiki sevginin O'nu tanımaktan ve zihni O'nun getirdiği vahiyle ve sünnetiyle meşgul etmekten geçtiğini söylüyor. Aksi takdirde sevginin "kuru bir kabuktan ibaret" kalacağını ifade ediyor. Sürekli kendimizi beslememiz, hatalı kullar olduğumuzu, zorlanacağımızı ve tökezleyeceğimizi bilmemiz gerektiğini, ancak Allah'ın bu çaba için de ecir vadeddiğini hatırlatıyor. Herkesin hikayesinin biricik olduğunu ve kendimizi güzel kaynaklarla (Allah ve Resulullah muhabbeti, hanım sahabelerle muhabbet) doldurmamız gerektiğini vurguluyor. Tökezlendiğinde tutunulacak bir dal (sohbetler, meclisler, dersler, arkadaşlar, eş) oluşturulması gerektiğini, etrafımızı bir kale gibi inşa etmemiz gerektiğini tavsiye ediyor.
🌸Tesettürün sadece bir örtünme biçimi olmadığını, sözlerimizle, davranışlarımızla ve ibadetlerle tamamlandığını belirtiyor. Zorlanan kişilere yönelik, "Acaba gerçekten inanıyor muyum?" gibi soruların nefsi bir kılıf olabileceğini, mükemmeliyetçilikten uzak durarak "tam yapamasak bile yapma yolunda" olmamız gerektiğini öğütlüyor. Makyaj gibi dikkat çekici eylemler yapılsa bile, tesettürü koruma ve kendini besleme (Kur'an, hadis, sohbetler) çabasının devam etmesinin önemini vurguluyor. Kişinin saçlarının rüzgarda savrulması gibi heveslerinin normalleştiğinde ne olacağını düşünmesi gerektiğini, bu tür heveslerin geçici olduğunu ve doygunluktan sonra ne düşüneceğimizin asıl önemli olduğunu belirtiyor.
🌸 Çözüm olarak kişisel çaba (doğru kaynaklardan beslenme, okumalar, dinlemeler, Kur'an ve siyer okuma) ve destekleyici bir çevre oluşturmanın önemine değiniyor. Niyet etmenin hayattaki her eylem için kritik olduğunu, amellerin niyetlere göre olduğunu ve niyetin işleri bereketlendirdiğini ve Allah rızasını hatırlattığını vurguluyor. Günlük rutinlerde Allah rızasının gündemde olmaması durumunda niyet almanın dahi akla gelmeyeceğini belirtiyor.
🌸Merve Özcan Demiroğlu, odaklanma ve sabır kavramları üzerinde çalıştığını, zira sabrın sadece somut zorluklara değil, bir insanı dinlemeye veya namaz kılarken odağı korumaya karşı da olabileceğini söylüyor. Bu konuların birbiriyle bağlantılı ve çok kıymetli olduğunu dile getiriyor.
🌸 Son olarak, ahir zaman Müslümanı olmanın özel ve kıymetli olduğunu ifade eden Demiroğlu, Peygamber Efendimiz'i görmemiş olsak bile O'nun itimadını, iltifatını ve ümmetine olan bağlılığını unutmamamız gerektiğini belirtiyor. Popüler kültürün getirdiği "görünür olmak, beğenilmek, onaylanmak" gibi sonu olmayan şeylerin peşinden gitmemenin önemini vurguluyor. Her şeyi Allah rızası için yapmanın, şükrü ve hayatı akışta tutan bir hal olduğunu belirtiyor. İnsanlarla muhabbet etmenin ve arkadaşlık ortamlarında bu tür konuları sürekli konuşmanın insanı diri tuttuğunu ekleyerek sözlerini tamamlıyor.
Tümünü dinlemek için 👇