Uhud Savaşı: Müslümanlar için ibret dolu olay
Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında yapılan ikinci büyük savaş olan Uhud Savaşı, tarihte ibret alınması gereken en önemli olayların başında gelir. Peygamberimiz her savaşta olduğu gibi bu savaşta da istişareye önem vermiş, Peygamberimizin emrine uymayan okçuların yer değiştirmesiyle savaşın da seyri değişmiştir. Uhud, Müslümanların kalbinde ağır bir yara açtığı, şehit edilen sahabelerin cesetlerinin işkenceye uğradığı bir savaştır. Peki, Uhud Savaşı ne zaman gerçekleşti? Uhud Savaşı kimlerle yapıldı? Uhud Savaşı'nın sonucu ne oldu? Uhud Savaşı kısaca...
Resûlullah, Medine'de âmâ sahâbî Abdullah b. Ümmü Mektûm'u vekil bırakarak ikisi atlı, 100'ü zırhlı 1000 kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Seniyye tepesine gelindiğinde münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selûl'ün müttefiki olan 600 kişilik bir Yahudi birliği orduya katılmak istediyse de Hz. Peygamber bunu kabul etmedi. Ensardan bazıları müttefikleri diğer Yahudilerden yardım talep etmeyi teklif edince de, "Bizim onlara ihtiyacımız yoktur" dedi.
Şeyhayn mevkiinde orduyu teftiş etti ve yaşı küçük olanları geri çevirdi. Ancak Râfi' bin Hadîc'in iyi ok attığı söylenince ona izin verdi. Ardından Râfi'i güreşte yenen Semüre bin Cündeb'e de müsaade etti. Zeyd bin Sâbit, Üsâme bin Zeyd, Ebû Saîd el-Hudrî ve Abdullah bin Ömer gibi çocuk sahâbîler geri çevrilenler arasındaydı. İslâm ordusu geceyi Şeyhayn'da geçirdikten sonra Uhud dağına doğru yoluna devam etti.
Bu sırada Resûl-i Ekrem, orduyu kısa yoldan ve düşmanla karşılaşmadan Uhud'a götürebilecek bir kılavuz isteyince Ebû Hasme el-Ensârî bu görevi üstlendi. İslâm ordusu 7 Şevval 3 (23 Mart 625) tarihinde Cumartesi sabahı Uhud dağına vardı. Sabah namazı burada kılındı. Ordu arkasını Uhud dağına verip Ayneyn tepesini soluna, güneşi de arkasına alıp Medine'ye doğru saf tuttu.
Abdullah b. Übey, "Ben meydan savaşına taraftar değildim. Muhammed çoluk çocuğun sözüne uydu, bizim sözümüze itibar etmedi" diyerek 300 kişilik taraftarıyla birlikte ordudan ayrılıp Medine'ye döndü. Onun ve taraftarlarının Uhud'a varmadan önce Şavt mevkiinde ordudan ayrıldığı da nakledilir.
Hz. Peygamber sayısı 700'e düşen orduyu savaş düzenine koydu ve en büyük sancağı Mus'ab bin Umeyr'e verdi. Ordunun sağ ve sol kanatlarına, öndekilere ve arkadakilere kumandanlar tayin etti. Ardından cihadın önemi hakkında bir konuşma yaptı.
Düşmanın cephe gerisinden saldırıp İslâm ordusunu arkadan vurmasını önlemek için Abdullah bin Cübeyr kumandasındaki 50 okçuyu Uhud dağının karşısında, ordusunun sol tarafında kalan, daha sonra Cebelürrumât (okçular tepesi) diye adlandırılan Ayneyn tepesine yerleştirdi. Okçulara, galip gelinse bile ikinci bir emre kadar kesinlikle yerlerinden ayrılmamalarını, düşman ordusunun arkadan saldırması halinde ok atarak onları geri püskürtmelerini emretti.
Bu sırada Ebû Süfyân kumandasındaki müşrik ordusu da Zegabe'den Uhud'a geldi. Kureyş ordusu Uhud'a doğru yola çıktığında Hâlid bin Velîd'in emrindeki bir süvari grubu ordudan ayrıldı. Bunlar muhtemelen daha sonra savaş başladığında dağın çevresini dolaşıp savaş alanına geldiğinden Müslümanlar onları fark etmemişti.
Medine'yi arkalarına, Uhud'u önlerine alıp yüzleri güneşe karşı gelecek şekilde savaş düzeni alan müşrik ordusunun bayraktarlığını Abdüddâroğulları yapmaktaydı ve aralarında 100 okçu vardı. Ebû Süfyân'ın yanında karısı Hind ve iki put da bulunmaktaydı. Orduya katılan kadınlar def çalıp Bedir'de öldürülen yakınları için ağıtlar yakarak Kureyşlileri cesaretlendiriyordu.
Savaş mübâreze ile başladı. Kureyş ordusundan ileri atılan ordu sancaktarı Talha bin Ebû Talha'yı Hz. Ali, Talha'nın ardından meydana çıkan kardeşi Osman'ı da Hamza öldürdü. Savaşın kızışmasıyla düşman ordusunun merkezine kadar ilerleyen Müslümanlar yirmiden fazla müşriği katletti. Müşrik ordusunun sancaktarları ölmüş ve sancağı yerden kimse kaldıramamıştı.
Müslüman askerler, düşmanı savaş alanından uzaklaşıncaya kadar kovaladıktan sonra kesin galibiyet kazanıldığı düşüncesiyle ganimet toplamaya başladılar. Ayneyn tepesindeki okçuların çoğu da düşmanın bozguna uğradığını görünce ganimetten mahrum kalmamak için yerlerini terk etti.