Arama

Mehmet Âkif'in hayatından ilginç hatıralar

Şiirlerinde millî ve manevî duyguları dile getiren, İstiklâl Marşı'nın kıymetli şairi Mehmet Âkif'in çıkış noktası olarak aldığı ışık İslam'dır. Onun en hassas olduğu nokta da diniydi. O kadar ki dinine kem söz edildiği vakit onun aklı, fikri yerinden oynar, artık zabt u rabtı mümkün olamayan bir aslan gibi hasmına saldırmaktan hiç çekinmezdi. Âkif, memleketini o kadar seviyor ve gurur duyuyordu ki Avrupalı birinin İstanbul'a bakarak hayran olması onun sapsarı olmasına yetiyordu. Sizler için Mehmet Âkif'in hayatından ilginç hatıraları derledik.

  • 13
  • 14
“Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sükût etmez!”
Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sükût etmez!

Ömer Lütfü Bey anlatır: "Berlin'e merhumun en büyük endişesi Çanakkale idi. Gece gündüz Çanakkale cephesini düşünürdü. Her sabah tekrar ederdi: "Ömer Bey, bu Çanakkale ne olacak?" "Allah bilir amma vaziyet tehlikelidir. Askerlik noktasından düşünülünce ümit yok. Ancak fen kaidelerinin haricinde, fevkalbeşer bir şey olmalı ki dayanabilsin." Ben böyle dedikçe: " Eyvah, son dayanak noktamız da yıkılırsa ne olur?" diyerek çocuk gibi gözlerinden yaşlar dökülmeye başlardı. Çanakkale için ağlamadığı gün yoktu. Ben kavaid-i harbiyeden bahsettikçe canı sıkılırdı. Onun böyle askeri muhakemelere tahammülü yoktu. O, daima kat'i bir kelime isterdi.

"Bütün dünya toplanıp hücum etse yine Çanakkale sükût etmez!"

Onun büyük imanı başka bir ihtimale müsait değildi. Onun için tehlikeden bahsettikçe havsalası yanardı. O zaman ben de kavaid-i harbiyeyi bir kenara bırakır, kendisini teselli ederdi. Ne dersiniz bu sözlerime karşısında çocuk gibi sevinmez miydi?

Benim onda gördüğüm yurt sevgisi, o kadar yüksekti ki onu tasvir mümkün değildir."

  • 14
  • 14
"Bildiğini iyi bilirdi!"
Bildiğini iyi bilirdi!

Benim onda gördüğüm yurt sevgisi, o kadar yüksekti ki onu tasvir mümkün değildir."

Eşref Edip ona ait bir hatırasını şöyle aktarır: "Mehmet Akif bildiğini iyi bilirdi, bilmediğine ise hiç karışmazdı. Hilvan'da Darülfünun müderrislerinden Abdülvehhab Azzam'ın evine gitmiştik. Ezher hocalarından da birkaç zat vardı. Lügata dair bir bahis açıldı. Ezherlilerin nokta-i nazarına Üstad itiraz etti. "O kelimenin manası şöyle olsa gerek?" dedi. Ezherliler fikirlerinde ısrar ettiler. Abdülvehhab Azzam, kamusu getirdi. Kelime, Üstad'ın dediği veçhile olduğu anlaşıldı."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN