Mim Kemal Öke: "Aşk ölmenin sanatıdır"
Fikriyat Sohbetleri'nin bu bölümünde tavrıyla, sesiyle, bilgisiyle gönüllere taht kurmuş önemli bir ismi ağırladık. Prof. Dr. Mim Kemal Öke ile Turkuvaz Kitap'tan çıkan son eseri Muhabbetna(ğ)me üzerinden musikiyi, gönül insanını, aşkı kısaca ruha dokunan tüm güzellikleri konuştuk. Aşkın "ölme sanatı" olduğunu belirten Mim Kemal, öldürdüğümüzün aslında kendi nefsimiz olduğunu da ekliyor.
Bu noktada kitabınızda da bahsettiğiniz üzere müziğin iyileştirici gücünü hepimiz artık biliyoruz. Semanın da iyileştiriciliğinden bahsediyorsunuz, semanın terapi boyutundan bahseder misiniz?
▪ Mim Kemal Öke:
Sadece sema değil sema dediğimiz vakit semayı genel almak lazım. Yani zikrullah olarak düşünmek lazım. Eğer insanın hayatında namaz amel değil de iman hükmündeyse o zaman iyileştiricidir. Allah adını anmak zikretmek, insanın nefesini temizler. Bu temiz nefes insanın kalbini, kan dolaşımını, vücudunu temizler. Yani detoks yapar. Neyi atarsınız? Maddi ve manevi nefis unsurlarını vücudunuzdan söküp atarsınız.
Aslında çok yakınımızda…
▪ Mim Kemal Öke:
Değil mi? İşte sema da Mevlevi sema da bunun önemli bir karşılığıdır. Sema kalktığınız vakit orada yapılan miracınıza varabilmektir. Sema bu açıdan insanı gerçekten de iyileştiren terapi değil, aynı zamanda da tedavi unsurlarından bir tanesidir. Ama şunu da söyleyelim. Ne olur bana kimse kızmasın ama kızıyorsa da ne yapalım affetsinler. Bu ticari bir mesele değildir, bu hayırseverlik meselesidir. Sema bir terapi olarak satışa tabi değildir. Bunun niyazı vardır, nazı vardır ama bu niyazı da bir daha düşünmek lazımdır. Eğer bu işin arkasında para varsa, parasal beklenti varsa, bizim darüşşifalardaki uygulamamızın içerisinde yer almaz. Bu tasavvufun kendi edebi, ahkamı ve erkanı içerisinde yer almaz.
Koku ile ilgili belirttiğiniz anekdotlara hayran kaldık. Allah dostunu kokudan nasıl anlarız, kitabı okuyan okuyucularınız olarak bunu biliyoruz ancak izleyenlerimiz için anlatabilir misiniz?
▪ Mim Kemal Öke:
Bizim darüşşifalarda koku terapisi vardı biliyor musunuz? Bir mürşid-i kamili nasıl anlarsınız, kokusundan anlarsınız. Herkes duyar mı bu kokuyu, duymaz ama duyan duyar.
Koku insanı tıpış tıpış tıpış huzur-u ilahiye götürür. Nedir huzur-u ilahiye götürdüğü nokta? Elest bezmidir. Cenab-ı Hakk sizi karşısına almış ve demiştir ki; "Ben sizin rabbiniz değil miyim? Bela" demişsinizdir. "Evet, sen bizim Rabbimizsin" dediğiniz andan itibaren, aşk o anda başlamıştır. Orada o görüntünün içerisinde koku vardı, işte cennet… Havatır… Cezbe...
Allah'ın cezbe kanunları, nasıl fizik ve matematikle dünyamızı yörüngesinde tutuyorsa, aynı şekilde insanın da yörüngede, yani yolda kalabilmesi de birtakım göstergelere bağlı. Biraz evvel göstergelerden bahsettik, gösterge biliminden bahsettik. Koku da bir göstergedir. Neyi gösteriyor, sana işaret ediyor, oraya bak diyor. Bak oraya diyor, git diyor, nihai istikametin Allah'tan geldik Allah'a gidiyoruz. Arasında kimle beraberiz? Şeytanla mı?
Hocam şimdi biraz eskilere gideceğim. Cambridge'de bulunduğumuz vakitlerdi ki bu 70'lere tekabül ediyor diye biliyorum. Dünyada Beatles, quin gibi önemli kırılmalara yer açan gruplar hâkimdi biliyorsunuz siz de. Bu müzikler eşliğinde dönemin hakim hippi kültürünü eğer ele alırsak o devirde ve bugün bunu nasıl görüyorsunuz?
▪ Mim Kemal Öke:
Müzik tarihini verirken o hippi kültürü üzerinde durdum. O bir tepkiydi, isyandı. Baktığımız vakit, Rock da bunların içerisinde sayılabilir fakat nedense öyle bir yakınlık kesbetmedim onlarla. Bugün de hakikaten gürültü imalatçısı birtakım sesler çıkartarak buna müzik demeye çalışanlar var. Ama müzik, bizim kendi kültürümüzde semalardan dünyaya inmiştir, nüzul etmiştir. Siz uruc edemezseniz, yükselemezseniz bu kaviste geri kalırsanız, o zaman bu çok zararlı bir illet haline gelir ve insanları kendi benliklerinden, kişiliklerinden ve ruhlarından eder. Ben o zamanlarda yurt dışında olduğum vakit sevdiğim müzikler klasik müziklerdi. Çaykovski'yi, Chopin'i çok severdim mesela…
Burada da iyi bir musiki altyapınız varsa, o zaman siz Dede Efendi'yi daha iyi anlarsınız. Onun yüksekliğini, irtifanı daha iyi kaydedilebilecek meziyetlere sahip olursunuz.
Hocam 68 kuşağının hem idealist hem de romantik simalarından birisiniz, aklınızdan ziyade aşkınız öne çıkıyor diyebilirim bu husus elbette ki hayatınızda önemli noktalara temas ediyor, bir meseleyi aşk ile ele almak neyi ifade ediyor?
▪ Mim Kemal Öke:
Bilmem hiç düşünmedim
Bunu en iyi sizden dinleyeceğimizi düşünüyorum...
▪ Mim Kemal Öke:
Aşkın güzel bir tabiri vardır; Avni Anıl'ın bir eserinde geçer, Dede Efendi bahsinde. Bana âşık olduğunu söylüyorsun benim için ölür müsün? İşte aşk ölmenin sanatıdır. Nasıl ölmenin sanatıdır? Ölmeden önce ölmenin sanatıdır. Öldürdüğünüz nedir aslında, kendi nefsinizdir. Peki, yaşatmaya çalıştığınız nedir, başkalarına dokunabilmek yani bir dervişane hayat yaşayabilmek, işte aşk bunu gerektirir.
Eskiden siyasete bir şey vermek için girilirdi, şimdi almak için giriliyor. Ben siyaset bilimi hocasıyım. Dünyanın başı beladan kurtulmuyor, savaşlardan, husumetlerden, çekişmelerden, krizlerden kurtulmuyor. Ama işte burada belki kurban edilmesi gereken sizsiniz, siz kurban olursanız o zaman kurbiyet söz konusu olur. Bu dünyadan tamamıyla çekilmek manasında değil; dünya çok güzeldir, Allah lütfetmiş bu kadar nimetleri ile vermiş. İnsanın kendisinin nimet olduğunu görebilme hadisesidir.
Nazlı'nın babasısınız, Nazlı'yı seviyorsunuz. Ama Nazlı gibileri de seviyor musunuz? Üniversitede bulunuyoruz, bütün öğrencilerim benim için Nazlı mesabesindedir. Onların babası olabilmek işte önemli olan babalık mesleğinin profesörü olabilmektir.
O zaman gençlere son olarak daha doğrusu fedakârlık ve başarı hususlarında -siz zaten fedakârlık ve sabır konusunda çok önemli bir örneksiniz onlar için- neler tavsiye edersiniz?
Mim Kemal Öke:
Yönetişim derslerinde, işletme derslerinde veya kişisel gelişim kurslarında, hep söylenen şeydir: lider insan olun. Ben hiç lider olmaya yönelmedim. Hiç makamlardan, mevkilerden hoşlanmadım. Para ile de aram yoktur. Başarının sırrı nerededir biliyor musunuz? Başarının sırrı performanstadır. Yani kendinizi açmaktadır.
Başkalarını yok etmek başkalarını alt etmekte değil. Skor hiç önemli değildir; burada önemli olan siz kendinize ne katabilmişsiniz? Siz bir gün öncesinden daha evla daha kâmil bir hale gelebilmiş misiniz diye…
Bunu bir anekdotla da kapatmak isterim. Hani sanat kadar spor da çok önemlidir. Spor da bizim nefsi alt etme konusundaki önemli araçlarımızdan bir tanesidir. İnsanlara tavsiye ederim zaman zaman. Mesela bu Paralimpik Olimpiyatları, özel gereksinimli bireylerin yapmış olduğu olimpiyatları, müsabakaları izlesinler, oradan çok şey öğrenirler. Yani ne kadar eksikleri varsa ne kadar engelleri varsa aşabilmiş olduklarının en güzel göstergeleridir onlar.
İkinci bir mesele daha vardır. Bir gün böyle Toronto'da yapılan Down sendromluların arasındaki bir 500 metre yarışını izliyoruz. Evde denk geldim, seyrediyorum. Çocuklar başladılar koşmaya, down sendromlu çocuklar, bir tanesi takıldı düştü yere, birinci götürüyordu ama yarışı. Diğerleri de onu otomatikman geçti. Çok üzüldü.
Mesela benim kızım da çok alıngandır. Herhangi bir şekilde toplum içerisinde kötü bakışlarla karşılaştığı vakit, kendini yiyip, bitirir onun için depresyona zaten girmiştir. Müzik terapi onu iyileştirmek için kullandığım yöntemlerden bir tanesi olmuştur.
Çocuk yere düştü eli ile başını kapattı ve ağlamaya başladı, diğer arkadaşları da onu geçmiş vaziyette gidiyorlar. Bir tanesi durdu, düşündü, şöyle bir baktı ona, arkadaşlarına da... Finish çizgisine daha gelmemişlerdi, bir işaret çekti ''hey'' dedi böyle. ''Ne oldu'' dediler. Görmüyor musunuz onun halini "haa" dediler koştular gittiler, onu yerden kaldırdılar. Kollarını birbirlerine kenetlediler ve finish çizgisine beraber yürüdüler. Tribünler inliyordu, işte insanlık ayeti, işte sevgi bu.
Acaba onlar mı engelli biz mi engelliyiz? İşte yararlı ceylanlar bunun için var. İnsanlara insan olduklarını hatırlatmak için bence engelliler ile yaptığım müziğin dışında başka bir şey şu anda düşünemiyorum.
Peki, hocam, yaşamınız için yapacağınız hedeflediğiniz şeylere ulaştınız mı? Devam ediyor musunuz? Yaşamımda artık ben aradım, buldum diyebiliyor musunuz?
Mim Kemal Öke:
Yok, çok güzel bir şey kendime göre fikirlerim, yapmak istediğim şeyler projelerim var ama kendini Allah'a teslim etmiş bir insan olarak o göstergeleri beklerim. Yani Cenab-ı Hakk karşınıza bir ayet çıkarır, bir gün gelir müzik terapiden gastroterapiye geçersiniz, bir gün gelir burada bir tiyatro yapayım dersiniz engelliler için, bugün başka bir şey zuhur eder, zuhurata tabiyiz. Ben amadeyim, engelli dostu olarak ben amadeyim, bir yararlı ceylan olarak amadeyim, Allah'ım ne verirse onu yaparız işte. Her işi yaparım vallahi diyerek gideceğiz işte.
Benzin bitinceye kadar…
Editör: Özge Özkul-Bekir Salih Yaman
Kamera-kurgu: Ahmed Helal-Eyüp Kaymak-Günışığı Gülhan Salma