Saklı kalmış bir hazine: Osmanlı’da çocuk musikisi
Müzik, yaşamın temellendirildiği en mühim aşama olan çocuklukta gözden kaçırılmaması gereken bir meseledir. Çünkü doğan her çocuk aslında müzikle doğar. Kulağımıza okunan ilk ezanın sesi, annelerimizin ninnisi, sokaktaki satıcının nağmeleri, okulda yan sınıftan gelen flüt sesleri… Osmanlı'da çocukların musikiyi aşılamaya gayret etmiş, billur sesli müezzinlerin, üstad sayılan musikişinasların çocukluktan yetişmesine olanak sağlamıştı.
1869 yılında yürürlüğe giren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi çerçevesinde yapılan yeni düzenlemeler içerisinde önce kız ortaokulları ile kız öğretmen okulları programlarında, sonra bazı ilkokulların ders dışı faaliyetlerinde, 1910'lu yıllarda da erkek öğretmen okulunun ders dağıtım çizelgelerinde müzik dersine yer verildi.
Çocuk eğitiminde müziğin rolünü her yönden ele alıp pedagoji açıdan faydalı bilgiler sunan ilk kişi Darülmuallimin Müdürü Satı Bey'dir. Burada verdiği "Şiir ve Musikinin Talim ve Terbiye'de Ehemmiyeti" konulu konferansı yayınlandığında büyük yankı uyandırdı.
Satı Bey'e göre musiki çocuklarda ses terbiyesini ve enerjinin doğru şekilde kontrol edilmesini sağlar. Musiki, çocuklar arasında uyum ve düzene yardımcı olur, aynı zamanda masum bir eğlencedir. Çocukların zihinlerini dinlendirir, sinirlerini yatıştırır. Okulu cazip hale getirerek çocukların hayatına ahenk, zarafet ve estetik katar. Satı Bey, musikinin hissî tarafı kadar fikrî tarafının da önemli olduğunu belirtmiş, şarkı sözlerinin çocuk üzerindeki tesirinden bahsetmiştir. Ayrıca eğitim açısından nağmenin hatırlatıcı özelliği üzerinde durması da oldukça anlam taşır.
1891 yılında Tophane Sanat Okulu'nun yetenekli öğrencilerinden kurulan Tophane Mızıkası, 1888'de Bahriye'nin Tersane Sanat Okulu'na bir "Sıbyan Mızıkası" kurulmuştur.
Nota yayınları, çocuk musikisi kitapları ve çocuk dergilerinin incelenmesi neticesinde "çocuk şarkıları" olarak adlandırılabilecek ilk örnek Çocuklara Kıraat adlı derginin 1882 yılındaki 11'inci sayısında yayınlanan "Mekteb Şarkısı" olarak tespit edildi. Hacı Yusuf Efendizade Sadi tarafından Selanik'teki Şemsi Efendi Mektebi'ne gönderilen bu şiir, bestelenerek çocuklara okutuldu. Sadi Bey, müfredatı, ders anlatım yöntemleri gibi özellikleri yönüyle takdirle bahsettiği okul için yazdığı bu şiiri adı geçen dergiye bir takdim yazısıyla birlikte göndermiş ve mektebin hocası Şemsi Efendi'den övgüyle söz etmiştir.