Yahya Kemal'in en çok sevilen 20 şiiri
Edebiyatımızın usta şairi Yahya Kemal, sadece şiirleriyle değil fikirleriyle de bir döneme damgasını vurdu. "Mısra haysiyetimdir" sözüyle şiirde dizenin bir iç uyumla, musiki cümlesi halinde kusursuzlaştırılması gerektiğini anlatan şair, şiirleriyle olduğu kadar şiirle ilgili görüşleriyle de ilgi gördü. Dizelerini kaleme alırken o kadar titiz davranırdı ki bir şiiri yazması senelerini alırdı. Bu nedenle yaşamı boyunca hiç kitap yayınlamadı. İşte İstanbul şairi olarak adlandırılan Yahya Kemal'in en çok sevilen 20 şiiri...
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...
Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan,
Rü'yâma girdi her gece bir fâtihâne zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
Mahzun hudutların ötesinden akan sular,
Gönlümde hep o zanla berâber çağıldadı,
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı!
Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yâr!"
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar;
Gittim son diyâra ki serhaddidir yerin,
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!
Yaşamının son yıllarını İstanbul'da Park Otel'de geçiren şair, bağırsak kanaması hastalığının tedavisi için 1957'de Paris'e gitti. Yahya Kemal, bir yıl sonra 1 Kasım 1958'de Cerrahpaşa Hastanesi'nde aynı hastalık nedeniyle hayata gözlerini yumdu.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi "İlerle!"
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Yahya Kemal Beyatlı'nın vefatından sonra 1961'de "Kendi Gök Kubbemiz", 1962'de "Eski Şiirin Rüzgarıyla", 1963'de "Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş" ve 1976'da "Bitmemiş Şiirler" isimli şiir kitapları yayımlandı.
Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;
Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.
Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.
Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,
Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;
Bir başka mûsıkîye geçiş farzeder bunu;
Teslîm olunca va'desi gelmiş zevâline,
Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.
Saf şiir anlayışının Türk edebiyatındaki iki önemli kurucu isminden biri olarak gösterilen usta yazar, "Eğil Dağlar: İstiklal Harbi" 1966'da ve 1968'de yayımlanan "Siyasi Hikayeler" isimli kitaplarında, Türk edebiyatında büyük merhale teşkil eden şiirlerinden başka, makale, deneme, hatıra, tarih ve tefekkür yazıları ile edebi ve siyasi portrelerini de ustaca ortaya koydu.
İftardan önce gittim Atik Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Şair, 1971'de çıkarılan "Edebiyata Dair" isimli eserinde tarihi olayları hikaye tekniğiyle anlatırken, 1964'de basılan "Aziz İstanbul" isimli kitabında ise İstanbul'un semtlerini, tarihini, kültürünü edebi bir üslupla ele aldı.
Yavuz Sultan Selim Han'ın önünde
Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,
Bu yüksek tepeye dikti bu taşı
O gazi hünkârın mutlu gününde.
Vezir, molla, ağa, bey, takım takım
Güneşli bir nisan günü ok attı.
Kimi yayı öptü, kimi fırlattı,
En er kemankeşe yetti uç atım.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.
Titrek elleriyle gererken yayı,
Her yandan bir merak sardı alayı.
Ok uçtu hedefin kalbine düştü.
…
Eserlerin yayınlanmasında Nihad Sami Banarlı'nın ve İstanbul Fetih Cemiyeti'nin katkısı bulunan Beyatlı, 1975'de çıkartılan "Tarih Musahabeleri", 1973'de "Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım" ile yakın tarihe ışık tuttu.