Anlamsız ve uzun yaşama hastalığı
Asırlar boyunca değişen yaşamak, kişinin sürdüğü hayata dair katkılar sunması olarak da özetlenebilir. Son yüzyılda yaşamdan ziyade kişinin öne çıkarıldığı hayat tecrübeleri insanlığa mutluluk yerine acı veriyor. Biz mefhumundan bencilliğe itilen insanlık her şeyin en iyisi, en güzeline sahip olmayı yaşama tecrübesinde öne geçmek olarak algılıyor. Halbuki üstünlük güzel ve iyi olanlarda değil, Allah Teala'nın bizlere bildirdiği gibi ancak takvada: "Allah katında en değerli olanınız O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır." Psikoterapist Gökhan Ergür, İnsaniyet Namına'da "Anlamsız ve uzun yaşama hastalığı"nı anlattı.
Soru: Yaşamak bizim neyimiz olur?
Gökhan Ergür:
Yaşamanın anlamı üzerine düşünmenin, bu dünyada düşen en büyük vazife olduğunu ilk olarak Albert Camus'nün Sisifos Söyleni'nde fark etmiştim ve bu fark ediş o dönemde ruhsal ve fiziksel olarak ayakta kalmama imkân sağlamıştı. Yunan mitolojisinde anlatılan bir hikâyeye göre Olimpos tanrıları, Korintos kralı Sisifos'u cezalandırmaya karar verirler. Sisifos'un cezası yüksek bir dağın tepesine kocaman bir kayayı taşımaktır. Fakat Sisifos tam o dağın tepesine vardığında kaya kendiliğinden aşağı yuvarlanır ve bu durum her gün tekrar eder. O kaya bir türlü dağın tepesindeki oyuğa yerleşmez ama Sisifos bundan asla vazgeçmez, her gün aşağı iner ve yeniden o kayayı omuzlayıp zirveye doğru bin bir emekle taşımaya devam eder. Sisifos vazgeçmez çünkü bu uğraşın ve mücadelenin kendisinin temel yazgısı ve amacı olduğunu bilir. Eğer mücadeleden vazgeçerse hem kendisini cezalandıranları mutlu edecek hem de yaşamının anlamına ihanet etmiş olacaktı.
Camus, o büyük kayanın aşağıya yuvarlanıp gitmesinden sonra Sisifos'un gururlu ve bana göre alaycı tebessümünden bahseder. O tebessüm hem o yıllarda hem de sonrasında benim için tutunulacak bir dal, sergilenilecek bir duruş olarak hayatımda yer etti. Yaşadığımız zorluklar, uğradığımız felaketler karşısında pes etmeden, düştüğümüz yerden kalkarak, üstümüzü başımızı silkeleyerek, inatla devam etmek hayatın ta kendisi, bazılarımızın da yazgısı ve yaşama anlamıydı. Anlam belki de bu mücadelenin kendisiydi.
Gökhan Ergür:
Fırlatıp atıldığımız bu dünya boşluğunda işler pek de umduğumuz gibi gitmiyor aslında. Bize ışık olacak, bir yön tayin edecek her işaretin, büyük bir kararlılık ve karanlıkla üzeri örtülüyor. İnsana yakışan ve yakışacak ne varsa elimizden çekilip alınıyor. Geçmişe, kültüre, inanca ve gerçek duygulara temas eden, bize aziz ve temiz olanı hatırlatan her şey; modası geçmiş, eskimiş, çağ dışı olarak tanımlanıyor. Oysa insanlık tarihi boyunca çeşitli denemeler ve tecrübelerle elde edilmiş bilgiler, şifa yolları ve iyileşme biçimleri Instagram postları, internet sözlükleri, YouTube vaizleri tarafından linçlenip hiçleştirilmeye çalışılıyor.
Gökhan Ergür:
Soru: Peki, terapistler niçin böyle davranıyor?
Gökhan Ergür:
Gökhan Ergür: