Amerika'yı Müslümanlar mı keşfetti?
Kristof Kolomb'un Amerika keşif yolculuğunda elinde bir harita bulunuyordu. Bu harita ise Kolomb'dan daha önce Amerika'ya giden Müslümanlar tarafından yapılmıştı. 10. yüzyıldan itibaren Müslümanlar, Amerika'ya gitmeye başlamış hatta bir kısmı da dönmemişti.
Daha 9. yüzyılın başlarında Ekvator'un uzunluğunu yüksek bilimsel metotlarla 40 bin km kadar bulan Müslümanlar, Avrupa ile Asya arasındaki okyanusun 180 derece olduğuna ve aşılmasının imkânsızlığına inanıyorlardı. Bu korkunun tahminen bir yüzyıl kadar sonra kaybolduğu görülüyor. 11. yüzyılın başında büyük bilgin al-Biruni, 11. yüzyılın başlarında Hind medeniyeti üzerine yazdığı karaların bir okyanus tarafından kuşatıldığını, okyanusun Batı ile Doğuyu birbirinden yahut bir arada bulunması mümkün olan kara kütlesinden veya insanların yaşamakta olduğu bir adadan ayırdığını söyler:
"Tanıdığımız büyük kara kütlesi (yani Asya, Avrupa ve Afrika) büyük bir okyanus tarafından kuşatılıyor. Bu okyanusu (adı geçen) büyük kara parçasının arasını şu veya diğer tarafta bir kara parçasıyla veya insanların yaşadığı bir adayla kesmekte olduğu muhtemeldir."
Biruni'den 90 yıl önce al-Mas'udi, Mır'at az-Zaman adlı kitabında okyanustan çok sefer Batıya yönelip hayatlarını tehlikeye sokanlardan etraflıca bahsettiğini belirterek bir bilgiyi tekrarlıyor. Müslümanların İberik Yarımadası'ndan kalkarak Büyük Okyanus üzerinden Asya'ya gemilerle ulaşmak gayretlerinden şöyle bahseder:
Okyanus denizcileri Arap İspanya'sında batıya doğru okyanus üzerinden hareketlerinde kendilerini tehlikeye sokuyorlardı. Bunların arasında Kurtubalı Ḫaihas denen biri hazırlanan gemilerle bir grup gençle okyanusa açıldı. Gerekli bir zaman sonra birçok mallarla geri döndü, ama diğerleri beraber dönmediler. Bu Endülüs'te bilinen bir şeydir"
Bu tip teşebbüslerin manası daha sonra coğrafyacı al-İdrisi'nin 1154 yılında verdiği bir bilgiyle daha açık anlaşılıyor. Onun verdiği bilgilerden, bu gibi teşebbüslerle okyanusun karşı taraftaki sahiline yahut okyanusta bulunan kara parçalarına ulaşmak hedefinin mevcut olduğu anlaşılıyor. Al-İdrisi anlaşılan kendi zamanında çok ünlü olmuş bir ailenin sekiz kişisinden ibaret gemiciler grubunun okyanusu geçmek için Batıya açıldıklarını yazıyor. Lizbon'da Darb al-mağrurin yani okyanus maceracılarının sokağı diye bir yerin bulunduğunu bildiriyor.
Bu konuda İbn Fadlallah el-'Umeri, Batı Afrika'dan bahsederken Amerika'ya ulaşmaya dair bir teşebbüsten bahseden rivayeti şöyle:
"Mali ülkesinin kuzeyinde, beyaz Berberi kabileleri bu Sultanın egemenliği altında yaşamaktadır. Bunlar Antasarlar, Yantararalar, Meddusalar ve Lemtunalardır. Ben Sultan Musa'ya iktidarın nasıl eline geçtiğini sordum. O da bana şöyle dedi: Biz, iktidarın babadan oğula tevarüs ettiği bir ailedeniz. Benden önceki Sultan, bizi çevreleyen denizin öbür ucuna varmanın mümkün olmadığına inanmıyordu; oraya varmak istediği için de bu tasarısına dört elle sarıldı. Bu gayeyle iki yüz gemiyi adamlarla donatıp senelerce kendilerine yetecek derece altın, su ve yiyecek verdikten sonra gemi kaptanlarına şu emri verdi. "Okyanusun sonuna varıncaya veya yiyecekleriniz bitinceye kadar geri dönmeyiniz." Onlar da denize açıldılar. Uzun zaman hiç biri geri dönemdi. Nihayet gemicilerden biri geri geldi. Kaptan başına gelenleri şöyle anlattı: "Ey Prens! Biz uzun zaman denizde yol aldık; ta ki denizin ortasında şiddetle akan nehir gibi bir şeye rastlayıncaya kadar… Benim gemim en sonda seyrediyordu. Diğer gemiler önde ilerliyorlardı; fakat içlerinden hangisi o akıntıya vardıysa bir daha görünmemek üzere kayboldu. Ben dümeni geri çevirip akıntının içine girmedim! Fakat sultan bu adamı sözlerine inanmayarak kendisi ve ona refakat edecek adamlara 2 bin gemi hazırlatarak okyanusa açıldı. Bu onu son görmemiz oldu. Ne o ne arkadaşlarından hiçbiri geri gelmedi ve imparatorluğun tek hâkimi oldum."
Bu nehrin Brezilya'daki Amazon'un denizde devam eden akıntısı olduğu söylenir.
Bu gibi teşebbüslerin İslam dünyasının batısında bir hayli yayılmış bulunduğu anlaşılıyor. Mesela Kuzey Batı sahilinden, Mali'den yapılan 2 teşebbüsü öğreniyoruz.
Babası Kolomb'un seferlerine katılmış olan Las Casas, kitabında her fırsatta Kolomb'un elinde eski bir haritanın bulunduğunu tekrarlıyor. Bu haritanın sonradan kendi eline geçtiğini, esasında Kolomb'a Floransalı Toscanelli tarafından gönderildiğini açıklıyor. Çok ilginç bilgilerden birinde Kolomb'un diğer kaptanlarla hep bu haritaya dayandıklarını, bir ara bu haritayı bir kaç ada öteye giden kaptan Alonzo Pinzon'un beraberinde götürdüğünü, Kolomb'un sonraki rotayı planlamak için haritayı geri göndermesi için ona haber gönderdiğini, harita geri geldikten sonra Kolomb'un diğer gemicilerle birlikte pozisyon tespiti yaptığını kaydediyor. Las Casas bu haritada (yanlışlıkla) Hindistan sahili (zannedilen) yerin ve adaların bulunduğunu da açıklıyor. Bütün bu ve başka bilgiler hiç bir şüpheye yer bırakmadan gösteriyor ki Kolomb oldukça ayrıntılı bir haritayla bilinen bir ülkeye ulaşmak amacı ile yola çıktı. Bazı bilgiler de bu amacın yeni bir yer keşfetmek değil de bilinen yerlerden altın, kıymetli taşlar ve baharat getirmek olduğunu gösteriyor. Piri Reis, haritasına eklediği bir notta Kolomb'un eline geçen bir kitapla yola koyulduğunu yazıyor.
1459 yılında Venedik'te Fra Mauro adında birinin Portekiz kralının arzusu üzerine yaptığı çok büyük bir haritanın kenarlarında büyük kayıtlar var. Birinde şu yazılıyor: "1420 yıllarında Hint Okyanusu'ndan yola çıkan bir gemi, Ümit Burnu'nu geçerek Karanlık Deniz üzerinden Yeşil Adalar'a uğradıktan sonra 40 günlük bir batıya yolculuktan sonra Kadın-Erkek Adaları'na ulaşmıştı." Venedik'ten bu Arap papazın haritaya eklediği bilgi, aslında oldukça iyi tanınan, İslam dünyasından Orta Amerika'daki Karibik Adaları'na götüren bir yolu tarif eder. Bu açıklamadan şimdi Amerika'ya Ümit Burnundan gidilen yolun 1420'den önce bilindiği anlaşılıyor.