Amin alayı nedir? Edebiyatın ünlü yazarlarının amin alayları nasıl gerçekleşti?
2019-2020 eğitim öğretim yılı tüm öğrenciler için bugün başladı. 18 milyonun üzerinde öğrenci ve bir milyonu aşkın öğretmen dersbaşı yaptı. Sevinç ve heyecanla birlikte ortaya çıkan tatlı telaşın Osmanlı'da da bir anlamı vardı. Osmanlı döneminde çocukların okula başlaması büyük törenlerle gerçekleşirdi ve çocuklar amin alayları eşliğinde okula gönderilirdi. Çocukların okul korkusunu yenmeye yönelik olan amin alayı törenleri tarihte nasıl yer aldı? Edebiyatın ünlü yazarlarının amin alayları nasıl gerçekleşti?
Mektebe başlayacak çocuk, evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata biner ve tören başlar. İlahicilerin dualarını amincilerin "Amin, amin" sözleri takip eder. Çocuk ata bindirildikten sonra amin alayı yürümeye başlar. Alayın en önünde atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınır. Arkasından da başının üzerinde çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi gider. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve aminciler gelir.
Törende çocuğun akrabaları ve davetliler yer alır. Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederler. Ayrıca töreni seyretmek isteyenler yol boyunca dizilirlerdi. Amin alayı ilahiler eşliğinde okulun önüne gelince, okul hocasının yardımcılarından biri öğrenciyi elinden tutarak okula götürür. Okuldan içeri giren çocuk hocasının elini öptükten sonra karşısında bulunan minderine oturur. Besmele çeken hoca cüzde Arap alfabesinin ilk harfi olan "Elif"i göstererek adını yüksek sesle söyler. Ardından da "Bugünlük dersin bu kadar, unutursan kulaklarını çekerim." der.
HALİDE EDİP ADIVAR
Halide Edip, 6 yaşındayken başladığı okul hayatına dair yaşadığı "amin alayı" törenini şöyle anlatır:
"Altı yaşındayım. Bir gün evde büyük bir hazırlık başladı. Her taraf silindi, süpürüldü, masalar, koltuklar yerlerini değiştirdi. Evin erkekleri yeni elbiselerini giydiler. Ablama da bana da gayet süslü, ipekli entariler giydirdiler, başımızı örttüler. Meğer komşulara ziyafet verilecekmiş. Gerçekten öğleye doğru kapılar açıldı, eller tespihli, çoğunun başı sarıklı, koca koca efendiler gelmeğe başladı. Yemekler yendikten, kahveler içildikten sonra bütün misafirlerin ellerini öptük. Sonra bizi köşedeki hocanın önüne oturttular. Hoca ile bizim aramızda mini mini, üstü şal örtülü bir rahle vardı. Hoca, rahlenin üstünde duran az yapraklı bir kitabın ilk sahifesini açtı. Şehadet parmağını sahifenin başını kapayan, karışık bir sayfanın üstüne koydu. Biz de bu kalın sesini takip ederek "Besmele" ve "Elif" dedik. Ablam değil amma ben ilk defa o gün okumağa başladım. Çünkü o daha evvel mektebe gittiydi.
Asıl mektebe başlayışım bundan sonra gelir. Çünkü mektepten önce evde okumaya başlamıştık. Bu bakımdan iki defa mektebe başladım sayılır. Bu başlayış ilkinden daha şatafatlıdır. Güneşli bir gün, Beşiktaş'ta Uzuncaova ilk mektebin talebesi bizim evin avlusuna dolmuştular. Aşureler yendi, paralar dağıtıldı. O sırada biz de iki örgü saçımızı önümüzde sallandırırdık, başımıza işleme taktık, çocukların arasına katıldık. Ve hep beraber tabur halinde sokağa çıktık. Büyük çocuklar taburun önünde, "Şol cennetin ırmakları akar Allah deyü deyü!.." diye ilahi söylüyorlar, küçükler de arkada sırası geldikçe "Aaaamiiin!" diye bağırıyorlardı. Ablam ilahicilerin, ben amincilerin arasındaydım. Arkadaşlarım âmin derken açılan ağızlarına bakarak onlar gibi bağırmaya çalışıyordum. Böylece âminler diyerek, ilahiler söyleyerek Beşiktaş sokaklarının tozunu kaldıra kaldıra mektebe vardık..."