İstanbul'u yangınlardan koruyan kahramanlar "tulumbacılar"
"Yaman geliriz yaman gideriz" naraları ve cesaretleri ile bir dönem ahşap evlerin saltanat sürdüğü İstanbul'u yangınlardan koruyan ve semt sakinlerinin yiğitlik, şeref ve namusunun timsali tulumbacıların, itfaiye teşkilatına dönüşme yolculuğu 1925 yılında başlamıştı.
Osmanlı Devleti'nde yangın söndürme teşkilâtının kurulması ve tulumbanın kullanılması, 18. yüzyıl başında donanmayla katıldığı Venedik seferinden (1715) dönüşte ihtida eden ve Fransız asıllı bir mühendis olan Gerçek Dâvud (David) tarafından 1132'de (1720) gerçekleştirildi.
Temmuz 1718'deki Tüfenghâne ve ardından Tophane yangınlarında tulumba ile yangına müdahale eden ve hizmeti büyük takdir toplayan Gerçek Dâvud Ağa'yı Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa 1720'de Tulumbacı Ocağı'nı teşkil etmekle görevlendirdi. Dâvud Ağa ölümüne kadar tulumbacıbaşılık vazifesini yürüttü.
"23 Ağustos 1908 pazar günü, Fatih Çırçır'da Arabacı Mehmet Ağa'nın kirada oturduğu hanede yangın çıktı. Kamineto ile kahve pişirilirken alev alan ispirtonun sebep olduğu yangın, şiddetli rüzgârın tesiriyle bitişik nizam ahşap evlerin birinden ötekine sıçramış, kısa sürede yedi-sekiz kola ayrılarak Çırçır'dan Sofular'a, Büyük Karaman'dan Saraçhanebaşı'na uzanan geniş bir alanı tarumar etmişti. İstanbul, 1870 Büyük Pera Yangını'ndan sonra tanık olduğu en büyük yangın afetiyle karşı karşıyaydı." (Toplum ve Bilim)
Tulumbacılar, acemi oğlanların sağlam ve çevik ("ayağı koşarlı, uçarlı") olanlarından seçilirdi. Yangına müdahale esnasında başlarına üzerinde kendilerine ait numara bulunan çorba tasına benzer bakırdan bir miğfer (yangın tası) giyerlerdi. Yangın dışında günlük kıyafetleri sarık, "kartal kanat" denilen kırmızı kaput ve ayakta kırmızı bir yemeniydi, baldırları ise çıplaktı (baldırı çıplak).
Tulumbacılık hizmeti başlangıçta sadece Yeniçeri Ocağı'na bağlı bir askerî birlik tarafından görülürken zamanla Topkapı Sarayı'nda ve Tersane'de bostancıbaşıya bağlı birer tulumbacı ocağı kuruldu. 1724'te ocaktaki nefer sayısı artarak 150'ye, 1755'te 461'e ulaştı. 18'inci yüzyıl sonlarında bütün devlet kurumlarında birer tulumbacı takımı teşkil edilince 1804 yılı itibariyle merkezdeki toplam sayıları 531'e yükseldi.
Bir Fransız tarafından imal edildiği için "didon" olarak adlandırılan ilk tulumbalar çok hantaldı ve 120 kilodan ağırdı. Taşıma güçlüğü sebebiyle zamanla "didon bozması" denilen daha hafif emme-basma tulumba modelleri geliştirildi. İstanbul'un çeşitli semtlerinde yangına müdahaleyi kolaylaştırmak amacıyla bostancı ocaklarından sonra Temmuz 1798'de humbaracı ve lağımcı ocaklarında da itfaiye teşkilâtı kuruldu. Ayrıca küçük yangınlara süratle müdahale için şehrin çeşitli semtlerine kolluklar konuşlandırılırken, deniz aşırı yangınlara müdahale için "ateş kayıkları" denen sandallara tulumbalar monte edildi.
İstanbul'da yangın gözetlemek üzere ilki 1750'de inşa edilen ve Beyazıt, Galata, Vaniköy'ün arkasında İcadiye'de olmak üzere üç yangın kulesi bulunmaktaydı. Yangın kulelerden görülmüşse gündüz bir kırmızı/sarı bayrak veya iki yana sepet asılırdı. Yangın gece vuku bulursa kırmızı bir fener ve maytap yakılarak İcadiye Kulesi'ne bildirilir, oradan top atılarak bütün İstanbul'a duyurulurdu. Bu amaçla kulelerden davul çalındığı dönemler de olmuştur. Yangın duyurulduktan sonra seraskerlik binasının avlusunda bulunan Harîk Köşkü'nde yangını gözetlemeye memur, "köşklü" adı verilen nöbetçi ulaklar durumu mahalle bekçileri ve tulumbacılara haber verirdi.
Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılmasının ardından Tulumbacı Ocağı da kaldırıldı. Tıphâne olarak kullanılması kararlaştırılan Tulumbacıbaşı Konağı'nda ve ocakta bulunan tulumbalar seraskerliğe nakledildi. Kısa süre sonra 2 Ağustos 1826'da büyük Hocapaşa yangını çıkınca tulumbacı ocağı tekrar gündeme geldi. Bu sebeple yeni kurulan Asâkir-i Mansûre'ye bağlı yangıncı taburları teşkil edildi. Tulumbacı kelimesinin yerine "yangıncı"nın tercih edilmesi ilkinin yeniçeriliği ve önceki dönemi hatırlatmasındandı. 1827 Eylül'ünde itfaiye hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesi amacıyla yangıncılar bir müdüriyet şeklinde yeniden teşkilâtlandırıldı.
Hocapaşa yangını tulumba teşkilâtının süratle ihyasını ve nefer sayısının arttırılmasını zorunlu kıldığından çıkarılan ferman gereği İstanbul halkı her semte, her mahalleye bir tulumba tedarik etti; böylece sonraları çok ün kazanacak olan mahalle tulumbacılığı ortaya çıktı. Bu tulumbalar başlangıçta müslüman mahallelerinde mescidlere, hıristiyan mahallelerinde kiliselere kondu.