Karun Hazinesinin ‘25 asır’ süren yolculuğu
Tarihte zenginliğiyle tanınan Karun, bundan 2500 yıl önce yaşadı. Sahip olduğu servet öyle çoktu ki, rivayetlere göre bu hazinelerin anahtarlarını 300 katır ancak taşıyabiliyordu. Gittiği yere hazinesini de beraberinde götürdüğü için "yürüyen hazine" olarak adlandırılan Karun, Allah'ın emirlerine karşı çıktığı için cezalandırıldı ve hazinesi ile birlikte toprağa gömüldü. Karun Hazinesi 1960'lı yıllarda, Uşak yakınlarında tümülüslerden çıkarılarak ABD'ye kaçırıldı. Ancak bu yolculuk, onun son durağı olmayacaktı…
İslâmî kaynaklarda Karun'la ilgili çeşitli rivayetler vardır. Tevrat'taki şecere verilerek, onun Mûsâ'nın amcasının oğlu olduğu belirtilir.
Mûsâ ve Harun'dan sonra İsrailoğullarının en bilgilisi ve üstünü sayıldığı, Tevrat'ı çok güzel okuduğu, İsrailoğulları Mısır'da yaşarken Firavun tarafından onlara yönetici tayin edildiği, fakat tıpkı Sâmirî gibi Allah düşmanı olup bozgunculuk çıkardığı, Hz. Mûsâ'dan simya ilmini öğrendiği belirtilir; evinin, elbiselerinin, hazinelerinin özellikleri, gösterişli tavırları nakledilir.
Mısır'dan çıktıktan sonra Hz. Mûsâ, mezbaha ve kurban yöneticiliğini Harun'a vermiş, bunun üzerine Karun hem peygamberliğin, hem yöneticiliğin Mûsâ'da, mezbaha ve mabet yöneticiliğinin de Harun'da olmasına itiraz etmiş, daha sonra da cezalandırılmıştır.
Kur'an-ı Kerîm'de Karun ve hazinesinden söz eden ayetlerden anlaşıldığına göre; Karun, Hz. Mûsâ'nın kavmi arasında hazinelerinin anahtarını ancak güçlü, kuvvetli, büyük bir topluluğun taşıyabileceği çok zengin bir kişiydi.
Bundan dolayı Türk edebiyatında atasözü ve deyimlerde daha çok hazineleri, zenginliği ve cimriliğiyle söz konusu edilmiştir.
Karun'un hazineleri "genc-i Kārûn, mâl-i Kārûn" diye anıldığı gibi, her gittiği yere hazinesini de beraberinde götürdüğü için "genc-i revân" yani yürüyen hazine olarak da adlandırılmıştır.
Karun, cimriliği ve zenginliği sebebiyle gururlanmasından dolayı yerin dibine batırılınca çok güvendiği hazineleri de kendisiyle birlikte yok oldu. Taşlıcalı Yahyâ, "Uğradı cümlesi hışm u hatara / Mâl-i Karun gibi geçti yere" ve Fakîrî, "Tecrîd ile felekte oldum Mesîh-i sânî / Mâliyle yere geçsin Karun'a minnetim yok" beyitlerinde bu olaya ithafta bulunmuşlardır.
Hz. Mûsâ'dan simya ilmini öğrenmek suretiyle zengin olduğu rivayet edilen Karun ve hazinelerinin, Doğu-İslâm edebiyatlarında en çok işlenen yönü, ilâhî kudret karşısında o kadar servetin, mal ve mülkün hiçbir işe yaramaması, aksine sahibinin helâkine sebep olmasıdır.
Milattan önce 500'lü yıllara dayanan geçmişiyle Karun Hazineleri, 1960'lı yıllarda, Uşak yakınlarındaki Güre Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden çıkarıldı.
ABD'ye kaçırılan bu eserler, uzun bir hukuki sürecin ardından 1993 yılında geri alındı. Bazı kaynaklarda "Lidya Hazinesi" olarak da anılan bu hazinenin ele geçirilen kısmında yaklaşık 450 parça bulunuyor.
Lidya dönemine ait en görkemli eserleri barındıran bu hazine 1965, 1966 ve 1968 yıllarında, Türkiye'den aşamalı olarak kaçırıldı.
İlk soygun, 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşti. Beş kişilik grup, tünel kazarak mezar odasına ulaştı; burada buldukları eserleri dönemin parasıyla 65 bin liraya sattılar.
Ardından 1966'da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafından soyuldu ve oda içerisindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160 bin liraya satıldı.
Güre'deki üçüncü soygun ise 1968 yılında, Aktepe tümülüsünde yapıldı ve bulunan resim ve kabartmalar 40 bin liraya elden çıkarıldı.