Mahya sanatı nasıl doğdu?
Geçmişten günümüze, Ramazan ayının gelişi daima şehirdeki birtakım değişikliklerle kendini göstermeye başlar. Tezgahları dolduran hurma ve iftariyelikler, fırınların önündeki pide kuyrukları ve pastane vitrinlerindeki güllaç tepsileri… Ramazan'a kavuştuğumuzu bize en çok hissettiren unsurlardan biri de minareleri ve gökyüzünü süsleyen mahya ışıklarıdır. Fikriyat olarak, Osmanlı'da bir hat levhası ile başlayan mahya ışıklarının asırlık yolculuğunu sizlerle buluşturuyoruz.
Caminin açılış tarihi olarak kabul edilen 2 Haziran 1616 Cuma günü de, o yılın Ramazan Ayının hemen öncesine denk gelir.
Sultan I. Ahmed'in vefat tarihi ise, 1617 yılı Ramazan ayının ardından gerçekleşti. Yukarıdaki rivayetten yola çıkılarak, ilk mahyanın 1616 ya da 1617 yılının Ramazan ayında kurulduğu tahmin ediliyor.
İlk mahyanın kuruluşuna dair bir başka olay ise Sultan III. Ahmed'in sadrazamı Damat İbrahim Paşa'ya ait bir emirnameye dayanıyor.
Lale devrine ait olan bu emirname, mahyalarla ilgili en eski belge olma özelliğini taşıyor; ancak onun bizi ilk mahyanın kuruluşuna götürdüğü söylenemez. Çünkü belgede aynı anda bütün selâtin camilere mahya kurulması emrediliyordu.
O dönem İstanbul'da sayıları oldukça artan selâtin camilerin, her birine aynı anda mahya kurulması için, elbette bu sanatın artık olgun bir hale gelmiş olması ve ustalarının da yetişmiş olması gerekiyor.
Zira devrin teknik şartları göz önünde bulundurulduğunda, mahya kurma işinin ne denli zor olduğu ve beceri gerektirdiği aşikâr.
Bu zorlu sanatın bir olgunlaşma, eskilerin tabiriyle "tekâmül" sürecinin olması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, mahya tarihinin daha eskilere dayandığı sonucu ortaya çıkıyor.