Osmanlı’nın bestekâr padişahları
Asırlar boyunca üç kıtaya hükmeden Osmanlı Devleti'nin sultanları, şehzâdeliklerinden itibaren oldukça kapsamlı eğitimlerden geçiyorlardı. Askerî ve siyasî eğitimlerin yanı sıra, sanat alanında da kendilerini geliştiren sultanların büyük bir çoğunluğu, müzik alanında ihtisaslaşmışlardı. Hatta bu alanda o kadar mahirlerdi ki, kendilerine ait bestelerinin yanında, keşfettikleri makamlar da bulunuyordu.
1785 – 1839 tarihleri arasında yaşayan Sultan II. Mahmud Han'ın müzik tarihimizde çok önemli bir yeri bulunuyor. "Adli" mahlasını kullanarak şiirler yazan ve aynı zamanda büyük bir hattat olan, otuzuncu Osmanlı Padişahı, musikiyi III. Selim'den öğrendi.
Günümüze 26 eseri ulaşan II. Mahmud Han, iyi bir hanende, tamburi ve neyzendi. "Ebrulerinin zahımı nihandır ciğerimde" diye başlayan, güftesi de kendisine ait olan Hicaz Divanı, bestekârlıktaki üstünlüğünü göstermeye yeterlidir.
1830 yılında doğan Sultan Abdülaziz Han, başlayan ihtilâlin ardından zorla tahttan indirildi ve 1876 yılında şüpheli bir biçimde 46 yaşında öldü.
Oysa bu padişah, Osmanlı Devleti'ni dünyada çok iyi bir duruma getirmeyi başarmıştı. Pehlivanlığa, koç ve horoz dövüştürmeye meraklı olarak tanıtılmak istense de; oldukça iyi bir müzik bilgisine sahipti. Çok iyi piyano ve çok iyi lavta çalan, aynı zamanda neyzen olan çok ince ruhlu bir padişahtı.
Günümüze kadar ulaşan Hicaz Hümayun Sirtosu ve güftesi de kendisine ait olan muhayyer makamında iki şarkısı bulunuyor. "Ey Nevbahar-ı Hüsn-ü An" sevilen bestelerindendi.
Yaptığı resmi gezilerde de, dış kaynaklarda sanatkâr bir devlet başkanı olarak nitelendirilmişti.
Sultan'a ait nadide besteyi dinlemek için tıklayın.
Sultan IV. Mehmed Vahideddin Han, 1861 yılında doğdu. Padişahlığın kaldırılması ve tenkitler nedeniyle yurt dışına çıktı; birçok teklifi reddederek, İtalya'da oturma kararı aldı.
1926 yılında San Remo'da vefat etti. Cenazesi Türkiye'den istenmediği için Türkiye'ye getirilemedi. Borçları nedeniyle tabutuna bile haciz kondu. O dönemde Suriye devlet başkanı cenazeye sahip çıktı ve tabutu Suriye'ye getirtti. Murat Bardakçı'nın kaleme aldığı "Şahbaba" isimli kitapta Sultan Vahdettin'in ilginç hayat hikâyesini okuyabilirsiniz.
Çok iyi bir ses icracısı, kanûnî ve bestekâr olarak, Türk Musiki tarihinde önemli bir yere sahipti. Nota koleksiyonculuğuna meraklı ve çok iyi bir piyanistti.
Bestekâr olarak yetmişten fazla eseri vardı. II. Balkan Savaşı sonunda Edirne'nin alınması dolayısıyla bestelediği ve güftesi şair Nigâr Hanım'a ait olan marşı çok ünlüdür. Rast Makamında bilinen bir bestesinin güftesi ise şu şekilde:
"Hicran ile dil hastayım
Ummid ile nalan
Gel sineme gel kalbime gir ruhuma yaslan
Mecnuna ben oldum halef ey ruh-ı gazalan"
Sultan'a ait nadide besteyi dinlemek için tıklayın.
Bu örnekler dışında Osmanlı Döneminde bizzat musiki ile ilgilenmiş, gerek bestekâr, gerekse icracı olarak şöhret kazanmış birçok Osmanlı Sultanı ve hanedan mensubuna rastlıyoruz. Eski dönemlerde nota yazısının olmaması nedeniyle, eserlerin bugüne ulaşması oldukça çok zor olmuş; bu nedenle bilinen ilk bestekâr padişah II. Bayezid olarak görülmüştür.
Bestekâr olduğunu bildiğimiz halde eserleri günümüze ulaşamamış veya beste sahibi olmayan fakat musikişinaslığı ile bilinen padişahlar ve yaşadıkları devirler ise şu şekilde: