Sultan II. Abdülhamid'in bir günü nasıl geçerdi?
Osmanlı İmparatorluğu'nun 34'üncü padişahı ve 113'üncü İslam halifesi Sultan II. Abdülhamid, 33 yıllık hükümdarlığı boyunca Osmanlı topraklarına birçok hizmette bulunmuş, devlet ve hilafet mührünü abdestsiz basmayacak kadar dindar bir yaşam sürmüştü. Siyasi dehasıyla kendine hayran bırakan Ulu Hakan, aynı zamanda bir aile babası, tüccar ve marangozdu. Peki, koskoca bir imparatorluğun en zor dönemlerinin mirasını omuzlarına alan bir hükümdar bir gününü nasıl geçirirdi?
Yemek zamanı muntazamdı. Abdülhamid, acıkmadan yemek yemezdi. Sultanların, yemeklerini yalnız başına yemeleri bir saray âdetiydi. Bu yüzden de Abdülhamid Han, öğle yemeğini Harem'deki hususî dairesinde yerdi. Öğleden sonra bir müddet uyuyarak veya 10 bini aşkın kitaptan müteşekkil kütüphanesinde kitap okuyarak istirahat ederdi. Osmanlı tarihi ve dünya siyasetine hususî alaka gösterirdi.
Öğle vaktindeki bu istirahatinden sonra sabahtan kalan işlerini görmek için Selamlık Dairesi'ne geçer, çalışmaya devam ederdi. Sultan Abdülhamid, akşamları -ekseriya- yemekten sonra bahçeye çıkar, orada paşalarla, beylerle gezer ve bazen Harem'e geçerdi. Bazen de marangozhanesinde veya kütüphanesinde çalışırdı. İşi çok olduğu zamanlar gece yarılarına kadar Mabeyn'de kalırdı.
Sultan Abdülhamid, erken yatardı. Yatağına girince, paravanın arkasına gelen Gidiş Müdürü Mahmud Efendi ve daha sonraları da Esvapçıbaşı İsmet ve Mabeynci Emin beyler, tarih, edebiyat ve sarayda tercüme edilmiş zabıta romanları, cinaî romanlar yahut seyahatnameler okurlardı. Padişah uykusu gelince "Kâfi" der ve okuyucu dışarı çıkardı.
Sultan Abdülhamid, 1909'da tahttan hal' edildiğinde Selanik'teki Alatini Köşkü'nde (Ordu Köşkü) ikamete mecbur edildi. Bu tarihten Balkan Savaşı'nın çıktığı 1912'ye kadar burada ikamet etti. Sultanın bu köşkte dış dünya ile alakası kesildi; dışarıdan haber almasına tamamen engel olundu. Sultanın bulunduğu köşke gazete veya günlük vakalar üzerine yazılmış kitaplar girmesine asla müsaade edilmezdi. Sultan Abdülhamid, bu esaret günlerinin sıkıntılarını geçirmek için iki meşgale buldu: Kitap okumak ve ara sıra marangozluk yapmak. Kitaplarını en çok Müşfika Kadınefendi'ye okutur, kendisi çoğu zaman dinlemekle iktifa ederdi.
Sultan meşguliyetlerini hiç aksatmadan devam ettirdi. Hatta Selanik'e sürgün edildiği günün ertesinde Yıldız Sarayı'ndaki saatçilik ve marangozluk alet ve malzemelerinin ne zaman geleceğini Fethi (Okyar) Bey'e sorup cevabı beklemeden de şöyle demişti: "Böyle alışkanlıklar, meşgaleler, zevkler edininiz. Ben bunlara, şehzadeliğim zamanında merak ettim. Hükümdarlığımda da vakit buldukça değil, vakit ayırarak devam ettim. Bugün benim için yalnızca meşgale değil, teselli de oluyor. Ecdâd-ı izâmım (büyük dedelerim) içinde hemen hemen hepsinin daha âlî ve tatminkâr alışkanlıkları vardı. Çoğu, hüsn-i hat (güzel yazı), şiir, edebiyat ile meşgul idiler."