Tarihe damga vuran siyasi kişilere dair 5 mektup
Yahudiler, Avrupa'da daha fazla kalamayacaklarını anlayınca Sultan Abdülhamid'den Filistin topraklarını talep etmişlerdi. Peki, Siyonist lider Theodor Herzl, Abdülhamid'e kaleme aldığı mektupta hangi sözlere yer vermişti? Abdülhamid, hâl' edilmesinin sebebi olarak gördüğü bu olayı yazdığı mektupta neler söylemişti? Einstein'dan Atatürk'e, Adnan Menderes'ten Aliya İzzetbegoviç'e, tarihe damga vuran siyasi kişilere dair 5 mektubu sizlerle buluşturuyoruz.
Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki; Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950'de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi millet el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duam sizlerle beraberdir."
◾ Bosna Hersek, bizler için bir Evlâd-ı Fatihan... Bosna Savaşı sonrası bağımsızlık mücadelesinin ardından ülkenin ilk devlet başkanı, Müslüman lider Aliya İzzetbegoviç oldu. Bilge Kral Aliya, asırlar süren bağı hatırlatmak amacıyla Türkiye'ye yönelik yazdığı bir mektupta şu satırları kaleme aldı:
"Türk'ün evladı…
Unutma.
Ben Aliya,
Boşnakların içinde herhangi biriyim. O gün bütün Avrupa bizi yapayalnız bıraktı. Üç gün içinde sekiz bin vatandaşımızı katlettiler ve toplu mezarlara gömdüler. Binlerce kadınımıza tecavüz ettiler. Binlerce çocuğumuzu yetim bıraktılar. Henüz mezarlarını bulamadığımız kaç kardeşimiz daha var, bilmiyoruz.
Önce, hepsini sıraya dizip tek tek öldürmeye başlamışlar. Elinize kazma kürek verildiğini, bir çukur kazdırıldığını, sonra kafanıza bir kurşun sıkıldığını düşünün. Biraz zaman geçince işin çok uzun süreceğini anlıyorlar. Bu kez yirmili, otuzlu, kırklı gruplar hâlinde daha büyük çukurlar kazdırıyorlar. Vatandaşlarımızı bu kuyuların içine atıp üstlerine kurşun yağdırıyorlar. Bu kez de çok fazla mermi harcandığını anlayıp başka bir yola başvuruyorlar. Çukurlara doldurulan kardeşlerimizin üstüne bomba atıp onları paramparça ediyorlar.
Onların mezarını biz bulmadık. Kelebekler buldu. Mavi kelebekler. Sadece toplu mezarların olduğu yerde biten bir çeşit bitkiyle beslendikleri için bazı bölgelere kümelendiklerini anladık. Nerede mavi kelebek gördüysek orayı kazdık. Binlerce şehidimizi çıkarıp Potocari'deki şehitliğe defnettik.
Biz "Bosna'da kendi devletimiz olsun" demedik, onlar dediler. Biz "Bosna'da sadece bizim dinimiz olsun" demedik, onlar dediler. Biz "Bosna'da sadece bizim kimliğimiz olsun" demedik, onlar dediler.
Bizim Bosna'da savunduğumuz şey, Batı'nın tüm dünyaya göğsünü gererek anlattığı Helsinki Nihai Senedi'ydi, Paris Şartı'ydı, demokrasi ve hürriyet ilkeleriydi.
İki yüz bin canımızı kaybettiğimizde, binlerce kadınımız karınlarında kocalarını öldüren askerlerin bebekleriyle terk edildiğinde, yirmi dokuz günlük bebeklerimiz öldürülüp toprağa düştüğünde Avrupa'nın anlattığı şeylerin koca bir yalan olduğunu anladık."