Aşık Veysel hakkında bilinmeyenler
Âşık geleneğinin öncü isimlerinde Âşık Veysel, 124 yıl önce bugün doğdu. Şiirleriyle, türküleriyle insanlara yol gösteren Veysel, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük ozanlarındandı. "Acı hayatım var. Fakat ben şikâyetçi değilim. Gözlerim kapanmış dünya bana zindan olmuş. Beni de dünya tanıtmış. Şikâyetçi değilim müsterihim." diyen büyük ozan bütün ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı. Usta ozan Âşık Veysel'in hayatı hakkında az bilinenleri sizler için derledik.
Temmuz ayının sonlarına doğru enstitünün ekinleri artık tırpanların önünde yere kapanıyordu. Harmanlar kurulmuştu. Hasanoğlu Köy Enstitüsü'ne genel müdür gelecekti. Veysel de köyünü özlemişti. "Ekinlerimiz düşünüyorum, bebeler de küçük, Gidebilseydim" diyordu.
Genel müdür, Enstitüye gelince Âşık Veysel dilekçesini arkadaşına yazdırdı:
Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan
Gözetme yolları gel deyi yazmış.
Sivralan Köyünden bizim diyardan
Dağlar mor menevşe, gül deyi yazmış.
Beserek'te lale sümbül yürüdü
Gül Dede'yi çayır çimen bürüdü
Karakaş'ta kar kalmadı eridi
Akar gözüm yaşı deyi yazmış
Eğlenme gurbette yayla zamanı
Mevla'yı seversen ağlatma beni
Benek benek mektuptadır nişanı
Gözyaşım mektupta pul deyi yazmış.
Kokuyor burnuma Sivralan köyü
Serindir dağları, soğuktur suyu
Yar mendil göndermiş yadigâr deyi
Gözünün yaşını sil deyi yazmış.
Veysel bu gurbetlik kar etti cana
Karıştır göçünü ulu kervana
Gün geçirip fırsat verme zamana
Sakın uzamasın yol deyi yazmış.
Şiir, genel müdüre okunduktan üç gün sonra Âşık Veysel Hasanoğlan'dan Sivas treniyle ayrıldı.
Âşık Veysel, yalanı ve yalancıyı sevmezdi. Doğru adamdı. Adının etrafındaki örülen çok renkli yakıştırmalara güler geçerdi. Bir gün Mustafa Baydar'a bir özelliğini şöyle anlatıyor: "İnsanların hepsinden hoşlanırım da bazı insanlarda riya vardır. Bazılarında yalan vardı. Bazıları ise, çok yemin ederler. İşte böyle insanları sevmem. Yemin, kötü ahlaklı insanların bir yardımcısıdır, yalan da kalesi!"
Veysel, bütün ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı. Gözlerinin görmemesinden bile şikâyetçi olmadı. İsyan çığlıkları koparmadı. Hayatıyla ilgili bir açıklamadı ne kadar dikkat çekicidir: "Acı hayatım var. Fakat ben şikâyetçi değilim. Gözlerim kapanmış dünya bana zindan olmuş. Beni de dünya tanıtmış. Şikâyetçi değilim müsterihim."
Âşık Veysel, şiirlerini hep halk tarzında yazdı. Duygularını hece vezninin çeşitli kalıplarıyla çerçeveleyerek insanların önüne koydu. Anadolu'da bin yıldan beri devam eden geleneği devam ettirdi.
Bir gün kendisine bu hususta soruldu: "Âşık, türkülerin değişik sazlarla değişik seslerle çalınıp söylenmesine ne diyorsun? Türkülerini Batı kıyafeti içerisinde nasıl buluyorsun?" Bu soruya hiç kimseyi kırmayacak çok incelikte cevap verdi.
"Sütten yoğurtta yapılır peynir de ayran da yağ da! Ben bizim halk geleneğimizden süt sağmaya çalışıyorum. Benim şiirlerim, anamızın sütüne benzesin istiyorum. Ben sütü seviyorum. Ortaya bir bakraç süt koymaya çalışıyorum. Bazıları benim sütümü alıp yoğurt yapıyorlar. Bazıları o yoğurdu ayran haline getiriyorlar. Bazıları yağ-peynir yapmayı düşünüyorlar. Onlara 'yapmayın' diyemem. Sütün tadı başkadır. Yoğurdun, ayranın, peynirin, yağın tadı başka. Yani süt benimdir; yoğurt ayran başkaların."