Küresel adaletsizlik sadece aşı dağılımında mı?
Dünyada aşı dağılımındaki eşitsizlik ile birlikte küresel adaletsizlik konusu da gündeme geldi. Eşitsizliğin sadece aşı ya da ekonomik olduğunu söylemek ise bugünün dünyasında büyük bir yanılgı. Zira küresel adaletsizlik ve eşitsizliğin kökleri çok daha uzun bir geçmişe uzanıyor. Sömürgecilik nedeniyle yüzyıllar boyu Avrupa ülkelerinin tahakkümü altında yaşayan ülkeler, siyasi anlamda bağımsızlığa sahip olsalar dahi pek çok konuda köklerini yitirmiş, alt yapıdan mahrum kalmış ve emperyalist ülkelerin kurmuş oldukları ekonomik düzen içinde gelişme gösterememiş durumdalar. Peki, geçmişten günümüze modern dünya küresel adaletsizliği nasıl oluşturdu?
📌 Avrupa'dan gelenlerle yerlilere bulaşan hastalıklar, salgın haline gelip büyük kitlelerin ölümüne sebep olunca yerlileri mecburen tedavi etmeye başladılar.
Eğitim konusunda sadece kendilerine yardımcı olabilecek kimselere belli seviyeye kadar eğitim verdiler.
Öyle ki Afrika sömürgelerinde geleneksel eğitim kurumları yok edilip yerlerine açılan okullarda en çok orta eğitim seviyesinde eğitim verildiği için kıtanın tamamında üniversite mezunu olanların sayısı 1950'li yıllarda bile birkaç yüz kişiyi geçmiyordu.
📌 19. yüzyılda kuvvet kazanan modern çağda Avrupalıların başlattığı sömürgeleştirme faaliyetlerini haklı gösterme çabası, İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etti.
Savaşın ardından sömürülen topraklar, siyasi açıdan zamanla bağımsızlıklarını kazansalar da düzen pek değişmedi.
Ekonomik anlamda eski sömürgeci devletlerin denetimi altında tutuldular. Bu ülkelerin gelişmeleri engellenmiş; alt yapıları zaten yok edilmişti.
📌 Kapitalizmin her geçen gün etkisinin arttığı 20. yüzyılın sonlarında, bilgisayar ve internet teknolojilerinin de gelişmesiyle yeni bir kavramla tanıştık: Küreselleşme.
Küreselleşme, teorik anlamda bakıldığında ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreciydi.
Öyle ki modernliğin sonucu olarak değerlendirilen küreselleşme, yerel oluşumların biçimlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması anlamına gelmeliydi.
📌 Küreselleşme, ekonomik, siyasal, teknolojik ve kültürel boyutlu bir süreç olarak karşımıza çıktı.
Küreselleşme, tüm dünyadaki insanların, toplulukların ya da devletlerin homojen hale gelmesi, uluslararası arenada bir arada bulunmasıydı.
Ancak kuramsal açıdan bu bakış açısı pratikte gerçeği yansıtmadı. Çünkü küreselleşme, bir araya getirdiği ölçüde bölen; yeni ekonomik olanaklar sunarken aynı zamanda sömürgeciliğin biçimini de dönüştüren bir kavram olarak karşımıza çıktı.
📌 Bu durumun son örneğini, tüm dünyada etkisini gösteren Covid 19 salgınının önüne geçmek için üretilen aşıların dağılımında gördük.
Dünya üzerinde "küresel" ve "uluslararası" olarak faaliyet gösteren pek çok "insani" kurum ve kuruluşa; söz konusu insan hayatı olmasına rağmen "adaletsizlik" yine gün yüzüne çıktı.
Aşılar, 52 ülkede uygulanmaya başlanırken, 142 ülkede ise henüz yaygın aşılamanın olmadığı açıklandı.