Zarafet Bir Tecelli, Kulluk Bir Haldir
Vav TV'nin "Hayata Dokunmak" programına konuk olan Sadettin Ökten, zarafet kavramına dair hayatın her alanına yayılacak önemli detaylar verdi. Ökten, zarafetin keyfekeder bir lüks değil, aksine "olmazsa olmaz" ve "vazgeçilmez" bir nitelik olduğunu vurguladı. Zarafeti sadece davranış biçimi değil, bir şuur hali, bir medeniyet tavrı olarak ifade etti. Bu samimi sohbetten payımıza düşen incelikleri sizlerle paylaşıyoruz.
➡ Sadettin Ökten'e göre zarafet, eylemlerimize giydireceğimiz bir libas gibidir. "Bir bakış da bir eylemdir, sükût da bir eylemdir" diyerek eylem kavramının genişliğine dikkat çeken Ökten, zarafetle kuşanılmış eylemlerin sosyal hadiseleri ve ilişkileri "çok yumuşatıp, çok güzelleştireceğini" belirtti. Bunu, yağlanmamış bir makinenin gıcırdamasına ve aşınmasına benzeterek açıkladı; zarafetin psikolojik enerji kaybını önlediğini ifade etti. Zarafetin yumuşak, sade, müşfik, insana ve tabiata hürmetkâr bir libas olduğunu ekledi.
İZLEMEK İÇİN 👇
➡ Programın mimari ve şehirleşmeye uzanan bölümünde Ökten, kendisini bir mimardan ziyade mühendis olarak tanımlasa da mimari hassasiyetini dile getirdi. Günümüzdeki betonlaşmanın ve mimarideki hoyratlığın betonun değil, "ruh dünyamızdaki" sıkıntının bir yansıması olduğunu belirtti. Betonun "çok muti bir malzeme" olduğunu, her kalıba girebildiğini, oysa taş ve ahşap gibi eski malzemelerin kendi "huyları" olduğunu söyledi.
➡ Ökten, mevcut mimari anlayışın "ilk maliyeti çok önemsemesi" ve "hemen elde edeceğimiz kazancın peşinde koşma" dürtüsünden kaynaklandığını ifade etti. Bu durumun, "yaşam boyu maliyette" çok ağır faturalar çıkardığını, özellikle de gözle görülmeyen "psikolojik maliyetlerin" feci boyutlara ulaştığını vurguladı. Şehirlerin silüetinin, klimatizasyonunun ve yaşanabilirliğinin rencide olduğunu söyledi.
➡ Mekânların insan psikolojisi üzerindeki etkisine dikkat çeken Ökten, dar, basık, keskin köşeli veya sivri binaların bunaltıcı ve hatta "tacizkar" hissedilebileceğini dile getirdi. Buna karşılık, geleneksel mimarinin (örneğin avlulu evler veya eski tekke ve camiler) insana farklı bir iklim ve ruh hali sunabildiğini belirtti.
➡ Ökten, Türkiye toplumunun modernizm ile İslam medeniyetinin yeni yorumu arasında bir kimlik kararı veremediğini, binaların da bu kararsızlığı yansıttığını savundu. Ayrıca, "alışıyoruz" tehlikesine karşı uyardı: "Önce göz alışır, sonra beyin alışır, sonra kalp alışır. O zaman zaten sizin değerleriniz değişmeye başlar" dedi. Bu alışkanlığın, bireyin kimliğini değiştirdiğini, başka bir değerler sistemine aidiyet hissetmesine yol açtığını ifade etti.
➡ Eski mahallelerin tanımlayıcı özelliğinin "maddi güç değil, takva" olduğunu belirten Ökten, zengin ve fakirin bir arada yaşadığı, birbirine muhtaç olduğu bir yapının olduğunu anlattı. Mescit merkezli, pitoresk bir çınar ağacı ve mahalle kahvesiyle çevrili bu yapının, "Çınar ağacını dikenler, gölgesinde oturamazlar" sözüyle temsil edilen "temadiyet" (devamlılık) anlayışını yansıttığını dile getirdi. Modern sitelerin ise "maddi güç" tarafından tanımlandığını, bu durumun cemaati ve cemiyeti dağıtarak bireyi yalnızlaştırdığını ve tüketim kültürüne esir ettiğini vurguladı. Sitelerde "komşuluk yok" şikayetlerinin sıkça duyulduğunu ekledi.
➡ Aile içinde zarafetin önemine değinen Sadettin Ökten, ses tonu, bakışlar ve günlük temennilerin (günaydın, afiyet olsun vb.) kişinin şahsiyetini ve hayata bakışını yansıttığını söyledi. Küçük çocuklara dahi saygı gösterilmesi, onların "Allah'ın bir emaneti" olarak görülmesi gerektiğini belirtti.
➡ Pederinden kalan iki kelimeyi "ciddiyet" ve "hilmiyet" (yumuşaklık, hoşgörü) olarak açıklayan Ökten, bu ikisinin bir arada bulunması gerektiğini vurguladı. Otoritenin sertlik veya bağırıp çağırmakla değil, zarafetle de gösterilebileceğini, aksi takdirde "nefsaniyetin" devreye girdiğini ifade etti. Zarafetin en çok eşlere, hanımlara ve çocuklara esirgenmemesi gerektiğini ekledi.