Arapça'da nezr ile anlatılan adak, fıkıh dilinde, bir kişinin dinen yükümlü olmamasına rağmen ibadet olarak görülen bir şeyi Allah'a (CC) söz vererek kendisine borç kılmasıdır.
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de verilen sözün tutulması, sözleşmelere bağlı kalınması, Allah'a (CC) verilen sözlerin tutulması emredilir, adakların yerine getirilmesi istenir.
İslam alimleri hiçbir dünyevi menfaat beklemeden Allah (CC) rızasını kazanmak, onun nimetleri karşısında şükretmek için adak adanmasında bir sakınca bulunmadığı düşüncesindedir.
Peygamber Efendimiz (SAV), "Adak, (Allah'ın (CC) takdir ettiği) hiçbir olayı geri çevirmez. Sadece cimrinin malını eksiltmiş olur." buyurmuştur.
(Buhari, Eymân, 26)
Allah'a (CC) isyan ve onun emirlerine uymayan durumlar içermediği sürece, hangi grupta yer alırsa alsın, adakta bulunulduğunda adağın yerine getirilmesi dinen vacip sayılmıştır.
(Kâsânî, Bedâi', 5/82).
Adakla ilgili şartlar nelerdir?
Adanan şeyin cinsinden bir farz ya da vacip ibadetin olması gerekir. Örneğin; namaz kılmayı, oruç tutmayı, sadaka vermeyi ve kurbanı konu alan adaklar geçerlidir. Türbe ve benzeri yerlerde şeker, lokum dağıtmak, mum yakma, horoz kesme, çaput bağlama gibi toplumda görülen adak geleneklerinin İslami bir kaynağı yoktur.
Bir kişinin, başkasına ait olan bir malı ve hiçbir zaman güç yetiremeyeceği bir şeyi adaması geçersiz sayılır. Sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerli olur. Adakta bulunan kişinin, adağını kendi malıyla yerine getirmesi gerekir.