Arama

Peygamberimiz o gece ne yaşadı?

Hz. Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâmî kaynaklarda, “geceleyin yürüme, gece yolculuğu” anlamına gelen isrâ kelimesiyle ve yolculuğun, hadislerde anlatılan “göklere yükseltilme” safhasının da dâhil olduğu olayın tamamına ise “yükselme vasıtası, aleti” mânasına gelen Miraç kelimesiyle ifade edilir.

Peygamberimiz o gece ne yaşadı?
Yayınlanma Tarihi: 13.04.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 13.04.2018 12:18

"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir."

(İsra suresi 1. Ayet)

Hz. Muhammed'in peygamber olmasıyla birlikte putperestlerin, Müslümanlar üzerinde kurduğu baskılar, risâletin 6. yılından itibaren Peygamber ailesiyle az sayıdaki Müslümanlara karşı ekonomik ve sosyal bir boykota dönüştü. Üç yıl süren ve büyük acılara sebep olan bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla eşi Hz. Hatice ile amcası ve hâmisi Ebû Tâlib'i kaybetti. Dolayısıyla bu yıla hüzün yılı denildi. Bu acılı olayların ardından Allah Teâlâ, bir bakıma Resulünü, sabır ve tahammülü dolayısıyla hem teselli etmek hem de ödüllendirmek istedi ve bunun için genellikle Miraç olarak anılan büyük mûcizevî olayı gerçekleştirdi.

MİRAÇ OLAYI

Bir gece Resûlullah, Kâbe'de Hicr veya Hatîm denilen yerde iken, başka rivayetlerde kendi evinde uykuda iken, diğer bir rivayete göre ise, amcasının kızı Ümmü Hani'nin evinde bulunduğu sırada uyku ile uyanıklık arası bir halde iken Cebrail (a.s.) geldi.

Bundan sonra olay hakkında Resûlullah şöyle buyurur: "Cebrail (a.s.) gelip beni ayağıyla dürttü, uyandım sonra tekrar uyudum, bir daha uyandırdı ve bu eylemi üç kez tekrarladı. Sonuncusunda oturdum, o da beni kolumdan tuttu ve birlikte ayağa kalktık, Mescit'in kapısına doğru yürüdük."Hz. Peygamberin göğsünü açtı, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapattı.

Cebrail (a.s.) birinde süt, birinde şarab olan iki kap getirip kendisine sundu." "Resûlullah bu iki kaptan süt dolu olanı seçince Cebrail O'na "Senin yaratılış gayesine uygun olana yönlendiren Allah'a hamd olsun, fıtratı seçtin." dedi." Zira süt fıtratı, şarap ise dünyaya rağbeti temsil etmektedir. Sonra Cebrail, Resûlullah'ı alıp dünya semasına yükseltti.

"CENNETE AĞAÇ DİKSİNLER"

Resûlullah'ı burada önceki bazı peygamberler karşıladılar ve onu kendilerine imam yaparak arkasında topluca namaz kıldılar. Daha sonra semaya yükseltilen Resûlullah, semanın birinci katında Hz. Âdem, ikinci katında Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ, üçüncü katında Hz. Yûsuf, dördüncü katında Hz. İdrîs, beşinci katında Hz. Hârûn, altıncı katında Hz. Mûsâ, yedinci katında ise Hz. İbrâhim ile görüştü. Hz. İbrâhîm ile görüşmelerinde Cebrâîl "Bu, baban İbrâhîm'dir; ona selâm ver!" dedi. Hz. Peygamber, selâm verdi; O da selâmına mukâbele etti. Sonra: "Sâlih oğlum hoş geldin, sâlih peygamber hoş geldin!" "Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları "Sübhânallâhi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber!" demekten ibârettir." dedi.

Sonra hepsiyle selamlaşıp dualarını aldı, onlar da O'na ve ümmetine dualar edip kolaylıklar dilediler. Nihayet Beytü'l-Ma'mûr'un bulunduğu yedinci semada Hz. İbrahim'le buluştu. Yollarına devam ettiler, bu yolculuk sırasında Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ahiret hayatı, cennet ve cehennem ehlinin ahvali ile salih amel işleyenlerle günahkârların akıbetlerini anlatan örnekler gösterildi.

"Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Ey Müşrikler! Şimdi siz Peygamberin) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? And olsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (asli şekliyle) Sidretü'l-Münteha'nın yanında görmüştü. Me'va cenneti de Sidre'nin yanındadır. O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. And olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü."

(Necm, 53/8–10)

Allah yolunda şehit olanların, Firavun tarafından öldürülen kadının ve eşi ile çocuklarının akıbeti, namaz kılmayanların gördüğü azap ve çektiği sıkıntıları, zina edenlerin, yol kesenlerin, faiz yiyenlerin, emanetlere ihanet edenlerin, yapmadığı halde başkasına öğüt veren vaizlerin, gıybet yapanların, büyük söz söyleyip yerine getirmeyen ve buna pişman olanların durumlarını, cennetin misk kokusunu ve cennet ehli olan salih insanların amellerinden dolayı buraya nasıl girdiklerini, Allah'a, Resulüne, ahiret gününe iman edip İslam'a gönül veren ve Allah rızası için muhtacın yardımına koşan kısaca Allah'ın emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden kaçınanların akıbetlerini ve hallerini gördü.

Cennetliklere sevinip cehenneme girecekler için de üzülüp Cebrail'e gerekli soruları sorup cevaplarını aldı ve yollarına devam ettiler. Sonra Sidretü'l-Müntehâ denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duydu.

Hz. Muhammed'e "Yâ Rasûlallâh! Sidre'yi kaplayan ne gördün?" sorulduğunda "Altundan pervânelerin onu bürüdüğünü ve her yaprağında bir meleğin oturup Allâh'ı tespih ettiğini gördüm." dediği rivayet edilir.

İKİ YAY ARASI UZAKLIK

Sonra Sidretü'l-Münteha (hudut ağacı) denilen yere ulaşırlar. Burada Hz. Peygamber'e evrenin sırları, varlığın kaderiyle ilgili hükümlerin tespiti için görevli meleklerin çalışmaları gösterilir. Cebrail (as) buradan ileri geçemeyeceğini bildirir ve Sidretü'l-Münteha'da kalır. Cebrail, "Bir parmak ucu daha öteye yaklaşmış olsaydım yakılırdım" der.

Hz. Peygamber tek başına Refref adlı binekle yükselişini sürdürür. Sonunda Yüce Allah'a mülaki olur. Hz. Peygamber, "Her türlü sözel, bedensel ve mali ibadetler, dualar, güzellikler ve iyilikler Allah'a mahsustur" diye Allah'a tazim eder.

Yüce Allah, "Ey Peygamber! Selam, Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun" karşılığını verir.

Hz. Peygamber, "Selam bizlere ve Allah'ın salih kullarına olsun" diye mukabele eder. Cebrail (as) ve melekler, "Ben tanıklık ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Ve yine tanıklık ederim ki Hz. Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür" derler.

Burada Resûl-i Ekrem'e, arşın altında saklı hikmetlerden kabul edilen el-Bakara Sûresi'nin son iki âyeti indirildi ve Allah'a ortak koşmayanların günahlarının affedileceği müjdesi verildi. Bu iki ayetin kendisine doğrudan doğruya ikramen vahyedilmesi, ayrı bir mucizevî taraftır.

Peygamberimizin Allah Teâla'yı görmesi İbn-i Abbâs'tan gelen rivayete göre Resul-i "Ben, yüce Rabbimi gördüm!" buyurmuştur. Bir başka rivâyette Peygamber Efendimiz "Rabbini gördün mü?" sorusuna cevâben:" O bir nurdur, O'nu nasıl görebilirim?" buyurdular.

Resûlullah, dönüşte Hz. Musa ile karşılaşınca, o elli vakit namazın ümmetine ağır geleceğini söyleyip Allah'tan onu hafifletmesini istemesini tavsiye etti. Namaz beş vakte indirilinceye kadar Hz. Peygamber'in Cenab-ı Allah'a münacaat ve müracaatı, Musa ile diyalogu devam etti. Nihayet beş vakit namaz şu anda mefhumunu ve vaktini anlayıp bildiğimiz şekilde biz insanlar için farz kılındı. Rivayetlere göre Miraç'tan dönüş güzergâhının semâvâttan tekrar Beytu'l-Makdis'e, oradan da Mekke'ye doğru gerçekleşir. Mekke'den Kudüs'e gerçekleşen İsrâ olayında Hz. Peygamber'in Burak'ın sırtında götürüldüğü, semâvâta ise vasıtasız ulaştırıldığı anlaşılır.

O SÖYLÜYORSA DOĞRUDUR!

Resûlullah olayın ertesi günü Harem'de otururken Ebu Cehil gelip alaylı bir eda ile "Gökten yeni bir haber var mı?" diye kendisine laf attı. Resûlullah da: "Evet var! Ben dün gece Kudüs'e Beytu'l-Makdis'e götürülüp getirildim!" deyince Ebu Cehil dalga geçmek için heyecanla herkese seslenerek: "Ka'b İbn Lüeyoğulları! Koşun gelin bakın, Muhammed dün gece Beytu'l-Makdis'e gidip geldiğini söylüyor! Bir gecede gidip gelmiş şimdi de aramızda oturuyor!" demişti.

Mekkelilere yolculuğunu anlattığında Kureyş kabilesi mensupları O'nu yalanlayıp böyle bir yolculuğun bir gecede olamayacağını düşünerek alay ettiler. Kimisi de hayretini ifade etmek için alkış tutup elini başına koydu. Sonra Kudüs'e gidip gelenlerden bazısı da Kudüs hakkında sorular sorup onun yanıtlamasını istediler. Allah da ona, hemen Kudüs'te eseri var olan Mescid-i Aksâ'yı ve bütün şehri gözünün önüne getirip gösterdi ve müşriklerin sorularına çok rahat bir şekilde cevap verdi. Neticede Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şehir hakkında verdiği bilgilerin doğru olmasından ötürü seslerini çıkaramadılar.

Hatta dönüşte Kureyşlilere ait bir Kervan, Suriye'den dönerken bir mevkide mola vermiş ve orada develerinden birini kaybetmişti. Hz. Peygamber de -filan kervanın- deveyi aramakla meşgul olduğunu ve o deveyi kimin bulup kervana kattığını da görüp Mekkeli müşriklere anlatmıştı. Aynı zamanda kervanın başında, sırtında iki siyah çuval yüklü bulunan bir deve olduğunu ve muhtemelen falan günde Mekke'ye varacaklarını anlattı. Kervandakiler döndüklerinde olayı aynen tasdik ettiler. Buna rağmen müşrikler küfürlerinde kalmaya devam etti ve inatlarını sürdürdüler.

Ancak bu olayı ağızlarına dolayan müşrikler, zamanla bazı zayıf iradeli kimseleri etkiledi ve İslam'a yeni girmiş olanlardan bazılarının dinden dönmelerine sebep oldular. Bu durumdan ümitlenen müşrikler, en büyük destekçisinden kendisini mahrum bırakacakları ümidiyle Hz. Ebu Bekir'e koşarak: "Bak! Arkadaşın bu gece Kudüs'e gidip geldiğini anlatmaktadır, yok artık her halde buna da inanacak değilsin ya?" dediler. Ebu Bekr (r.a): "Bunu o mu söyledi?" diye sorunca, "Evet, bunu Muhammed iddia ediyor." şeklinde cevap vermişlerdi. Ebu Bekir ise hiç tereddüt etmeden: "Eğer o söylüyorsa doğrudur! Bu size neden bu kadar tuhaf geliyor anlayamadım! Yemin ederim ki O, bir olayı haber verdikten çok kısa bir zaman sonra meydana geldiğini hep görüyoruz!" demiş, müşrikleri yüzüstü bırakıp Resûlullah'a gitti."Ya Resûlullah bu anlatılanlar doğru mu? Sen Kudüs'e mi gittin? Orayı bana anlat, ben orayı gördüm, her tarafını iyi bilirim" dedi. Hz. Peygamber'de Ebu Bekir'e ve orada bulunan herkese bu durumu anlatmaya başladı. Her cümlesinden sonra Ebu Bekir de "Evet doğrudur, doğru söyledin, evet, senin Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ederim." diyerek Resûlullah'ı tasdik etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) de ona: "Sen de doğru söyledin ve beni tasdik ettin, sen de es-Sıddîksın" buyurdu.

NAMAZ MÜMİNİN MİRACIDIR!

Peygamberimize Miraç'ta üç şey verilmiştir: Beş vakit namaz, Bakara suresinin son ayetleri ve Allah'a ortak koşmayanların affedileceği ve cennete girebilecekleridir. İmanı, ibadeti ve ahlakıyla yücelmesi, İslam'ın güzelliklerini kendinde toplayabilmesi müminin miracıdır. Miracı yaşamak isteyenlerin, önce kalplerini imanla doldurmaları, Kur'ân'ın aydınlık yoluna girmeleri, Hz. Peygamber'i kendilerine rehber edinmeleri gerekir. Çünkü namaz müminin miracıdır. Hayatlarında miracı gerçekleştirebilenler, iman kardeşliğinin getirdiği sorumluluğun farkında olurlar ve ona göre hareket ederler.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN