Arama

Ramazan ayının namazı: Teravih

Teravih İslam kültüründe genel kabule göre “Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan namaz” anlamını ifade eder.

Ramazan ayının namazı: Teravih
Yayınlanma Tarihi: 22.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 22.05.2018 17:16

"Tervîha" sözcüğünün çoğulu olan teravih, Arapçada "rahatlatmak, dinlendirmek" anlamına gelir. Esasen bu namaz, Hz. Peygamber'in hadislerinde "kıyâmu şehri ramazan" (ramazan ayının namazı)" veya "ihyâu leyâlî ramazan" (ramazan gecelerinin ihyası) şeklinde yer alır.

TERAVİH NAMAZININ TARİHÇESİ

Hz. Peygamber daha vahiy döneminin ilk yıllarında, 'Müzzemmil' suresinin nüzûlünden itibaren her gece teheccüd namazı kıldı ve vefat edene kadar bu namaza devam etti. Hadis mecmualarında Hz. Peygamber'in gece ibadeti ve teheccüdüyle ilgili ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Örneğin Hz. ve Ümmü Seleme'nin verdiği bilgiye göre Resûlullah -ramazan ayı dışında- gecenin sadece bir kısmını ibadetle geçirmekte yani gecenin belirli bir vaktini teheccüde, kalan kısmını uykuya ve dinlenmeye ayırmakta idi. Gece ibadetinde kıraatı çok uzun tuttuğu için, Hz. Peygamber özellikle hayatının son dönemlerinde, teheccüd namazlarının büyük bir kısmını oturarak kılmıştır.

Hz. Peygamber yine orucun farz kılındığı ilk yıldan itibaren ramazanda namaz ibadetini neredeyse gece boyu sürecek kadar uzun tutmaya başlamıştı. Bu gecelerden birine şahit olan Huzeyfe b. el-Yemân, namazın ilk rekâtında Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ surelerinin tamamını ağır ağır okuduğunu, rükû ve secdelerini de neredeyse kıraati kadar uzun yaptığını nakleder. Hz. Peygamber, daha sonra teravih diye anılacak bu namazı ashabına mescitte cemaat hâlinde de kıldırdı. Bu uygulamanın iki veya üç gün devam ettiği, cemaatin çoğaldığını görünce mescide çıkmadığı, bunu da Allah'ın farz kılabileceği endişesiyle açıkladığı rivayet edilir.

Hz. Aişe'den gelen rivayetlerden birinde o şu açıklamayı yapar: "Resûlullah bir gece mescitte namaz kıldı. Cemaat de ona uydu. İkinci gece yine aynı şekilde namaz kıldı. Derken cemaat çoğaldı. Üçüncü yahut dördüncü gece cemaat yine toplandı, fakat Resûlullah onların yanına çıkmadı. Sabah olunca (cemaate) 'Yaptığınızı gördüm! Aslında sizin yanınıza çıkmama bir engel yok idiyse de, bu namazın size farz kılınacağından endişe ettim (de bu sebeple çıkmadım)' buyurur." Yine Hz. Aişe'den Hz. Peygamber'in kendisine odası önünde hasır sermesini istediği ve üç gece arka arkaya teravih kıldırdığı, dördüncü gece hasırı toplatarak uygulamayı bıraktığı rivayeti de gelir.

HZ. PEYGAMBER TERAVİH KILANLARI TEBRİK EDERDİ

Teravih namazının ne zaman teşri' kılındığı konusunda iki farklı görüş ileri sürülür. Birisi oruçla birlikte hicretin ikinci yılında teşri' kılınmış olabileceği görüşü diğeri ise Hz. Peygamber'in teravih namazı kıldırdığına dair rivayetlerin tek bir yıla ait olduğu ve Hz. Peygamber'e uygulamaya dair sorular sorulmadığı düşüncesiyle teravihin risâletin son yılında teşri' kılınmış olması gerektiği görüştür.

Hz. Peygamber ashabını teşvik etmiş ve bu teşviklere uyarak mescitte teravih kılanları tebrik etmişti. Hz. Peygamber, mescitte Übey b. Ka'b'ın imamlığında teravih kılanları görünce onları "güzel yapıyorlar, isabet ediyorlar." diyerek övdüğü rivayet edilir.

Hz. Peygamber, ramazanın yirmi üçüncü, yirmi beşinci ve yirmi yedinci gecesi olmak üzere teravihi bizzat cemaate kıldırmış, hatta son cemaatine aile fertlerini de çağırmıştır.

GÜZEL BİR ADET

Vahiy döneminde ashabın, teravihi yalnız olarak kıldıkları gibi, Mescid-i Nebî'de cemaat hâlinde kıldıkları da oldu. Hz. Ebû Bekir'in iki yıllık hilafet dönemi, çetin ridde olayları, Hz. Ömer döneminin ilk yılı ise toparlanma ile geçtiğinden söz konusu üç yıllık dönemde teravih namazı tek başına veya dağınık cemaatler hâlinde kılınmaya devam edildi. Nihayet Hz. Ömer, hilafetinin ikinci yılı olan hicri 14. yılda, teravih namazının mescitte düzenli bir cemaat hâlinde kılınmasına karar verdi. Böylece, teravihin düzenli olarak mescitte cemaatle kılınmasının Hz. Ömer döneminde başladığı görülür. Nitekim Hz. Ömer'in "Bu güzel bir âdet oldu" sözü de buna işaret eder.

Hz. Osman, Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Mes'ûd, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit gibi sahabenin ileri gelenleri başta olmak üzere sahabenin geneli bu uygulamaya katılıp destek verdi.

HÜKÜM

İslam âlimleri ramazan gecelerinin namaz ibadetiyle ihya edilmesinin meşrû olduğuna ittifak ederler. Ancak bu gecelere özel teravih adıyla bir namazın olup olmadığı, var ise hükmü ve cemaatle kılınıp kılınamayacağı hususlarında görüş ayrılıkları bulunur.

Hanefîlere göre teravih namazı kadın-erkek her Müslüman için müekket sünnettir. Hatta Ebû Hanîfe'den teravihin terkinin caiz olmadığına dair bir görüş de nakledilir.


Tahâvî ise mescitleri boş bırakmamak şartıyla teravihin evde kılınmasını daha faziletli görürler.

Şâfiîler ve Hanbelîler ile bazı Mâlikîler'e göre de bu namaz müekket sünnettir. Ayrıca Mâlikî ve Şâfiîlerin çoğunluğuna göre mescitleri boş bırakmamak şartıyla teravihin evde kılınması müstehaptır.

Fâtımî yöneticilere göre teravih Hz. Ömer'in çıkardığı bir bidatten ibaret olduğu için teravih namazını kendi yönettikleri beldelerde resmen yasaklamışlardı.

REKÂT SAYISI

Teravih namazının rekât sayısı bağlamında sekiz, on, on altı, yirmi, otuz altı, otuz sekiz hatta kırk gibi sayılar ileri sürüldü. Ancak bu sayılar daha çok Tabiun döneminde bireysel anlamda kılınan teravihlerin rekât sayılarıdır. Bunlar arasında yirmi rekât sayısı genel kabul görmekle birlikte, Hz. Aişe'nin rivayetine bağlı olarak sekiz rekât sayısını savunanlar da bulunur. Bunların dışında teravih namazı için sayı belirlemenin caiz olmayacağı görüşünü savunan da vardır. Bu konudaki esas hükmün ne olduğuna yönelik üç farklı görüş ortaya çıkmıştır.

  • Suyûtî, selefin uygulamasına uygun olarak teravihin belli bir rekâtının olmadığını ve isteyenin dilediği kadar kılabileceğini savunur.
  • Son asırda ortaya çıkan diğer bir grup Hz. Peygamber'in ramazanda ve ramazan dışında on bir rekâttan fazla kılmadığını ifade eden Hz. Aişe'nin meşhur hadisini esas alarak, vitir üç rekât olduğuna göre teravihin de sekiz rekât olması gerektiğini savunur. Bu grup Hz. Peygamber'in yirmi rekât kıldığına dair İbn Abbas'tan gelen rivayeti de ravi kusurundan dolayı zayıf olduğu gerekçesiyle delil olarak kabul etmez.
  • İbadetle ilgili bazı düzenlemeleri, Raşit Halifelerin meşru yetkileri dâhilinde gören cumhur ise Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gibi raşit halifelerin zamanından beri yirmi rekât kılındığı, buna sahabenin destek verdiği, zayıf da olsa İbn Abbas rivayetinin sahabenin ameli ve icması vasıtasıyla teyitli bir şekilde giderildiğinden delil olmaya elverişli hale geldiği vb. gerekçelerle yirmi rekâtın sünnet olduğunu kabul eder.

(Diyanet İlmi Dergi'den derlenmiştir.)

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN