"Muhakkak ki bir kimse, hilye-i şerîf yazsa ve ona çok nazar eylese, Allâh Teâlâ o kimseyi hastalık ve sıkıntılardan ve ânî ölümden hıfzeyler. Şâyet bir yere sefer ettiğinde berâberinde götürürse, o seferinde dâimâ Hakkın muhâfazasında olur."
Divan edebiyatının yaygın türlerinden biri olan Hilye, peygamber efendimizin fiziki özelliklerinin anlatıldığı manzum veya mensur eserlerdir. Kelime anlamı olarak süs, zînet, cevher, güzel sıfatlar, güzel yüz anlamlarına gelen hilye Hz. Muhammed'in mübarek vasıflarını anlatan manzum veya mensur eserdir.
"Hilye, Hz. Peygambere duyulan saygıdan dolayı daha çok hilye-i şerîf, hilye-i sa'âdet, hilye-i Nebî, hilye-i Nebevî şeklinde terkipli kullanılır." Hilyelerde, Hz. Muhammed'in göz ve saç rengi, şekli, boyunun uzunluğu, konuşması sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer maddi özelliklerinin yanında; Hz. Peygamber'e duyulan sevgi, saygı, özlem ve şefaat arzusu dile getirilir. Hilyeler müstakil olabildiği gibi divan, mi'râciyye ve mevlit gibi eserlerin içinde de yer alabilirler.
Hilyelerin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri Hz. Peygamberin: "Ya Ali, hilyemi yaz ki vasıflarımı görmek, beni görmek gibidir!" mealindeki hadis-i şerifidir.
KLASİK METİNLERDEKİ KARŞILIĞI "HALK"
Sözlükte süs, ziynet, cevher, hilkat, suret ve sıfat anlamı taşıyan hilye; İslâm'da Hazret-i Peygamber'in, beşer kelâmının imkânları nisbetinde kelimelerle çizilmiş resmi anlamına gelir. Hilye-i şerif, hilye-i nebevi, hilye-i saadet gibi terkiblerle de kullanılmıştır.
Hilye kelimesinin klasik metinlerde karşılığı "halk"tır. Arapça halk, isim olarak kullanıldığında yaratılış, fıtrat anlamına gelir. Tirmizî'nin ve birçok kaynağın kullandığı halk-ı Resûlullah ifadesi Hz Peygamber'in yaratılış güzellikleri şeklinde Türkçeleştirilmesi gerekirken yaratılış ifadesi yerine hilye ifadesi tercih edilmiştir.
"Hz. Peygamber'in hilyesi hakkındaki rivayetler hadis kitaplarında "Sıfâtü'n-nebî" ve "Fezâil" gibi başlıklar altında verilir. Bu rivayetleri hadis kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve "şemâil" adıyla bir ilim haline getiren Tirmizî, Kādî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemâil kitaplarının Resûlullah'ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı "Halku Resûlillâh" adlı ilk bölümünde incelemişlerdir."
Bunun dışında "Osmanlı kültüründe, İslam peygamberi vasfında yazılmış hilyeler gibi, dört halife (hilye-i çehar-yar-ı güzin), bütün peygamberler (hilye-i enbiya) ve büyük mutasavvıflar için de hilye düzenlenmiştir.
HİLYE TÜRÜNÜN İLK ÖRNEKLERİ
İmam Tirmizî tarafından Arapça olarak kaleme alınan Şemâil-i Nebî isimli eser, hilye türünün ilk örneğidir. Arap edebiyatında diğer önemli hilyeler, İmam Beyhakî'nin Delâil-i Nübüvve'si, Hâfız-ı İsfahanî'nin Târih-i İsfahan'ı, Kadı İyaz'ın Şifâ-ı Şerîf'i ve Hâfız Abdurrahman'ın Vefâ fi Fezâil-i Mustafâ'sıdır.
İran edebiyatında Şiiliğin tesiriyle olsa gerek şemâil ve hilye türünde iki eser dışında esere rastlanmaz. Bu eserler Muhammed Âbâd'ın, Kadî İyaz'ın Şifâ-ı Şerîf'ine yazdığı şerh ile Feyzî'nin manzum Hilye'sidir.
TÜRK EDEBİYATINDA HİLYE ÖRNEKLERİ
Türe ait en eski eser, Şeyhülislâm Hoca Saadettin Efendi'nin Hilye-i Celîle ve Şemâil-i Aliyye'sidir. Manzum hilye-i şerifelere ilk örnek, Şerîfî mahlaslı bir şairimizin kaleme almış olduğu Risâle-i Hilyetü'r-Rasûl isimli eseridir.
Hilye türünün en meşhur ve en önemli eseri Hâkânî Mehmed Bey'in Hilye'sidir. Kendisinden sonra yazılan birçok manzum hilyeye kaynaklık eden bu hilyenin çok sayıda yazma nüshasının yanı sıra hem Arap harfli hem de Latin harfli yayımları yapılmıştır.
"Gelmemiştir bilir eşyâ ânı
Yaradılmışta O'nun akrânı…"
"Bütün varlıklar O'nun hak Peygamber olduğunu bilir.
Çünkü yaratılmışlar arasında O'nun benzeri hiçbir zaman vücûda gelmemiştir."
Zamanla Hz. Peygamber'in dışında diğer peygamberler, dört halife, aşere-i mübeşşere, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in, din ve tarîkat büyüklerinin bedenî ve ahlâkî özelliklerinden bahseden eserler de hilye olarak adlandırılmışlardır. Bunlar da Hilye-i Enbiyâ, Hilye-i Çâr-yâr-ı Güzîn, Hilye-i Aşere-i Mübeşşere, Hilye-i Hasaneyn, Hilye-i Evliya/Ulemâ şeklinde ifade edilerek Hilye-i Nebevî'lerden ayırt edilmektedir. Türk edebiyatında manzum veya mensur olmak üzere yirmiden fazla hilye yazılmıştır.
Türk Edebiyatındaki Başlıca Hilyeler
Şerîfî, Risale-i Hilyetü'r-Rasûl
Hâkanî Mehmed Bey, 1598-99, Hilye-i Hâkanî
Bosnalı Mustafa, 1654, Tercüme-i Hilyetü'n-Nebî Aleyhi's-Selâm
Süleyman Nahifî, 1689, Hilyetü'l-Envâr
Seyyid Mehmed Efendi, Hilye
Müstakîmzade Süleyman Sa‟düddin Efendi, Şerh-i Hilye-i Nebeviyye (Hilye-i Nebeviyye ve Hulefa-i Erba'a)
Mevlevi Mehmed Necib Efendi, 1843, Hilye
Rusçuklu Fethi Ali, 1843, Milad-ı Muhammediyye-i Hâkanîyye Hilye-i Fethiyye-i Sultaniyye
Tırhalalı Murad Oğlu Ali (Hızrî), 1944, Nazmu'n-Nûr fî Silki's-Sürûr,
Mustafa Fehmi Gerçeker, Hilye-i Fahr-i Âlem
"Resûlullâh ile uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O'nun huzûrunda duyduğum hayâ hissi ve O'na karşı beslediğim tâzîm duygusundan dolayı, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu çehrelerini seyredemedim. Eğer bugün bana, «Bize Resûlullâh'ı tavsîf et, O'nu anlat.» deseler, inanın anlatamam." Amr bin Âs (a.s.)
(Müslim, Îman, 192; Ahmed, IV, 199)
Bunların dışında Türk edebiyatındaki hilyeleri manzum ve mensur olarak şu şekilde sıralayabiliriz:
Manzum Hilyeler
Şerîfî, Risâle-i Hilyeti'r-Rasûl
Hâkânî Mehmed Bey, Hilye-i Sa'âdet
Aziz Mahmud Hüdâyî, Hilye-i Rasûlullah
Mustafa b. Muhammed Nüvâzî, Riyâzü'l-Hilye
Selimî Dede, Hilye-i Nebî
Süleyman Nahîfî, Hilyetü'l-Envâr
Nesîmî Mehmed Efendi, Gülistân-ı Şemâil
Hâkim Seyyid Mehmed Efendi, Hilye-i Hâkimâ
Ârif Süleyman Bey, Hilye-i Nebî
Mehmed Necip Efendi, Nazîre-i Hâkânî
Hızrî, Hilye
Mustafa Fehmi Gerçeker, Hilye-i Fahr-i 'Âlem
Bosnalı Mustafa, Tercüme-i Hilyetü'n-Nebî
Ruscuklu Fethi Ali, Milâd-ı Muhamediyye-i Hâkâniyye ve Hilye-i Fethiyye-i Sultaniyye
Âşık Kadrî, Hilye-i Şerîf
Tırhalalı Murad Oğlu Ali (Hızrî), Nazmu'n-Nûr fi Silki's-Sürûr
Abdülvahab Dursun, Hilye-i Şerife
Cenâb-ı Nurî Kastamonu, Hilye-i Manzume-i Rasûlullah
"O ne güzel bir cömerttir ki, O'nun cömertlik fışkıran varlığı sâyesinde denizden inci, sert taştan yâkut ve dikenden gül çıkar. Eğer bahçede O'nun güzel ahlâkından bahsedilirse, sevinçten ağzını açıp gülmeyen, yâni açılmayan bir gonca göremezsin." Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri
(Dîvân, s. 65-66)
Mensur Hilyeler
Abdullah b. Şâkir b. Mustafa Elbistânî Yemlihâ-zâde, Hilyetü'ş-Şerife ve'n-Na'tu's-Seyyime.
Ahmed Şemsî Halvetî, Hilye-i Şerife
Ali Molla, Hilye-i Şerîf-i Rasûlullah
Erzurumî Mehmed Hanefî Efendi, Hilye-i Şerife
Fethî Mehmed Ali Efendi, Hilye-i Saâdet Tercümesi
Halil b. Ali el-Kırımî, Hilye-i Nebevî
Ahmed b. Receb el-İstanbulî, Nüzhetü'l-Ahyâr Fî Şerh-i Hilyeti'l-Muhtar
Hilmi Efendi, Hilye-i Muhammed
Hulûsî Ârif Eskişehrî, Şerh-i Hilye-i Nebevî
Akkirmânî Mehmed Efendi, Şerhu Hilyeti'n-Nebî
İsmail Sâdık Kemal b. Muhammed Vecihî Paşa, Hilye-i Şerife-i Cenâb-ı Peygamberi
Akkirmânî Muhammed b. Mustafa, Hilye-i Saâdet
Kâdı Şâmi, Hilye-i Şerife
İbn-i Kemal Paşa, Hilye-i Şerife Şerhi
Mantıkî Mustafa Efendi, Mufassal Hilye-i Şerife
Mehmed Ergüneş, Hilye-i Şerife-i Muhammediye ( Özkafa 2012: 2044-2045).
"Resûlullâh'ın hüsn-i cemâli tamâmen zâhir olmamıştır. Eğer varlığının bütün güzellikleri olanca hakîkati ile görünseydi ashâbı ona bakmaya tâkat getiremezdi." İmâm Kurtubî
(Ali Yardım, Peygamberimiz'in Şemâili, s. 49)
HZ. PEYGAMBER TEŞBİHLERİ
Hilyelerde, edebiyatta üzerine en çok şiir yazılan ve kâinatın sevgilisi Hz. Peygamber konu edindiği için ifadeler özenle seçilmiş, en güzel teşbihler yapılmış ve Hz. Peygamber en orijinal ifadelerle anlatılmaya çalışılmıştır. Hz. Peygamber'in azaları başlıca şu teşbihlerle zikredilir:
Saçı: ferhal, gîsû, kâkül, perçem turra, zülf, anber, misk, reyhan, gül…
Alnı: şems-i duha, bedr, mâh-ı isrâ, meh, hilal, meşale...
Kaşı: ebrû, evrûvân, mah-ı nev, nûn, kalem, yay…
Gözü: nergis, sad, afitâb...
Yüzü: gün, hurşîd, meh, âlem-i nûr, şems...
Dişleri: inci vb.
HZ. ALİ, RESÛLULLAH'I ANLATIYOR
Rahman Rahim Allah'ın Adıyla…
Hz. Ali (ra) Peygamber Efendimiz(sas)'i şöyle anlatıyor: "Rasûlullah (sas), ne son derece uzun ne de kısaydı; o, orta boyluydu. Saçları ne kıvırcık, ne de dümdüzdü; hafif dalgalı idi. Şişman olmadığı gibi, yüzü de yusyuvarlak değildi. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Kemiklerinin eklem yerleri iri ve omuzlarının arası genişti. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğünde yokuştan iner gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi.
İki omzu arasında Peygamberlik mührü vardı; zira O, peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en cömerdi, gönlü en geniş olanı, en güzel ve düzgün konuşanıydı. Gayet yumuşak tabiatlı ve insani ilişkilerde arkadaş canlısı idi. Ansızın O'nu gören kimse heybetinden ilk anda çekinir; fakat tanıdıkça O'nu çok severdi. Ondan bahseden bir kimse, 'Ne O'ndan önce, ne de O'ndan sonra asla bir benzerini görmedim.' demekten kendini alamazdı." - Tirmizî, Menâkıb 8.
HAYRİ VE HİLYE-İ ŞERİFİ
Hayrî'nin Hilye-i Şerîf isimli eseri, Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Kolleksiyonu A 158/2 numarada kayıtlı olan ve içinde Hâkânî Mehmed Bey (öl. 1015/1606), Cevrî İbrâhîm Efendî (öl. 1065/1654) ve Neşâtî Ahmed Dede (öl. 1085/1674)'nin de hilye türü eserlerinin bulunduğu bir hilye mecmuasının 31a-35b sayfaları arasında yer alır. Nesih kırması ile 13 satır olarak yazılan eser, dışı 135x90 ve içi 100x60 mm boyutlarında, yaldız şemseli, köşebentli, kahverengi meşin kap ile ciltlenmiş olup cetveller ve bölüm başları kırmızıdır.
ESERİ YAZMAYA HAYIR İLE NİYET
Eserin yirmi ile otuz beşinci beyitleri arasında şair bu eseri yazmaya hayır ile niyet ettiğini söyler. Hayri, hata ve günahları çoktur ancak Allah'ın lütfu ve ihsanına sığınmaktadır. Yine bu bölümde şair, bütün eşya dile gelse bile Allah (cc.)'a olan şükrü eda edemeyeceğine değinmiştir. Daha sonra hilye-i şerîfin iki dünyada da şefaat vesilesi olduğuna değinen şair asıl konuya geçiş yapmıştır.
Cürm ü 'isyān u hatāmız çoķdur
Lütf u iĥsānıña ġāyet yoķdur
Nice mümkin ki ola şükri edā
Hep dehen olsa vücūd-ı eşyā
Hilye-i pāk-i Resūl-i Rahmān
Dünye vü āhrete ĥırz-ı emān
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖVGÜSÜ
Şair otuz beşinci beyit ile hatime kısmı arasında peygamber efendimizin övgüsü ve şekil özelliklerine değinmiştir. Onun zatı bütün eşyanın yaratılış sebebidir. Kirpikleri ok gibi kaşları keman gibidir. Gözleri nur kâsesidir. O tevhîd meyi ile mestâne olmuştur. O kalem kaşlıdır, Güneş ve Ay'ın etrafında haledir. Dişleri hoş kokulu ve iki takım inci gibidir. Tertemiz ağzındaki dişleri inceciktir. Ağzı gonca gibi dudakları da goncanın yaprakları gibidir. Yüzünün güzelliği nurdan bir levha gibiydi. Ay ve Güneş onun nuru ile şeref buldu ve onun yüzünün nurundan nasiplendiler. Yüzündeki ter damlaları üzerine çiğ düşmüş iki gül gibidir. Onun yüzü nurlu bir aydır. Onun tüyleri cennet bahçelerinin çimenidir ve bulunduğu yerlere hoş kokular saçar. (Türk Edebiyatında Hilye Ve Hayri'nin Hilye-İ Şerifi, Külliyat Osmanlı Araştırmaları Dergisi, Nisan 2017)
NESİMİ'NİN TUYUĞLARINDA HİLYE
"Nesîmî'nin divanında 315 adet millî nazım şekli olan tuyuğ vardır. Bunların büyük bir kısmında Hz. Peygamberin tasviri yapılmış, sevgisi işlenmiştir. Bu tuyuğlar bu bakımdan bir nevi hilye özellikleri taşırlar. Bunların tasnif edilerek bir araya getirilmesi gerekmektedir" (Turgut Karabey, Nesîmî Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve Bazı Şiirlerinin Açıklamaları, Yayınlanmamış ders notları, s. 65.)
Göz (çeşm, ayn) ile ilgili olanlar: Nesîmî'nin divanında 2 adet (155,156) doğrudan doğruya Hz. Peygamberin gözünü anlatan tuyuğ vardır. Bu ve bunun dışında farklı uzuvlarla olan anlatımlara baktığımızda gözün fitne oluşuna vurgu yapılmıştır. Tabii ki burada fitneden kasıt gözün güzel oluşu ve insanları etkilemesidir. Gözlerinin sürmeli oluşu, yüz ile birlikte anlatıldığı (259. tuyuğda) verilmiştir. (Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Nesîmî'nin Tuyuğları Hilye Midir?, Bülent Şığva)
Sihr ile sayyâd-ı cândur gözlerün
Fitne-i âhır zamândur gözlerün
Bileler kim bî-emândur gözlerün
Dile gelmez dil-sitândur gözlerün
Kaş (ebrû) ile ilgili olanlar: Hilye metinlerinde Hz. Muhammed'in kaşları uzun, ince, kavisli ve birbirine bitişik zannedilecek kadar yakındır. Kaşları hilaldir. Kalem, yay ve kabe kavseyndir. Nesîmî, 157 ve 266. tuyuğlarında kaşı anlatırken güzelliğine ve bundan dolayı da insanların hayran kalışına vurgu yapmıştır. Farklı uzuvlarla verdiği tuyuğlarda ise kaşın şekline ait tasvirler vardır.
Baş kapup her dem kemân-keş kaşlarun
Gönlümi kıldı müşevveş kaşlarun
Urdı cân mülkine âteş kaşlarun
Eyledi aklumı taraş kaşlarun
Egri vü uğrı vü fettân kaşuna
Vâlihem hem dân-hayrân kaşuna
Gâret oldı dîn ü îmân kaşuna
Iklîm-i cânumı kurbân kaşuna
Kaşlarun kim gâyet a'lâ tâk imiş
Rûh anun mi'râcına müştâk imiş
Sûretün kim mazhar-ı hallâk imiş
Ka'be-i cân kıble-i uşşâk imiş
Kirpik (müje, müjgân) ile ilgili olanlar: Divan şiirinde kirpik için yapılan benzetmeler tuyuğlarda da görülmektedir. Sevgilinin güzellik unsuru olan kirpik oka benzetilir ve kan dökücü bir vasıf yüklenir. Kirpikler, aşıkların gönüllerine ve can ülkesine oklar atmaktadır. Nesîmî'nin 158, 159. tuyuğları buna örnek verilebilir. Kirpik üzerine yazılmış tuyuğlar, siyah ve oka benzeyen kirpikleri ile Hz. Peygamber bütün aşıklarını kendine müsahhar kılmıştır şeklinde yorumlanabilir.
Bir hadeng atdukda yâra kirpigün
Bin ciger diler ki yara kirpigün
Bağruma çoh urdı yara kirpigün
Uş yakîndur ki… yara kirpigün
Tîz ider cânuma hançer kirpigün
Kıldı dil mülkin müsahhar kirpigün
Hükm ile hûn-rîz ü kâfir kirpigün
Diş (esnân, dendân) ile ilgili olanlar: Hz. Peygamberin'in dişleri inciye benzetilir ve parlak oluşuna vurgu yapılır. Ağzı açıldığı zaman dişlerinden nurlar saçılır. Nesîmî'nin 170 numaralı tuyuğunda da bu özellikler sergilenmiştir.
İy lebi mercân güherdür dişlerün
Ya sadef içre dürerdür dişlerün
Uşbu lafz ile ki terdür dişlerün
Defterin dürdi dürün dür dişlerün
Peygamberi doğrudan öven tuyuğlar: Hz. Peygamber'in bir uzvunun anlatıldığı tuyuğların yanı sıra övgü içerikli bazı tuyuğlar da bulunmaktadır.
Cânumun cânânesisen iy habîb
Hûblarun ferzânesisen iy habîb
ün hânesisen iy habîb
Vahdetün dür-dânesisen iy habîb
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed ile ilgili yazılan kitapları TveK'dan satın alabilirsiniz...