Arama

Hac ibadetinin faziletleri

Müslümanlara İslam’ın muhteşem geçmişini hatırlatan hac, üstün amellerden biridir. Bütün ibadetlerin manalarını bir araya toplayan bir ibadet olan hacda Allah’ın misafirleri, "Şüphesiz müminler ancak kardeştir” ilahi hitabını anlar.

Hac ibadetinin faziletleri
Yayınlanma Tarihi: 20.08.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 20.08.2018 17:41

"Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, Mekke'de âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe'dir. Onda apaçık deliller, Makâm-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.''

Hac, kelime olarak Allah'a yönelme, günahlardan arınma, Hak yolunda feragat gösterme, meşakkatleri göğüsleme ve dinin özüyle temasa geçme manasına gelir. Dini bir terim olarak ise Mekke'de bulunan Kâbe'yi ve civarındaki kutsal olan özel yerleri, belirli vakti içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer menasiki yerine getirmek demektir.

Kur'ân-ı Kerim'in bildirdiğine göre, daha önce tahrip olmuş Kâbe'nin eski temelleri Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından bulunarak Kutsal Mabed yeniden inşa edildi. Hac suresinin 27-29. ayetlerine göre de insanları hac yapmak üzere Mekke'ye ilk davet eden peygamber Hz. İbrahim'di. Bu tarihten itibaren diğer peygamberler ve inananlar da Kâbe'yi ziyaret ettiler.

HAC NASIL FARZ KILINDI?

İslam'ın doğuşu sırasında Kâbe'yi tavaf, kurban kesme gibi adetler devam ettiriliyordu ancak bunlar putperest geleneklerine uygun olarak sürdürülüyordu.

Hicretin 9. senesinde nail olan "Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, Mekke'de âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe'dir. Onda apaçık deliller, Makâm-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnîdir" ayetleriyle hac Müslümanlara farz kılındı. Hz. Peygamber (SAV) tarafından da putperest adetlerinden arındırıldı.

Peygamber Efendimiz (SAV), Hac ibadetinin İslam'ın beş temelinden birisi olduğunu belirterek şöyle buyurur:

"İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac etmek ve Ramazan orucunu tutmak."

AMELLERİN EN ÜSTÜNÜ

El-Halimi hac ibadetin fazileti hakkında şöyle der: "Hac, bütün ibadetlerin manalarını bir araya toplar. O halde hacceden bir kimse oruç tutmuş, namaz kılmış, itikâf yapmış, zekât vermiş, Allah yolunda savaşmış gibidir. Hem biz daha babalarımızın sulbünde iken tıpkı ibadetlerin en üstünü olan iman gibi hacca çağrılmış bulunuyoruz.''

Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre (r.anh) den rivayet ettikleri şu hadis-i şerifte de haccın üstünlüğü ve fazileti çok açık şekilde ifade eder:

"'Resulullah (SAV)'e "Amellerin en üstünü hangisidir?" diye soruldu. "Allah'a ve Resulüne imandır." buyurdu. "Sonra hangisi?" diye soruldu. "Allah yolunda cihattır." buyurdu." Sonra hangisidir?" diye sorulunca: "Mebrur (kabul gören, kabul edilmiş ) hac." cevabını verdi.

Başka bir hadis-i nebevide ise: ''Umre, (bir diğer) umreye kadar aralarındakine (günahlara) kefarettir. Mebrur hac ise, " Onun mükâfatı ancak cennettir." buyruluyor. İmam Nevevi 'mebrur' kelimesini hiçbir şekilde günahın bulaşmadığı hac anlamında açıklar.

"Hacılar ve umre yapanlar Allah'ın heyetidirler, dolayısıyla O'na dua ettikleri takdirde Allahü Te'ala icabette bulunur. Mağfiret diledikleri takdirde ise onları bağışlar."

Haccın beşeri ve sosyal alanda pek çok faydaları vardır. Şahsi faydalarının en başında kul hakkı hariç kişinin günahlarının bağışlanması, kalbinin günah kirlerinden arınması gelir. Bununla ilgili hadis-i şerifte şöyle der: "Bir kimse hac eder ve çirkin söz söylemez, günaha sapmazsa anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olur.''

Hac, nefsi temizleyip arı, duru hale getirir ve nefsi ihlasla donatır. Böylece insana yeni bir hayatın kapılarını açar, insanın maneviyatını yükseltir, umutlarını güçlendirir, ilahi rahmet ve affa dair duyduğu güveni sağlamlaştırır.

Hac imanı güçlendirir. Allah'a verilen sözün yenilenmesine yardım eder. Sapması, yalanı olmayan en dürüst tövbeye götürür. Nefsi tertemiz hale getirerek duyguları inceltir.

ÂHİRET YOLCULUĞUNUN PROVASI

Hac, mümine hem İslam'ın muhteşem geçmişini hatırlatır hem de dünyanın her bölgesinden gelmiş kardeşleriyle tanışmasına ve kaynaşmasına vesile olur. "Şüphesiz Müminler ancak kardeştir" ilahi hitabını anlamayı ve Müminlerin birbirlerine karşı üstünlük taslamaya hakkı olmadığını, üstünlüğün Allah katında yalnızca takva ile olduğunu yaşayarak öğrenirler.

Bedenî ve mâlî bir ibadet olan haccın birçok faydaları ve hikmetleri vardır. Kur'ân-ı Kerim'de hac ibadetinin muhtelif safhaları hem şeklî, hem de manevî ve rûhî yönlerden tasvir edilerek çeşitli yararlarının bulunduğu belirtilir. Hac suresinin 27 ve 28. ayetlerinde Hz. İbrahim'e hitaben şöyle buyurulur:

"İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği ( kurbanlık ) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar."

Hac ibadetini eda eden kimse her şeyden önce, Allah'ın bir emrini yerine getirmiş ve böylece O'nun rızasını kazanmayı amaçlar.

Hac yolculuğuna hazırlanan kişi bir taraftan gerekli hazırlıkları yaparken, diğer taraftan günahlarına tövbe eder, üzerinde kul hakkı varsa bunların sahipleriyle görüşüp helalleşir ve borçlarını öder. Eş, dost ve akrabaları ile vedalaşır, özellikle, sağ ise, anne babasının rızasını alır. Bu bir nevi, büyük yolculuk diyebileceğimiz ahiret yolculuğunun adeta bir provası gibidir.

"Hac ediniz, çünkü hac suyun kiri yıkadığı gibi günahları yıkar."

Kâbe etrafında, cins, ırk, renk, mevki, makam, zengin, fakir ayrımı olmadan omuz omuza saf tutan, tavaf eden, Arafat'ta dualarıyla Allah'a yönelen büyük kalabalık içerisinde kendisini, adeta mahşer yerinde Allah'ın huzuruna çıkmış birisi olarak algılar. Hac adayı, her gün en az beş defa yöneldiği ve Kur'an'da Allah'ın evi olarak da nitelenen Kâbe'yi bizzat yerinde görüp, orada, başta Hz. Muhammed olmak üzere, geçmiş peygamberlerin hak din uğrunda verdikleri mücadeleleri hatırlar ve asırlar boyunca birçok Mü 'minin namaz ve niyazlarına sahne olan bir atmosferde yaşayarak bu manevi zevki tatmış olur.

"Mebrur bir haccın cennetten başka bir karşılığı yoktur."

HACDA İSLÂM KARDEŞLİĞİ

Hac esnasında hiçbir şeye zarar vermemek esas olduğundan, insanın çevresiyle ilişkisinde son derece dikkatli davranması gerektiği ortaya çıkar. Bu husustaki titizliğin ölçüsü, Kur'ân-ı Kerimdeki yasaklardan ve bu yasakların çiğnenmesi halinde verilecek cezaları bildiren ayetlerden anlaşılır. Başak zamanlarda kazanamayacağı ölçüde bitki ve canlılara karşı özen gösterip kimseyi incitmeyerek, sabırlı ve güler yüzlü olarak hac esnasında daha önce teorik olarak haberdar olduğu fakat layıkıyla yaşayamadığı ahlaki özellikleri kazanır.

"Hac edenler ve umre yapanlar Allah'ın misafirleridirler. O'na dua ederse dualarını kabul buyurur, O'ndan mağfiret dilerse onlara mağfiret eder."

Hac ibadetinin hikmetlerinden birisi de, çeşitli uluslara mensup Müslümanların bir araya gelerek buluşmaları, birtakım sosyal ve kültürel farklılıklara rağmen İslâm kardeşliğinin kucaklayıcı atmosferinde tanışıp kaynaşmalarıdır.

Allah'ın kulları ve birbirlerinin din kardeşleri olarak tek amaç etrafında toplanan insanların oluşturduğu bu mozayiğin mekânı olan hac, Kur'ân'ın "teâruf" olarak isimlendirdiği tanışıp bilişmenin sağlanabileceği en güzel platformdur.

"Hacılar ve umre yapanlar aziz ve celil olan Allah'ın (davetine gelen) heyetidir. Onlara istediklerini verir, onların dualarını kabul buyurur, harcadıkları bir dirhemin yerine bin dirhem verir."

Bunun en güzel örneği, Amerikalı siyahi Müslümanların liderlerinden Malcolm X'in, siyahi ırkının üstünlüğüne dayalı İslam anlayışının yanlışlığını hac görevini eda ederken fark etmesi ve bu görüşünden tamamen vazgeçmesidir. Dolayısıyla hac, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bütün Müslümanların aynı değerlere sahip oldukları ve bu değerlerin kendileri için ortak bir zemin oluşturduğu gerçeğini ortaya koyar.

HAC KİMLERE FARZDIR?

Hac ibadetinin yerine getirilebilmesi için bazı şartlar vardır. Bir kimseye haccın farz olması için onun şu şartlara sahip olması gerekir:

  • Müslüman olması
  • Âkıllı, bâliğ (ergen) olması
  • Sağlıklı olması
  • Özgür olması
  • Yurtdışına çıkma kısıtlılığı bulunmaması
  • Yol güvenliğinin bulunması
  • Hac mevsime yetişmiş olması
  • Can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması
  • Ekonomik yönden hac görevini yapma imkânına sahip bulunması

"Zilhiccenin on gününde yapılan ameller kadar Allah nezdinde daha büyük ve amelin daha çok sevildiği başka günler yoktur. Bu sebeple bu günlerde çokça tesbih getirin, çokça Elhamdülillah, çokça La ilahe illallah, çokça Allahuekber deyin."

Hanefîlere göre haccın üç farzı vardır. Bunlar, ihrama girmek, Zilhicce'nin 9. günü Arafat vakfesinde bulunmak ve ziyaret tavafı yapmaktır. Hanefîler ihramı şart, diğerlerini aslî unsur (rükün) kabul eder. İhrama girdikten sonra bu iki rükün yerine getirilmedikçe hac tamamlanmış olmaz ve ihramdan çıkılmaz. Buna göre zamanında Arafat'ta vakfe yapamayan kimse o yıl hac yapma imkânını kaybetmiş olur. Bu kişinin yarım bıraktığı haccını daha sonra kaza etmesi gerekir.

HZ. PEYGAMBER (SAV)'İN HACCI

Hz. Peygamber tek haccını, haccın farziyyetini bildiren ayetin inişini takip eden yıl olan hicretin 10. yılında yerine getirdi. Allah'ın elçisi, hicretin 8. yılında (m.630) Mekke fethedildikten sonra Hac zamanını beklemeden Medine'ye dönmüştü. Zaten Mekke'nin fethinden önce de hac henüz farz kılınmamıştı. Haccın farz kılındığı hicretin 9. yılında ise Hz. Peygamber hacca gidemeyerek, Hz. Ebûbekir'i hac emîri olarak Mekke'ye göndermiş, kendisi de bir sene sonra, yani hicretin 10. yılında haccetmişti. Peygamberimizin yaptığı bu hacca, son haccı olduğu ve sahabîlerle vedalaştığı için "Veda Haccı"; Müslümanlara hac ibadetinin bütün hükümlerini hem nazarî olarak bildirdiği, hem de pratik olarak gösterdiği için "Belağ Haccı"; haccın farz kılınmasından sonra ilk haccı olması dolayısıyla da "İslam Haccı" gibi isimler verilmiştir.

Hz. Peygamber hicretin onuncu yılının Zilkade ayında Hac için hazırlanmaya başladı. Bunu Müslümanlara duyurarak onların da hazırlanmalarını istedi. Onunla birlikte haccetmek isteyenler Medine'de toplandılar.

Hz. Peygamber 26 Zilkade 10 yanında hanımları ve kızı Fâtıma da olduğu halde, muhacir, Ensar ve diğer Arap kabilelerinden oluşan Müslümanlarla birlikte Medine'den hareket etti. Yanına kurbanlık yüz deve aldı. Zülhuleyfe denilen yere vardığında öğle namazını seferî olarak iki rekât kıldı ve aynı gün burada ihrama girdi.

Hz. Peygamber, 4 Zilhicce Pazar günü kuşluk vakti Kasvâ adlı devesinin üzerinde Mekke'ye ulaştı. Kâbe'yi tavaf edip iki rekât namaz kıldı ve Safâ ile Merve arasında sa'y etti. Veda Haccı süresince Mekke'nin Ebtah mevkiinde kendisi için kurulan çadırda konakladı. Perşembe gününe kadar Mekke'de kaldı. Aynı gün Mina'ya hareket etti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını orada kıldı. Geceyi de burada geçirdi. Ertesi sabah, namazı kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar burada kaldı. Arafat'taki Nemire mevkiinde çadır kurulmasını emretti. Sonra Mina'dan hareket edip Müzdelife'den geçerek Cuma günü, Arafat'ta hazırlanan çadıra varıp konakladı. Zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp devesine binerek Arafat vadisinin ortasına geldi. Urane vadisinde meşhur Veda Hutbe 'sini okudu. Bir ezan okutarak ayrı ayrı ikametle öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdıktan (cem'i takdim) sonra devesinin üzerinde Arafat'a çıktı. Kıbleye dönüp akşama kadar dua ile meşgul oldu. Arafat'ta iken, kendisine, ilâhî tebliğ görevinin tamamlandığını bildiren şu ayet-i kerime nazil oldu:

"Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum."

Hz. Peygamber güneş battıktan Arafat'tan ayrıldı ve Müzdelife'ye geldi. Yatsı vaktinde, akşam namazıyla birlikte yatsı namazını birleştirerek (cem'i te'hir), akşamı üç, yatsıyı da iki rekât olarak, tek ezan ve iki ayrı ikametle kıldırdı. Geceyi Müzdelife'de geçirdi. Ertesi sabah, yani Cumartesi (bayramın birinci) günü sabah namazını Müzdelife'de kıldıktan sonra Meş'ar-i Haram'a geldi. Cemre-i Akabe'ye (büyük şeytan) ufak taşlardan yedi tane attıktan sonra Mina'ya gitti. Burada yine deve üstünde bir konuşma yaptı.

Kurbanlık olarak hazırladığı yüz deveden altmış üçünü, ömrünün her yılı için bir deve hesabıyla bizzat kendisi kurban olarak kesti. Diğer develeri de Hz. Ali kesti. Kurban etinden bir parça yiyen Peygamberimiz, geri kalanını Müslümanlara dağıttı. Daha sonra tıraş olup ihramdan çıktı.

Sonra Kâbe'ye gidip tavaf yaptı ve öğle namazını kıldı. Tekrar Mina'ya dönerek bayram günlerini burada geçirdi. Bayramın ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri taşlamalarını tamamladı. Bayram'ın ikinci günü Mina'da Müslümanlara üçüncü konuşmasını yaptı. Bayramın beşinci günü Mina'dan tekrar Mekke'ye gelip veda tavafını yaptıktan sonra 29 Zilhicce 10 / 26 Mart 632 tarihinde Medine'ye döndü.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN