Arama

"Martı" kanadında yaşamı sorgulamak…

Yapısalcı yöntemin temel hedeflerinden biri de şifrelerle bütünleştirilmiş bir metni çözümlemektir. Bu çözümlemeyi metinde yer alan somut öğeler dâhilinde değil de işaret ettiği kolayca belirlenemeyen örtük göstergeler çerçevesinde yapmak gerekir. İşte bu noktada oyun yazarlığı ve modern öykünün en önemli temsilcilerinden biri olan Anton Çehov'un klasikleşmiş başyapıtları arasında yer alan "Martı (1985)" adlı unutulmaz eseri, bu cümleleri tamamlayan en güzel ve en özel örneklerden birini oluşturur.

Martı kanadında yaşamı sorgulamak…
Yayınlanma Tarihi: 1.02.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 01.02.2018 17:43

​Medvedenko: Neden hep karalar giyersiniz?
Maşa: Hayatımın yasını tutuyorum. Çünkü mutsuzum...

Bu yapısalcılık bağlamında, Martı oyunundaki temel kurgulamayı, tekrarlar bağlamında örtük göstergelerin açık göstergelere nasıl çevrildiğini ve oyunun içindeki tekrarların yapısını analiz ederek, izleyenlere bir ışık, henüz izlemeyenlere ise ön bilgi niteliği oluşturmak istedik. Kısaca, Çehov'un eylemsizliğin tekrarından nasıl anlam ürettiğine şahitlik edeceğiz…

"Çehov'un kişileri, yetersizliklerinin farkına vardıkları halde yenilgiye razı olmayan, gururlarını koruyan insanlardır..."

MARTI

Rus Gerçekçiliği'nin en önemli yazarı Anton Pavloviç Çehov'un klasikleşmiş başyapıtları arasında yer alan "Martı" (1895), 19'uncu yüzyıl sonu Rusya'sında geçer. Oyun, Moskova'dan uzak taşra hayatının sıkıntılı atmosferinde yüzyıl sonu çöküntüsüne odaklanır. Bu çöküntü aynı zamanda yaklaşan ekonomik ve sınıfsal değişimin de habercisidir. Artık sonu gelen Aristokrat kökenli bir aile ve yakın çevresinin, bu değişime ayak uyduramaması, oyunun dramatik özünü oluşturur. Böyle bir ortamda hiçbir oyun kişisinin geleceğe güvenle bakması, aşkına karşılık bulması ya da hayallerinin peşinden gitmesi mümkün değildir. Çehov her birinin öyküsünü, çıkışsızlığını ve çöküntü ortamındaki ortak yazgılarını ustaca gözler önüne serer…

OYUNDAKİ KARAKTER DİZİSİNİN ÇÖZÜMLEMESİ

Martı'daki her karakter bir çöküntü sürecine girmiş ve buradan çıkmak yerine daha da derine inerek çıkışsızlığa doğru ilerleyen bir olayın döngüsündeki yaşamı tekrarlar çerçevesinde gözler önüne seriyor. Her bir karakterin içinde bulunduğu ruh halini net bir şekilde anlatan Çehov, bilinmezliğe sürüklenişlerini de usta bir şekilde kaleme almış…

Treplev karakteri, yaşayacak başka bir yeri olmadığından dayısı Sorin'in çiftliğinde yaşamakta, dönemin edebiyat anlayışına göre "yenilikçi" olarak tanımlanabilecek yazarlık denemeleri yapan, genç bir oyun yazarıdır. Var olan oyunları asla beğenmez ve kendini onaylatmak ve kanıtlamak için gölün karşı yakasında oturan aşkla bağlı olduğu zengin bir çiftlik sahibinin genç kızı Nina Mihaylovna Zareçnaya'nın başoyunculuğunu yaptığı deneysel oyununu, dönemin tiyatro anlayışının temsilcisi annesi Arkadina ve onun popüler yazar sevgilisi Trigorin'in çiftlikte bulundukları bir yaz tatilinde sergilemeye karar verir…

Oyunun tek oyuncusu yakın çiftliklerden birinde yaşayan, aktris olmak isteyen ve Treplev'in aşkla bağlı olduğu Nina'dır. Ne var ki oyun aralarında Treplev'in aktris olan annesi ve onun yazar sevgilisi Trigorin'in de bulunduğu izleyici tarafından beğenilmez. Çağdaş simgeci oyunu beğenilmeyen ve hevesi kırılan Treplev, annesinin küçümseyici tavırlarına öfkelenir ve oyunu yarıda keser. Öte yandan Treplev Nina'ya âşıktır. Aynı akşam oyunun sahnelenişi sırasında Nina ile ne yazarlıkta kendini kanıtlayabilmiş ne de isteklerine ulaşabilmiş olan Trigorin arasında gerek Arkadina'yı gerekse Treplev'i rahatsız eden bir aşk başlar. Treplev'in Trigorin'i düelloya davet etmesine engel olan anne, oğlunun başarısız intihar girişiminden sonra Trigorin ile birlikte şehre döner.

İkinci perdede Treplev'in oyunu başarısızlığa uğrarken, Nina Trigorin'inle iletişim kurar ve birbirlerine olan ilgileri artar. Nina bu evde mutsuzdur. Çiftlikten ayrılıp Moskova'ya gitmek, aktris olmak istemektedir. Çehov'un özyaşamında "Moskova'yı düşündükçe başım dönüyordu" sözleriyle belirttiği bu özlem oyunda Nina'nın ağzından yinelenir. Trigorin Moskova'ya giderken Nina'ya adresini verir. Bu perdede sevgisine karşılık bulamayan Treplev, burada yalnız olduğunu söyleyerek ölü bir martıyı Nina'nın ayaklarına serer.

Treplev: Bugün bu martıyı öldürmek alçaklığında bulundum. Onu ayaklarınızın dibine bırakıyorum.
Nina: Neyiniz var sizin?(Kaldırıp bakar martıya.)

Treplev (bir sessizlikten sonra): Yakında kendimi de böyle öldüreceğim.

Trigorin Treplev'in vurduğu martıyı görünce, elindeki defterine bazı notlar alır:

Trigorin: Not alıyorum… Bir konu geldi de aklıma…(Defteri cebine koyar.) Küçük bir hikâye konusu. Çocukluğundan beri göl kıyısında yaşayan bir genç kız var, sizin gibi biri; tıpkı bir martı gibi seviyor bu gölü ve bir martı gibi mutlu ve özgür. Günün birinde bir adam geliyor oraya, kızı görüyor ve yapacak başka bir işi olmadığından yazık ediyor kıza, tıpkı bu martı gibi…

KARAMSAR BİR ATMOSFERDE DÜŞ KIRIKLIĞI

Üçüncü ve dördüncü perdelerin arasından iki yıllık bir süre geçer. Kır sakinleri Sorin'in rahatsızlığı nedeniyle bir araya gelmişlerdir. Geçen zaman içerisinde Sorin çiftliğinin kâhyası Şamrayev'in kızı Mâşa, Treplev'e hala umutsuzca yakınlık duymakla birlikte Medvedenko'yla evlenmiş ve bir bebeği olmuştur. Treplev artık bir yazar olmuştur; ancak tam anlamıyla umduğunu bulamamıştır. Dördüncü perdeye gelindiğinde artık arada Trigorin olmasa da Nina'yla birlikte olmayacağını anlar. Ünlü bir aktris olmak üzere evden kaçan Nina'nın "ikinci sınıf" bir aktris olmaktan öteye gidemeyeceği açıktır. Nina şehre gittiğinde Trigorin ile bir ilişki yaşamış, hatta bir çocuk yapmışsa da çocuğu ölmüştür. Trigorin tarafından terk edilmiştir. Diğer yandan Trigorin büyük bir yazar olmayı başaramamış ve eski ilişkilerine yeniden dönmüştür. Arkadina ise yaşlanmış hâlâ ününü sürdürmek uğraşısındadır.

Treplev: Hiç unutmam, devlet tiyatrosunda çalıştığın sırada, ben küçük bir çocuktum, bizim avluda bir kavga çıkmıştı da, kiracılardan bir çamaşırcı kadını fena halde hırpalamışlardı. Anımsadın mı? Kadını kaldırıp götürdüklerinde baygındı... İyileşinceye kadar ziyaretine gitmiştin onun, ilaç götürmüştün, çocuklarını çamaşır teknesinde yıkamıştın. Yoksa anımsamıyor musun?

Arkadina:Hayır! (Yeni bir sargı sarar oğlunun başına.)

Bu arada o günlerde oralarda olduğu söylenen Nina ansızın çıkagelir. Treplev'in çalışma odasında geçen konuşma sırasında ancak ikinci sınıf bir oyuncu olabildiği anlaşılan Nina hâlâ Trigorin'i sevdiğini söyleyerek evden ayrılır. Onun gidişinden sonra Treplev el yazmalarını yırtar, ardından bir silah sesi işitilir. Doktor Dorn'un ağzından, Treplev'in kendisini vurduğu duyurulur. Karamsar, kapalı bir atmosferde düş kırıklığı ve acılar içinde oyun biter…

Arkadina: -Ne yaşlılığı ne de ölümü getiririm aklıma…Her şey olacağına varır.
Mâşa: -Hayatımı, bitmez tükenmez kuyruğu olan bir elbise gibi sürüklüyorum sırtımda…

OYUNUN ZAMAN DÜZLEMİNDEKİ TERSİNE İŞLEYİŞİ

Dört perdelik bir oyun olan Martı kalabalık bir kadroya da sahip. Çehov üzerine incelemesinde oyunun konusunun yazarın öz yaşamından Lika ile Potapenko'nun acınası serüveninden esinlendiğini belirten Troyat, yazarın 21 Ekim 1895'te Aleksis Suvorin'e oyunla ilgili niyetini belirttiği sözlerini şöyle anlatıyor:

"Düşünün hele, bir piyes yazıyorum! Sahne kurallarına fena halde aykırı düşmekteysem de, zevkle yazıyorum. Bu, üç kadın, altı erkek rolü olan dört perdelik bir komedi; bir göl görünümü, birçok edebiyat tartışmaları, az eylem, beş dirhemlik aşk…"

Oyunun ilk perdesi Sorin çiftliğinde bahçenin bir bölümünde, fundalıklar içinde iki yanı ağaçlı göle doğru uzanan geniş bir yol dekoru ile açılır. Birinci perde akşam saatlerinde, ikinci perde öğlen, üçüncü perde sabah ve dördüncü perde tekrar akşam saatlerinde geçer. Yani oyunun zaman düzleminde tersine bir gidişat hâkim. Akşam başlayan oyunun iki yıllık bir aradan sonra geriye giderek akşam saatinde sonlanması zamanın ileriye değil, geriye gittiğinin bir göstergesidir. Ve tabi ki Çehov'un vazgeçilmez unsurlarından biri olan tekrarın adı konulmuş bir döngüsüdür diyebiliriz…

Birinci perdede şehirden çiftliğe gelenlere sahnelenen tiyatro oyunu, dördüncü perdede yine şehirden çiftliğe gelenler için oynanan tombala oyunu ile katlanır. Benzer bir tekrarı ise şöyle bir anekdotla anlatabiliriz:

"Oyun açık alanda başlar, ikinci perde açık alanda devam eder, üç ve dördüncü perde giderek daralan kapalı alanlarda geçer: Zaman düzleminde, zamanın tersine işleyişi ile anlatılan geriye gidiş, uzam düzlemine çıkışsızlığı imleyen bir umutsuzluğa gidiş olarak yansır. Yazar, geriye işleyen zaman ve giderek daralan uzamla oyun kişilerini tekrar ederek devam eden ve edecek olduğu açık olan bir döngüye sokar. Giderek daralan / sıkışan uzam ve tekrarlayarak geriye / olumsuza giden zaman içinde oyun, yaşlı ve genç kuşağı başladıkları noktadan daha umutsuz, daha mutsuz, daha geleceksiz bir noktaya vardırır…"

EYLEMSİZLİĞİN TEKRARINDAN ANLAM ÜRETMEK

Çehov'un Martı'yı, oyun kişilerinin gündelik yaşamları içerisindeki diyaloglarıyla biçimlendirdiği görülür. Ancak söz konusu diyaloglar, eylem üretmeyen tekrarlar olarak oyunu oluşturur. Oyun kişilerinin tepkileri eyleme dönüşmez sadece tekrarlanan sözler olarak kalır. Çehov, eylemsizliğin tekrarından anlam üretir… "Martı'da Treplev'in intihar etmeye kalkışıp bunu becerememesi, üstelik annesine karşı bir protesto anlamı taşıyan böyle bir davranıştan sonra başındaki yarayı gene annesine sardırması, eylemsizlikten anlam üretmeye bir örnektir."

Nina: Neden bastığım toprakları öptüğünü söyledin bana? Beni öldürmek gerek. (Masaya eğilir) Öyle yorgunum ki! Dinlenebilsem, birazcık dinlenebilsem!...

Martı'da, yazarın idealize ettiği her şey, sevgilisi Nina ve kendisi martı sembolü ile betimlenir. Treplev'in hem duygusal hem de mesleki anlamda başarısızlığı, vurmuş olduğu bir martıyı Nina'nın ayaklarının altına sererek "bugün bu martıyı öldürmek alçaklığında bulundum. Onu ayaklarının dibine bırakıyorum" sözü ile anlatılır. Aslında martı imgesi bunu izleyen "yakında kendimi de böyle öldüreceğim" sözü ile oyundaki kırılma noktasını belirler. İzleyici/okur oyunun sonuna dolaylı bir gönderme yapıldığının ayırdına bu sözle varacaktır…

Treplev:Puşkin'in Deniz Kızı oyununda değirmencinin kendini kuzgun sanması gibi, o da mektuplarında, bir martı olduğunu tekrarlayıp duruyordu.

Martı'da, geçmişte yaşanmış olanlar ve şimdi yaşananlar arasında bağlantı sağlayan anılar; "hem geçmişe duyulan bir özlem hem de bugünde kahramanların gerçekleştirmemiş oldukları buruk umutsuzluğun" adıdır. Yani bir Martı kanadından yaşamı sorgulamaktır… Geleceklerini gerçek bir şekilde düşünmeden gelişine inşa eden bu insanlar, geriye dönüp baktıklarında bir "hiç" için çaba sarf ettiklerini acı bir şekilde anlamışlardır. Nitekim bedelini de acı bir şekilde öderler…

Nina: Demek yazar oldunuz. Siz yazar, ben aktris… Böylece biz de bir girdaba yuvarlandık… Oysa bir çocuk sevinciyle yaşıyordum burada.

Anton Çehov, Martı

FİKRİYAT
Geçmişin İzlerinde Devinen İki Oyun: Martı Ve Sandalyaler Üzerine Bir İnceleme
Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 18, Sayı 1

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN