İnsanların denize girilebildiği sosyal mahremiyet kavramına da aykırı düşmeyen deniz üzerinde dört tarafı kapalı mekânlara Osmanlılar derya hamamı veya deniz hamamı adını verdiler. Kısaca deniz hamamları, İslâmi anlayışa uygun yüzme, eğlenme ve güneşten yararlanma yaklaşımının sonucu ortaya çıktı.
Fotoğraf: Z Dergisi
OSMANLININ EN İLGİNÇ MEKÂNI
Türk insanının bozkırlara alışık olması denize olan ilginin düşük olmasına neden oluyordu; nitekim Osmanlı çağdaşı denizci toplumlara göre denizlerden askerlik, deniz ticareti, beslenme, spor ve eğlenmek amacıyla daha fazla yararlandı. Osmanlı Donanması'nda ki bazı askerlerin yüzme bilmemeleri de denize olan ilginin yeterli olmadığını gösteriyordu. Bu eksikliği hisseden Osmanlı devlet adamları donanmaya levend kaydı yaparken sahil çocuklarını tercih ediyorlardı. Hatta Osmanlı toplumunda boğulmak üzere olan insanları kurtarmak önemli bir meziyet olarak görüldüğünden kurtarıcılar devlet tarafından tahlisiye madalyasıyla ödüllendirilirdi. Osmanlı'da iyi yüzme bilmek, ustalık ve yetenek işi olarak kabul edilirdi.
İnsanların denize girilebildiği sosyal mahremiyet kavramına da aykırı düşmeyen deniz üzerinde dört tarafı kapalı mekânlara Osmanlılar derya hamamı veya deniz hamamı adını verdiler. Kısaca deniz hamamları, İslamî anlayışa uygun yüzme, eğlenme ve güneşten yararlanma yaklaşımının sonucu ortaya çıktı.
Fotoğraf: Z Dergisi
Osmanlı insanının denize girme ihtiyacının karşılanması, şekil ve yer olarak; genel ahlâk kurallarının ihlâl edilmesi, dinî hükümler, boğulma tehlikesi, deniz ve sahillerin kirlenmesi gibi endişelerle devlet tarafından belirlenmişti. Nihayetinde, denize istenilen yerde serbestçe girilmesi engellenmiş, bunun yerine sahillerde dört tarafı kapalı, tabanı ahşapla kaplanmış, küçük yüzme havuzları inşa edilmişti. Deniz veya derya hamamı denilen deniz üstündeki yapılaşmalar yüzmekten ziyade, tıpkı normal hamamlar gibi yıkanma esaslı teşekküllerdi. Deniz hamamlarında, toplumsal yapıya uygun olarak gözden ıraklık ve güvenlik ön plânda tutulmuştu.
DENİZ HAMAMLARININ ORTAYA ÇIKIŞI
Evliya Çelebi, İstanbul hamamlarını sayarken kaptanlara mahsus deniz hamamının varlığından,şehirdeki temâşâgâh ve meydanları sayarken Langa Kapusu Meydanı ve Langa deniz hamamından söz eder. Evliya Çelebi bununla da kalmayarak Eyüp'teki deniz hamamı mesiresini şöyle anlatır:
"Yine kayıklar ile cümle ehibbâ her cum'a günleri bu Eyüb şehri önündeki cezireler mabeynindeki haliçlere girüp cümle 'aşıkân-ı ma'şukân-ı müştâkân bilâ vasıta birbirlerine der-agûş edüp felekten kâm alup deniz mâlikleri gibi adem melekleri nilgûn futa ile şinâverlik iderler ve her cezirelerin çemenzârlarında ayş u nûş idüp gam-ı dünyayı ferâmûş edüp sohbet-i hasıl-hâs iderler. Bu cây-ı müferrih dahi bir diyâra mahsûs değildir, illâ şehr-i Eyyub'a mahsûsdur."
BATILILAŞMANIN TESİRİYLE GELMEDİ
Deniz hamamları batılılaşmanın tesiriyle Osmanlı toplumuna gelmiş yeniliklerden değildir. Reşad Ekrem Koçu, 1826-1850 yılları arasında İstanbul'da üç tane hamam bulunduğunu bunlardan en eskisinin Çardak iskelesinde, diğerlerinin Salı Pazarı ve Kumkapı'da olduğunu yazar. Osmanlı arşivinde rastlanan diğer bir belgede de 1829 yılında İzmir'de de Mütesellim Tahir Paşa'nın izniyle birden fazla deniz hamamının yaptırıldığı yazar.
DENİZ HAMAMLARININ KURULUP İŞLETİLMESİ
İlk yıllarda deniz hamamlarının kurulup, işletilmesi Tersane-i Amire'nin görevleri arasındaydı. Aynı kurum, denize girilecek halka açık yerlerin düzenlenmesi, deniz kazaları ve boğulmalardan da sorumluydu. Tersane-i Amire, boğulmaları önlemek için özel alanlar dışında denize girmeyi de yasaklamıştı. Tersane-i Amire, deniz mevsimi yaklaştığında ilgililere deniz hamamlarının iltizama verileceğini gazetelerde ilan ederek duyururdu.
Deniz hamamları genellikle deniz dibine çakılan kazıklar üzerine inşa edilir, hamama karadan bir iskeleyle geçilir, derin olmayan sahillerde istenilen derinlik bulununcaya kadar açıkta kurulurdu. Hamamlarda kullanılan kazık ve keresteler suya dayanıklı, akıntılı yerlerden uzak, dışardan görmenin mümkün olmadığı tahtadan yapılmış barakalar halinde olurlardı. Yerleşim yerlerinde üstten görünmemeleri için hamamın üstü branda bezleriyle kapatılırdı. Bu hamamlar sonbahar gelince kapatılır, keresteleri yeniden sökülür, şayet sökülmezlerse baharda tahrip edilen kısımlar onarılarak içi ve dışı boyanırdı.
HAMAMLARDAKİ KURALLAR
Hamamların iç kısmında küçük soyunma kabinleri, dar gezinti alanları, bir kahvehane ile suları denize karışmayan bir helası bulunurdu. Kadın ve erkekler için yan yana inşa edilen hamamlar arasındaki mesafe, kadınlar hamamındaki seslerin erkekler hamamından işitilmeyecek kadar uzaklıkta olurdu. Her hamamda bir yüzme hocası (cankurtaran) ile bir belediye çavuşu, çifte hamamların arasında da kayıkla dolaşan zaptiyeler görev yapıyordu. Bu zabıtalar, iki hamam arasında sandalla dolaşarak, erkekler hamamının sınırını aşıp kadınlar hamamının bölgesine geçmek isteyenlere engel olurdu. Hanımlar ne kadar iyi yüzme bilirlerse bilsinler tahta perdelerin dışına çıkamazlardı.
Mesela, Meclis-i Ahkamı Adliye yayınladığı bir talimatnamede (9 Mayıs 1850) Fenerbahçe Mesiresi kenarından denize giren kadınları kayıkla deniz tarafından gelerek seyretmeye teşebbüs eden erkeklerin zabıtaca engellenmesi gerektiğini belirtmişti.
Deniz hamamlarında içki içmek ve satmak kesinlikle yasak olduğu gibi, hamama sarhoş olarak gelenlerde kabul edilmezlerdi. Buralarda sadece limonata ve yiyecek gibi şeyler satılabilirdi. Yüzme bilmeyenler için havuzun kenarlarına halatlar gerilir ve bu halatlara tutunarak yüzülürdü. Deniz hamamı işletmecisi müşterilerin kullanımı için yeteri kadarı uzun don, havlu, çıkma ve peştamallar bulundururdu ve isteyenler kurallara uygun olmak şartıyla kendi takımlarını da yanlarında getirebiliyorlardı. Erkekler göbekle dizler arasını örten şortlarla, çıkmalık peştamal ve havlular kullanılıyordu. Kadın kıyafetleri ise boğazdan ayak bileklerine kadar inen gecelik benzeri uzun bir gömlek veya bluzla, en kısası diz kapağının altına kadar çıkabilen uzun dondan ibaretti.
"Eskiden denize girme bir eğlence değil, sadece atlama yüzme, bir spor ve yıkanma, serinleme bilinmişti, onun içindir ki memleketimizin zamanımızdaki şöhretli plajları yüzyıllar boyunca bomboş kumsallar olarak kalmıştı..."
Reşat Ekrem Koçu
ŞEHRİN EN MEŞHUR DENİZ HAMAMLARI
Şehrin en meşhur deniz hamamlarından biri Salıpazarı'nda bulunurdu. Bu semt Cihangir, Fındıklı, Tophâne, Karaköy, Eminönü, Perşembepazarı gibi hem iş yerlerinin hem de azınlıkların nispeten daha çok bulunduğu mevkilere yakındı. Hamamın girişinde kıymetli eşyânın makbuz mukâbilinde görevliye teslîmi istenir, aksi hâlde olacaklardan müessesenin sorumlu olmadığı açık şekilde bildirilirdi. Bundan da anlaşılacağı üzere deniz hamamlarında hırsızlık vak'ası eksik olmazdı.
Bakırköy açıkları da deniz hamamları açısından son derece tercih edilen yerlerdendi. 1884 yılına gelindiğinde Bakırköy açıklarında ondan fazla deniz hamamı bulunuyordu. Ancak bunlardan bir tânesi Yenikapı Liman Müdürlüğü tarafından nizamnâmeye uymadığı gerekçesi ile yıktırılmıştır.
Fotoğraf: Z Dergisi
Anadolu yakasının en meşhur iki hamamı ise Moda ve Fenerbahçe'de idi. Bunlardan Fenerbahçe Deniz Hamamı'nın kadınlar kısmı anlaşıldığı kadarıyla ilk zamanlar dışarıdan görünür bir hâldeydi. Gerek Fenerbahçe gerekse Moda Deniz Hamamı, önemli oranda levanten ve Batılıyı ağırlayan semtlere olan yakınlıklarından dolayı çokça rağbet görürdü. Moda'daki deniz hamamı sonradan plaja dönüşmüş olsa da halk arasında Moda Deniz Hamamı adı uzunca bir süre daha kullanılmıştır.
İstanbul'da deniz hamamına sâhip semtlerden birisi de Çengelköy'dü. I. Dünya Savaşı'na kadar Çengelköy koyunda biri kadınlara diğeri erkeklere mahsus olan iki deniz hamamı bulunuyordu. Bu hamamların arası hayli açıktı ve hamama giden sokak aralıkları da birbirine mesâfeliydi. Hamam, bir Rum tarafından işletiliyordu. Hamamdan en çok istifâde edenler arasında Kuleli Askerî Lisesi talebeleri de bulunuyordu. (Dünya Bizim)
Roman yazarlarımızdan Mehmet Celâl, Hüseyin Cahit, Hüseyin Rahmi ve İzzet Melih, eserlerinde bu mekân unsuruna yer vermiş; deniz hamamlarına farklı işlevler yüklemişlerdir.
DENİZ HAMAMLARININ GÖRKEMLİ DÖNEMİ
DENİZ HAMAMINDAN PLAJA
Fikret Adil, Tan Gazetesi
9 Ağustos 1941
"Deniz hamamları salaştan yapılmış kapalı yerlerdi. İçlerinde kenarlarında soyunma yerleri vardı. Sahile iskeleler ile bağlı olan bu dört köşe tahta havuzların altlarında birer ızgara bulunurdu. Suyun en derin yeri ekseriya birer ızgara boyunu geçmezdi. Boğulmak tehlikesi yoktu. Buna mukabil çivilerden, ızgara tahtaların sökülmesinden yaralananlar olur. Etraftan tuzlu suda "bir şey olmaz" tesellisinden gayrı tedavi imkânı bulunmazdı.
Hamamlardan dışarı çıkmak kadınlar için katiyen yasaktı. Zaten yüzme bilen kadın yok gibi bir şeydi, bilenler kurbağalama veya yan yüzerler, havuz içinde dört dönerlerdi. Erkeklerden dışarı açılanlar nadirdi. Havuzun kazıkları aralarından süzülerek veya denizin sathına kadar tahta perde altından dalarak geçerlerdi. Fakat tanınmış kimseler olmaları şarttı, yoksa etraftan bağrışmalar olur, deniz hamamcısına polis ceza yazardı. En makbul yüzme çift kulaç, en makbul atlama çömlek kırma idi."
Süreyya Plajı reklamı, 1950'ler. Mehmet Aksel Arşivi
ESKİ DENİZ SAFALARI
Sermet Muhtar Alus
Sermet Muhtar Alus, 1939'da Yeni Mecmua'ya yazdığı 'Eski Deniz Safaları' yazısında deniz hamamlarının en görkemli dönemini yaşadığı günleri anlatır:
"İstanbul da Büyükada ve Boğaziçi'nde oturan kesesi dolgun, mahdut kimselerin küçürek küçürek hususi deniz hamamları mevcuttu... Ekseriyet, umumi hamamlara taşınıp dururlardı. Onlar da muayyen yerlerde, İstanbul tarafındakiler, Galata Köprüsü'ne bitişik; Kumkapı'da, Samatya'da... Boğaziçi'ndekiler Bebek'te, Büyükdere'de, Yenimahalle'de, Anadolu yakasındakiler de sırasile Haydarpaşa'da, Küçük Moda'da, Fenerbahçe'de, Caddebostanı'nda, Bostancı'da, Maltepe'de."
İstanbul'daki deniz hamamlarının ne tür birer mekân olduklarını ise şöyle anlatır:
"Bu hamamlar birbirlerine örnek. Kazıklar üzerine çakılmış çam tahtalarından, dört köşe ortası havuzlu, üstü açık, derunlarında çepeçevre tek kişilik kabinler; önlerinde balkon, bir yanlarında da art arda loca... Çatılarda, iskelevari yollarında, bayrak gibi uçuşan renkli peştamallar... Bu erkeklere mahsus olanı... 90, 100 adım ilerilerinde, aynı salaşın daha küçüğü, dört tarafı sıkı sıkı örtülü, hatta pedavraları çatlaksız, budaksız bulunanı kadınlarınkisi... İçinde bin bir ağız; kahkaha, çığlık; tam kadınlar hamamı... Hepsinin ayrı ayrı müşterisi, hususiyeti vardı."
Moda Deniz Hamamı, 1920'ler. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu
ESKİ DENİZ HAMAMLARI
Hikmet Feridun Es, Hayat
23 Eylül 1965
Hikmet Feridun Es'in kaleminden deniz hamamlarının gündelik yaşamdaki yeri:
"Sokağın başında iki levha: 'Hanımlara Mahsus Deniz Hamamı' ve 'Beylere Mahsus Deniz Hamamı'. Her tarafı tahtalarla kaplı bir konak yavrusu büyüklüğünde, muazzam bir portakal sandığını hatırlatan, eski salaş deniz hamamlarına yine tahta köprülerden geçilerek girilirdi. Hamamlar yan yana bulunduğu için, giriş sokakları da ekseriya aynı olurdu. Kadınlar, hamamın harem kısmına, yani 'Hanımlara mahsus' olan köprüye saptıkları zaman, erkekler hayaller dolusu gözlerle onların arkasından dalıp dalıp kalırdı. Çünkü deniz hamarnlarının müşterisi, sıcak sulu mahalle hamamlarının müşterilerine benzemezdi. Sıcak sulu hamamlara ihtiyarlar da, babayaniler de giderdi. Hâlbuki o zamanlar denize gitmek ihtiyacı duyanlar daha ziyade gençler, asrî zevkli kimselerdi." (Feza Kürkçüoğlu - Popüler Tarih / Ağustos 2002)
PLAJLARA DÖNÜŞÜM
Önceleri, deniz kıyılarında yapılan kulübelerde, havuzlarda denize giren insanlar giderek daha fazla özgürlük isteğiyle tahta perdeleri kaldırırlar. Ve İstanbullular plajla tanışır. Florya'nın deniz kenarı 1920'lerde hareketlenmeye başlar, Sovyet Devrimi'nden kaçan Beyaz Rusların bir bölümü buraya yerleşir. Rusların Florya'da kadın, erkek birlikte denize girmelerinin ardından, 'kadın' ve 'erkek' bölümleriyle ikiye ayrılan deniz hamamları yavaş yavaş tarihe karışır.
1926 senesinde İstanbul Büyükdere'de açılan 'Beyazpark Deniz Banyosu'nda, kadınlara ve erkeklere ait olmak üzere iki deniz hamamı bir devri kapatmaya vesile olur. Erkek ve kadın deniz hamamlarının birbirine çok yakın bulunmasını ahlaka aykırı bulan Osmanlı bakiyyeleri bu tesisin kapatılması için dilekçe verirler. Deniz hamamları, tarihin sayfalarındaki yerini alır. Kadınlar ve erkekler aynı mekânda, birlikte denize girmeye başlarlar. Deniz hamamlarının kaldırıldığı yerlere plajlar birer birer kurulur…
AVRUPA'DA DENİZ HAMAMLARI
Avrupa'da deniz hamamları Osmanlı deniz hamamlarından biraz farklıydı. Avrupalılar üstü kapalı ve korunaklı yerler yerine açıkta yıkanırlar, kum üstünde güneşlenirlerdi. Elbiseleri koymak ve giyinip soyunmak için tekerlekli, iptidai bir karavana benzer kulübeler kiralarlardı. Önce idare gişesinden bilet ve havlularını alarak, kulübelerden birine girerler, sonra tekerlekli kulübeye bağlanan atla deniz kenarına gidilirdi. Kulübede soyunurlar, kadın ve erkekler omuzlarından itibaren diz kapaklarına kadar örten bir fanila giyerek, birlikte denize girerlerdi.
Onlar denize yalnızca tedavi amacıyla güneş, kum ve sudan faydalanmak için değil, aynı zamanda zevk, eğlence ve spor için girerlerdi. Osmanlı Devlet adamlarının da zaman zaman hastalıklarına şifa bulmak için Avrupa'daki deniz hamamlarına gittikleri tespit edilir. (Osmanlı deniz hamamları, Süleyman Beyoğlu)