Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • Milli Savunma Sanayimizin ilk girişimcisi: Şakir Zümre

Milli Savunma Sanayimizin ilk girişimcisi: Şakir Zümre

Savunma sanayi alanında üretim yapan ilk özel fabrikayı kurdu, ilk denizaltı su bombalarının yanı sıra ilk yerli uçak bombalarının da üreticisi oldu. Tamamını yerli birikim ve sermaye ile kuran ilk Türk girişimci Şakir Zümre’nin Marshall yardımları ile sonun başlangıcı olan hikâyesini hatırlıyoruz.

Milli Savunma Sanayimizin ilk girişimcisi: Şakir Zümre
Yayınlanma Tarihi: 24.02.2019 10:20:00 Güncelleme Tarihi: 24.02.2019 10:20

Tamamı yerli birikim ve sermaye ile kurulan Şakir Zümre'nin ilk özel savunma sanayi fabrikası Haliç'te kuruldu. İlk denizaltı su bombaları, ilk yerli uçak bombaları gibi birçok ilke imza atan Zümre, zamanla dünyaya açıldı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika ile imzalanan Marshall yardımları ise Şakir Zümre için sonun başlangıcı oldu.

ŞAKİR ZÜMRE KİMDİR?

Savunma sanayi alanında üretim yapan ilk özel fabrika Şakir Zümre tarafından 1925 yılında Haliç'te temelleri atılan fabrikadır. Aynı zamanda bu fabrika tamamı yerli birikim ve sermaye ile kuruldu.

Şakir Zümre 1885 yılında Varna'da dünyaya geldi. Varna'da ilk ve ortaokul eğitimini tamamladı. Daha sonra lise ve yüksek eğitimini Cenevre'de tamamlamaya karar verdi. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise Varna Türk milletvekili olarak Bulgar parlamentosuna katılma imkânına sahip oldu. Aynı zamanda o yıllarda Sofya' da görevli olan Yarbay Mustafa Kemal ile yakın ilişkiler kurdu. Şakir Zümre'nin aynı zamanda Mareşal Fevzi Çakmak'ın yakınıdır.

İSTİKLAL MADALYALI SANAYİCİ

1908 yılında Cenevre Hukuk Fakültesini bitiren ve Birinci Dünya Sırasında Varna Türk Milletvekili olarak Bulgaristan meclisine milletvekili olarak görev yapan Şakir Bey, Kurtuluş savaşı sırasında, yurt dışından silah, cephane göndererek mücadeleye katkıda bulundu. Kurtuluş Savaşı sırasında yerinde üretim için gerekli olan, usta ve teknisyen ihtiyacını da Şakir Zümre tarafından Bulgaristan'dan karşılandı ve ilk yapılan silah ve mühimmatlar bu usta ve teknisyenlerin öncülüğünde yapıldı. Bu amaçla TBMM tarafından Şakir Bey, İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.

İLK ÖZEL ASKERİ FABRİKAYI KURDU

Ulusal bağımsızlık savaşı kazanılıp Cumhuriyet ilan edildikten sonra Şakir Zümre Türkiye 'ye gelip yerleşti. Daha sonra ülkemizin askeri alandaki ilk özel sektör fabrikasını kurdu. Fabrika, İstanbul Haliç'inin Karaağaç mevkiinde Tapa Fabrikası'ndan geriye kalan yıkıntıların üzerine kuruldu.

Şakir Zümre kurmuş olduğu bu fabrika ile Türk ordusunun uzun süre silah ve cephane ihtiyacını büyük ölçüde karşıladı. İlk zamanlarda fabrikada çalışan işçi ve ustalar Bulgaristan'dan getirilen kişiler olsa da 1930'lu yıllardan itibaren kadronun tamamına yakınını Türk insanı oluşturdu.

İLK YERLİ UÇAK BOMBALARI

Fabrikası'nın teknik ekibi tarafından projelendirilerek "tarifnameleri" hazırlanıp 1939 yılında kitap olarak Şakir Zümre tarafından yayımlandı. Türk ordusuna ait İmalat-ı Harbiye Fabrikaları, Şakir Zümre Fabrikası ile müşterek silah üretimi ve revizyonlar yaptı.

Türk Hava Kuvvetleri'ne ait ilk bombardıman uçaklarının kullandığı ilk bombalar Türk malıdır ve büyük bir bölümü Şakir Zümre Fabrikası'nda üretildi. 100 kg, 300 kg, 500 kg ve 1000 kg'lık uçak bombaları ve çeşitli yangın bombaları bu fabrikada seri olarak üretilmiştir.

Sadece Hava Kuvvetlerinin değil Türk Deniz Kuvvetlerinin de ihtiyacı olan cephanelerinde üretmeyi başardı. Hatta ilk Türk denizaltı su bombaları da burada üretildi. Yine ihtiyaç olan aydınlatma fişekleri, mayın, el bombaları da burada üretilmekteydi.

İLK TÜRK DENİZALTI BOMBALARI DA BURADA ÜRETİLDİ

Türk Kara Kuvvetleri'nin gereksinimi olan silah ve cephaneler, eğitim bombaları, işaret ve aydınlatma fişekleri ve bu fişekleri ateşlemeye yarayan silahlar Şakir Zümre Fabrikası'nın en çok ürettiği ürünlerdendi. El bombasından top kamasına ve çeşitli çaplarda kara mayınlarına değin, Türk ordusunun gereksinimi olan çeşitli cephaneler, bu fabrikada Türk teknisyen ve ustalar tarafından yapıldı.

TÜRKİYE'DE BÜYÜK BİR EKONOMİK ZAFER

Belli bir zaman sonra fabrika, Yunanistan, Bulgaristan, Polonya ve Mısır gibi ülkelere ihracat yapmaya başladı. 1937 yılında Yunanistan'a hemen sonrasında ise Polonya'ya uçak bombaları ihracatı gerçekleştirildi. Yunanistan'a yaptığı 1,5 milyon liralık ihracat o dönemde adeta ' can suyu ' oldu.

Şakir Zümre Fabrikası'nda üretilen uçak bombaları Alman saldırısı karşısında, hava kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla Polonya tarafından da satın alındı.

Türkiye'de büyük bir ekonomik zafer olarak değerlendirilen ihracatlar, gazetelerin birinci sayfalarında yer aldı.

DENİZALTI BOMBALARINDAN SOBA ÜRETİMİNE GEÇİŞ

İkinci Dünya Savaşı'nın yokluklarla dolu yıllarında, Türk ordusunun silah ve cephane gereksinimini karşılayabilmek için yoğun bir biçimde çalıştı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında fabrikada çalışan işçi sayısının 2 bine çıktığı zamanlar olmuştu. Bu yıllarda fabrikanın en büyük sorunlarından biri, uluslararası ulaşım yollarının kapalı ve abluka altında olması dolayısıyla fabrikanın hammadde, teknik alet ve makine gereksinimlerinin karşılanamamasıydı.


İSMET PAŞA'NIN SİLAH SANAYİNE DARBESİ

Türkiye'nin NATO'ya girmesi sonucunda silah üretimine yasak gelmiş ve yapılan silah yardımıyla ülkenin silah ihtiyacı karşılandı. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika ile imzalanan Marshall yardımları Şakir Zümre için sonun başlangıcı oldu. 1948-1951 yılları arasında ABD'nin Türkiye'ye yapmaya başladığı Marshall yardımları ve Türkiye'nin NATO'ya girmesi neticesinde Amerika, silah fabrikasının kapatılmasını istedi. Bunun sonucunda fabrikadan yapılan tüm alımlar iptal edildi. ABD, elindeki eski ve kullanılmış silahları yardım diye veriyordu.

Türkiye'nin ilk milli fabrikalarından olan Şakir Zümre fabrikasından alımlar durdurulunca sipariş alamayan fabrika üretime son vermek zorunda bırakıldı. Böylelikle büyük gayretlerle oluşturmaya çalıştığı sanayi gücü Amerikalılara yaranmak için bu gücü yabancılara teslim edildi.

Cumhuriyetle yaşıt savunma sanayindeki Şakir Zümre'nin sıfırdan oluşturduğu milli kurum böylece yok edildi. O fabrika kapatılmasaydı ve devlet üretimi destekleseydi bugünkü savunma sanayisinde daha da ileri de olunacağı kesindi.

Artık fabrika uçak bombaları, denizaltı bombaları, mayın, el bombaları, aydınlatma fişekleri, 5 beygirlik mazotla çalışan motorlar yerine kumbara ve soba üretmeye başladı. Türkiye'nin ilk savunma sanayi şirketinin kurucusu Şakir Zümre'nin füze üretimine yasak gelmesiyle Şakir Zümre ömrünün sonunda soba üretmeye mahkûm edilmiş oldu.

HÜKÛMETTEN DESTEK GÖREMEDİ

İşletmesini 1946 yılında anonim şirket haline çeviren Şakir Zümre, hükûmetin gerekli desteği göstermediğini söyler. Çeşitli yerlerde ifade ettiği bu konudaki görüşlerini 1949 yılında Ticaret Bakanı'nın da katıldığı bir toplantıda onun yüzüne de söyler.

II. Dünya Savaşı sonrası ülkede oluşan siyasal koşullarda hareket alanı giderek daralan ve ayakta kalma mücadelesi vererek yaşayan fabrika, Şakir Zümre'nin 16 Haziran 1966'da vefatıyla son aşamaya gelir, 1970'li yıllarda kapanır.

TEKNOLOJİ ÜRETEN BİR TOPLUM İÇİN MİLLİ TEKNOLOJİ HAMLESİ

Türkiye Teknoloji Takımı (T3) Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 20-23 Eylül tarihleri arasında organize edilen TEKNOFEST İstanbul Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali'nde önemli gösterilerin yanı sıra nefes kesen yarışmalar da düzenlendi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da TEKNOFEST'in son gününde düzenlenen törene katıldı. "Milli Teknoloji Hamlesi" ve TEKNOFEST'in bu noktada kendileri için bir sıçrama vesilesi olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençleri yeniden büyük hayaller kurmaya teşvik etmesini umduğunu söyleyerek şöyle devam etti:

"Ülkemizin 'Milli Teknoloji Hamlesi'nin başarıya ulaşması, teknoloji üreten bir toplum haline dönüşmemizle mümkündür. Festivalimize ülkemizin dört bir yanından gelen binlerce gencimizi ve diğer katılımcılarımızı işte bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak potansiyelimizin örnekleri olarak görüyorum. 'Milli Teknoloji Hamlesi' doğrultusundaki tüm çalışmaları, Cumhurbaşkanlığı ve ilgili tüm "Ülkemizin 'Milli Teknoloji Hamlesi'nin başarıya ulaşması, teknoloji üreten bir toplum haline dönüşmemizle mümkündür. Festivalimize ülkemizin dört bir yanından gelen binlerce gencimizi ve diğer katılımcılarımızı işte bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak potansiyelimizin örnekleri olarak görüyorum. 'Milli Teknoloji Hamlesi' doğrultusundaki tüm çalışmaları, Cumhurbaşkanlığı ve ilgili tüm kurumlar olarak sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte desteklemekte kararlıyız. Sadece bu etkinliğin düzenlendiği şu havalimanı bile ülkemizin teknoloji konusundaki vizyonunun en somut ifadesidir. Hezarfen'in, Ali Kuşçu'nun, Uluğ Bey'in başlattıkları hamleyi işte bugün burada yeni havalimanımızda çok farklı bir yere taşıyoruz. Yıllardır başka yerlerdeki gösterilerini hayranlıkla izlediğimiz pek çok etkinlik, artık ülkemizde düzenleniyor."

Erdoğan, güvenlik kavramının anlamının büyük ölçüde değiştiğine işaret ederek, şöyle konuştu:

"Artık fiziki güvenliğinizi siber güvenlikle, dijital sanayiyle, yerli yazılımla, yapay zekâyla tahkim etmiyorsanız kendi kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Günümüzde dijital güvenliğiniz yoksa istediğiniz kadar fiziki tedbir uygulayın, gerçek manada özgürlüğünüzü sağlayamazsınız. Esasen bizim ecdadımız, yıllarca kendi döneminin teknolojilerine öncülük etmiş, daha sonra liderliği ne yazık ki elinden kaçırmıştır. Osmanlı Devleti 17. yüzyıldan itibaren teknoloji konusundaki geriliğinin farkına varmıştır. Dönemin padişahları ve dirayetli yöneticileri bu sorunun çözümünü batının teknolojisini ülkemize taşımakta görmüştür. Bu tercihin tabii bir sonucu olarak teknolojiyi kullanacak insan kaynağı da yine batıda eğitilme yoluna gidilmiştir. Bugün geriye doğru baktığımızda bu tercihin çok da isabetli olmadığını anlıyoruz. Mühendislik öğrensin diye Batı'ya gönderdiğimiz öğrenciler çoğunlukla zihinleri bize yabancı fikirlerle iğfal edilmiş olarak ülkelerine dönmüşlerdir. Hâlbuki asıl olan hazır teknolojiyi almak ve onun kullanımını öğrenmek değil, teknolojiyi tasarlamak, geliştirmek ve öğretmektir. Osmanlı özellikle Sultan Abdülhamid-i Sani döneminde bu istikamette birtakım adımlar atmışsa da maalesef devletin ömrü bunları tamamlamaya yetmemiştir."

TEK PARTİ YÖNETİCİLERİNİN BASİRETSİZLİĞİNİN KURBANLARI

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yaşanan işgallerin, ülkeyi maddi olarak yıpratsa da istiklal konusundaki kararlılığı yok edemediğini belirten Erdoğan, şunları anlattı:

"İşte bu bilinçle Cumhuriyet döneminde Osmanlı'dan devralınan tecrübeler ve teknik birikimin üzerinde dönemin şartları itibarıyla asla küçümsenmeyecek birtakım teşebbüsler başlatılmıştır. Mesela 1925'te Haliç'te yerli sermaye ile gerçekten önemli bir savunma sanayi fabrikası kurulmuştur. Devlet de askeri fabrikalar kurarak, aynı yönde birtakım adımlar atmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında bu çabalar hız kazanmıştır. Nuri Demirağ, kendi geliştirdiği uçakları, kendi kurduğu bir fabrikada üretmeye başlamıştır. İlk etapta çok sayıda eğitim uçağı ile küçük yolcu uçakları üreten bu fabrika, dönemin tek parti yöneticilerinin basiretsizliğinin kurbanı olmuştur. İngiltere ve Amerika'nın askeri yardımları bahane edilerek, bu fabrika atıl hale getirilmiştir. Öyle ki Nuri Demirağ'ın uçaklarını almayan dönemin Türk Hava Kurumu Başkanı kendisini, 'Amerika'nın verdiği bedava uçak dururken, fabrikanıza parayla sipariş verirsem yarın bu millet beni asar.' diyerek savunmuştur. Bununla da yetinilmemiş, Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasının dışarıya ihracat yapmasına dahi izin verilmemiştir. Tüm hayatını uçmaya ve uçaklara adayan Vecihi Hürkuş'un gayretleri ve samimi çırpınışları görünmeyen engeller tarafından sürekli engellenmiş, sabote edilmiştir. Uçak bombaları ve motor üreten Şakir Zümre ise karşısına çıkartılan engeller sebebiyle işini önce tarım aletleri yapımına, orada da destek bulamayınca soba imalatına çevirmek zorunda kalmıştır."

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN