Yakın tarihte Mahmud Celâleddin Paşa çoktur. Bunlardan biri, Sultan Hamid'in hemşiresi Seniha Sultan ile evliydi. Mahmud Celaleddin Paşa (1854-1903) ise, Halil Rıfat Paşa'nın oğludur.
Halil Rıfat Paşa, küçük yaşta Abhazya'dan köle olarak İstanbul'a getirildi. Hüsrev Paşa satın alıp yetiştirdi. Sultan II. Mahmud kendisini beğendiği için vali ve kaptan-ı derya yaptı. Petersburg sefareti dönüşü padişaha, "Avrupa'ya benzemezsek, Asya'ya çekilmeye mecburuz" şeklindeki tarihî cümleyi söylediği rivayet edilir.
Padişahın kızı Saliha Sultan ile evlendi. İlk zevcesinden ayrıldı; zira sultanların kuması olamazdı. Ama sultan fazla yaşamadı. Saraylı olan 3. zevcesinden Mahmud Celâleddin Paşa doğdu ve 1876'da Seniha Sultan ile evlendi.
FİRAR
Babasını iki yaşında kaybeden Mahmud Paşa, babasının kâhyası Konya Valisi Ali Kemali Paşa'nın terbiyesinde yetişti. Üvey annesi sultan olmak hasebiyle, sarayın alâka ve himayesini gördü. Paris sefaretinde memur, vezir, Şûrâ-yı Devlet âzâsı ve 25 yaşında Adliye Nâzırı oldu. Bu vazifelerinde dikkate değer hizmetleri geçti.
23 yaşında sarışın sevimli bir gençti. İffet adında bir cariyesinden üç oğlu vardı. Seniha Sultan ile evlenirken, bundan ayrıldı; ama geçimleriyle meşgul olmaya devam etti. Masonların darbe teşebbüsüne iştirak ettiği ithamıyla gözden düştü. Sonra bunun yanlışlığı anlaşılınca itibarı iade edildi ise de, teklif edilen Evkaf Nâzırlığını kabul etmeyerek yalısına çekildi, çocuklarının tahsiliyle meşgul oldu. Padişaha ıslahat layihaları takdim etti.
Padişahın İngilizleri hoş tutma politikasının müfrid takipçisi olarak Bağdad Demiryolu imtiyazının İngilizlere verilmesine taraftardı. Almanlara verilip, üstelik bir de İngilizlerden komisyon aldığı şayiası çıkınca, mahkûm olacağından korktu. Çocukça bir şey yaptı: İsviçreli bir dostunun iğfaliyle 1899'da oğulları ile beraber Avrupa'ya firar etti. Kaçışından zevcesinin bile haberi yoktu.
Kendisini Paris'te Osmanlı konsolosu hürmetle karşıladı; ama Fransız hükûmetinden de iadesini istedi. Paşa buna çok kızdı. Padişahı zâlimlik ve dinsizlikle itham eden ağır mektup ve telgraflar gönderdi. Halifeliğinin gayrı meşru olduğunu söyledi. Jön Türk gazetelerine yazılar yazdı.
Padişah, bunlara nazikçe "geri dön" ikazıyla cevap verdi; dinlemeyince, Sultan ile evliliği sona erdi. Paşa ve oğulları, rütbe, nişan ve unvanları geri alınarak hânedandan ihraç olundular. Damad Paşa'nın, Şehzâdebaşı'ndaki konağını Deli Fuad Paşa aldı. Padişah, çok sevdiği kız kardeşine ihsan ve iltifatını esirgemedi.
Paşa, Cenevre, Londra, nihayet Hıdivin davetlisi olarak Mısır'a gitti. Hıdiv memlekete dönmesi için teşvik etti, ama dinlemedi. Hiçbir yerde duramadı. Brüksel'de yaşayıp vefat etti. Cenazesi Paris'te defnedildi. Oğlu Lütfullah Bey, memlekete döndü; Sabahaddin Bey kaldı.
Esasında Hâlidî meşrep; Âsaf mahlasıyla divan sahibi bir şair idi. Başını sonunu düşünmez tabiati sebebiyle kendisini de, ailesini de heder etti. Kendisi ve oğlu, kimileri için İngiliz ajanı, kimileri için maceraperest; kimileri için "Demokrasinin filizlerini atan bir hürriyet kahramanı" olarak görülmüştür.
Mahmud Paşa ölüm döşeğinde. Başında oğlu Lütfullah Bey ve ağası Bekir Bey
NE PRENSİ?
Seniha Sultan'ın büyük oğlu Sultanzâde Mehmed Sabahaddin Bey (1878-1948), hânedana mensubiyeti sebebiyle yanlış olarak "Prens Sabahaddin" diye meşhur olmuştur. Halbuki bu tabir sadece şehzâdeler için kullanılabilir.
Babası, oğlunun tahsiline ihtimam etti. Sosyolog, Jön Türklerin önde gelenlerinden ve İttihatçıların ideoloğu idi. Osmanlı İmparatorluğu'nun uzak eyâletlerine muhtariyet vererek adem-i merkeziyetçi bir idareyle parçalanmaktan kurtulacağına inanmıştı. İngiltere'nin de o devirde Osmanlı İmparatorluğu için uygun gördüğü siyasî tez de bu istikamette olduğu için, Londra'nın desteğini aldı.
Babasının firarı hâdisesinde, dayısı Sultan Hamid'i suçlu görmüş; hep bu fikr-i sâbitin tesirinde yaşamıştır. 1908'de Meşrutiyet'in ilanı üzerine memlekete döndü ise de, İngiliz taraftarlığı yüzünden Germanofil İttihatçılarla yolları ayrıldı. Üstelik Mahmud Şevket Paşa cinayetinden dolayı 1913'te idama mahkûm olunca, tekrar Paris'e kaçtı. İttihatçılar düşünce 1919'da döndü.
"KADERİMİZ BU MU OLMALI?"
Hânedan 1924'te sınır dışı edilince, 3. defa annesi ve biraderi ile beraber sürgüne çıktı. İskeleye kendisini geçirmeye gelen dostlarına "Kaderimiz bu mu olmalı idi?" demişti. Parklarda yatıp kalkan yaşlı annesi Seniha Sultan Nice'de vefat etti. Sabahaddin Bey, İsviçre'ye yerleşti. Buradan Türkiye'deki dostu Safvet Lütfi'ye yazdığı bir mektupta diyor ki: "Ben artık sizin vatandaşınız değilim. Değilim, ama benim doğduğum yer ve memleketim orasıdır. Onu düşünmeden ve sevmeden nasıl yaşayabilirim?"
Sürgünde eş dosttan gelen yardımlarla yaşadı. Yıllar yılı ne bir dost yüzü gördü ne de ailesiyle bir araya gelebildi. Parasızlığın korkunç felâketi içinde, her günkü gıdasını bir öğün yemeğe indirmişti. Bu hâlini, "Perhiz yapıyorum" diye örterdi...
1948'de İsviçre'nin ıssız bir dağ köyünde sefâlet içinde vefat etti. Naaşı 1952'de İstanbul'a getirilerek Bakanlar Kurulu kararıyla Eyüp Sultan'a Âdile Sultan Türbesi yakınına defnolundu. Siyasî ve sosyolojik fikirlerini dercettiği kitap ve broşürleri matbudur.
Yegâne çocuğu Fethiyye Kendi (1899-1986), tek başına yaşadı; kimseyle görüşmedi; hiç evlenmedi. Aldığı "Kendi" soyismi bile bu yalnızlığı ifade eder. Uzun zaman annesiyle Ankara'da ucuz otellerde, sonra babasının talebelerinin yardımıyla geçindi. Dârülaceze'de vefat etti. Sabahaddin Bey, emsallerinin çoğu gibi, kendi hayatını bile doğru dürüst tanzim edemezken, dünyayı düzeltmeye kalkışmış orta hâlli bir 'filozof'tu.
Sultanzâde Ahmed Lütfullah Bey (1880-1973), babasının 1903'te ölümünden sonra memlekete döndü ve dayısı Sultan Hamid tarafından affedildi. Ağabeyi kadar olmasa da sosyoloji ile meşgul oldu. 1924'ten sonra tekrar sürgüne yollandı. Paris'te vefat etti. "Allah'ın yürüttüğünü kimse durduramaz; durdurduğunu da yürütemez" sözünü dilinden düşürmezdi...
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Türkiye Gazetesi