Arama

  • Anasayfa
  • Tarih
  • İstanbul hakkında kayıt tutan ilk kişi: Harun İbn Yahya

İstanbul hakkında kayıt tutan ilk kişi: Harun İbn Yahya

Bizans dönemindeki İstanbul’u gören ve şehir hakkında kayıt tutan ilk kişinin Harun İbn Yahya olduğunu biliyor muydunuz? Esir düşen Harun İbn Yahya’nın kilise karşısında yiğitçe direnip Hıristiyan olmayı reddettiğini? Sizler için, Harun İbn Yahya hakkında merak edilenleri ve bilinmeyenleri derledik.

İstanbul hakkında kayıt tutan ilk kişi: Harun İbn Yahya
Yayınlanma Tarihi: 2.05.2019 16:41:00 Güncelleme Tarihi: 02.05.2019 16:40

Bizans dönemindeki İstanbul'u gören ve şehir hakkında kayıt tutan ilk Arap özelliğine sahip Harun İbn Yahya, 912 yahut 913 yılında İstanbul'a esir olarak gelmiştir. Günümüzde İsrail sınırları içinde olan Aşkelon Limanı'ndan bindirildiği gemiye Antalya'ya gelmiş, buradan da dağlar, vadiler ve ekili topraklar arasından geçerek üç günde çok büyük ve çok kalabalık olan Nikiya adlı şehre ulaşmıştır.

ESİRDEN SEYYAHLIĞA

Bazılarına göre bu şehir Konya, bazılarına göre ise İznik'tir. Fakat buradan sonra Harun yine at üstünde üç günde düz bir arazide kurulu Sankarah'a vardığına göre, Nikiya'nın İznik olma ihtimali yoktur. Buradan da yaya olarak iki günde deniz kıyısına varmış ve yelkenli gemi bir günde onu İstanbul'a getirmiştir. İstanbul'a hayli büyük bir şehir olarak tanımlar, büyüklüğü hakkında ölçüler verir. Çevresinin denizle çevrili olduğunu, büyük burçlarının bulunduğunu, Roma tarafına doğru olan kapısının altından yapıldığı ve çevresinde hizmetleri yerine getirmek için insanların eksik olmadığını aktarır. Bu kapı el-babü'z-zeheb yani "Altın Kapı" adına taşır. Kapının üzerinde fil şekilleri ve bu fillerin dizginini tutmuş bir insan sureti mevcuttur.


Şehrin bir diğer kapısı da, kralın gezintiye çıktığı ve şehrin ortasındaki büyük kilisenin yakınında bulunan demirden kapıdır. Harun İbn Yahya saray ve Hipodrom'dan, kralı karşılama amacıyla toplanmış askeri gruplardan, sarayın dış cephesini süsleyen çeşitli heykellerden de söz eder. Kralın sarayını çevreleyen geniş bir sur bulunmaktadır, bu surların deniz tarafında üç kapı vardır. Harun bu kapılardan girilen dehlizleri anlatır, kölelerin yaşama alanlarından söz eder. Bu dehlizlerde sadece esirler yaşamaz; bazılarında zindanlar da mevcuttur. Müslümanlar ve Türkler için ayrı ayrı hapis yerleri bulunmaktadır.

BİZANS DÖNEMİNDE AYASOFYA NASIL GÖRÜNÜYORDU?

Harun'un anlattıklarına göre, sarayın girişinde bulunan kilisenin yanındaki avluda bir sarnıç vardır. Harun Ayasofya'dan da söz eder. Dördü altından, altısı gümüşten on kapısı vardır. Kralın oturduğu özel yerin mücevherlerle kaplı olduğunu anlatır. Kubbesinin ihtişamı ve on iki sütununun üzerinde yer alan şekiller de anlattıkları arasındadır. Kralın kiliseye teşrifi, ahalinin orada toplanışı, bu esnada yapılan törenler, hiyerarşi sırasına göre din ve devlet bürokrasisi temsilcilerinin bazı tavırları da onun anlattıkları arasındadır.


Burada dikkate değer bir hususta, tören alaylarına ellerinde mızrak ve altın yıldızlı kalkanlar olan, dilimli zırhlılarla giyimli çok sayıda Türk ve Hazar gencinin de bulunmasıdır. Bu törenle ilgili olarak Harun'un işaret ettiği başka bir dikkate değer husus, iyi yetiştirilmiş ve değerli taşlarla bezenmiş koşumları olan üç boz atın Ayasofya'ya sokulmasıdır. Eğer at burada duvarlara asılı dizginleri ağzına alırsa, hazır bulunanlar "İslam ülkesinde bir zafer kazandık" diye haykırırlar. Fakat bazen at yaklaşır, dizgini koklar ve geri çekilir.

Harun, yirmi günlük uzaklıktan, Bulgaristan denilen ülkeden getirilen suyun şehir içinde bir su kemerinden geçerek bir kolunun saraya, ikinci kolunun Müslümanların zindanına, üçüncü kolunun Patrislerin hamamına doğru aktığını ve şehir halkının hafifçe tuzlu olan bu suyu içtiğini söyler. Şehir kapılarından birinin yakınında, Satra adında beş yüz kişiyi barındıran bir manastırın adını verir. Burasının Altın Kapı'nın hemen iç tarafında, Yedikule'de bulunan, kilisesi fetihten sonra İmrahor İlyas Bey Camii'ne dönüştürülen, 461'de kurulmuş büyük Studios Manastırı olduğu tahmin edilmektedir. Şehrin dışında ve uzağında bulunan diğer manastırların hangileri olduğunu teşhis etmek mümkün olmamaktadır.

ZULME DAYANDI, HIRİSTİYANLIĞI REDDETİ!

İslam kaynakları Harun ibn Yahya gibi esir düşmüş, Müslümanların kilisenin göz kamaştırıcı görkemi karşısında yiğitçe direnip Hıristiyan olmayı reddettiklerini anlatır. Harun şehrin tarihi topografyası bakımından faydalı olabilecek birkaç bilgi verir. Bilgiye göre, kilisenin yakınında kare biçimli mermer bir kaide üzerinde bulunan bir mezar ve onun üstünde, kilisenin kurucusu imparatorun tunçtan atlı heykeli vardır.

Harun Ayasofya'nın Batı kapısı yanındaki Horoglion'u da görmüştür. Bunun üstündeki yirmi dört kapının her biri günün bir saatini karşılar. Harun, sarayın kapısı yanındaki tunçtan üç at heykelinden bahseder. Bir tılsım olduğu söylenen bu atlar, evvelce Hipodrom'da iken daha sonra Ayasofya yanına taşınmış, 1204'te şehrin Haçlılar tarafından işgali ve yağmasında Venedik'e götürülmüştür. Bu heykeller günümüzde San Marco Kilisesi'nin cephe sancağındadır.

Harun İbn Yahya'nın bu hatıratı, İbn Rüsteh'in el-A'laku'n-Nefise isimli coğrafya kitabında yer alır; ancak İbn Rüsteh'in bu bilgelere nasıl eriştiği bilinmemektedir. Harun İbn Yahya'nın İstanbul hakkında anlatııkları, sonradan gelen coğrafyacıların da ilgisini çekmiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN