Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Temmuz 9, 2024
Yaşanan Sıkıntı ve Musibetlere Karşı Sabır Göstermek (II)

İnşirah süresinin büyük bir teselli kaynağı olan mesajına tekrar bir göz attığımızda ruhunuzun ferahladığını hissederiz.

"Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır; evet, gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık daha vardır." ( İnşirah 5-6)

Dünya, bir sınav alanı olarak insan hayatını zaman zaman farklı zorluklarla yoklar. Hayat, her zaman tekdüze ve hep kolaylıklarla geçmez. Bazen kolaylık, bazen de büyük ve sıkıntılı zorluklar yaşanır. Rasûlullah, İslâm'ı Mekke'deki şirk toplumu içinde yaymaya ve yerleştirmeye çalışırken büyük sıkıntılarla karşılaşmakta, işkencelere ve hakaretlere varıncaya kadar müşriklerin önderlerinden kötü davranışlar görmekteydi. Bu da insan olarak kendisine zor gelir, kendisine sıkıntılar yaşatırdı. İşte bu ayet hem kendisine hem de ümmet içinde bu görevi kıyamete kadar üstlenecek olan müminlere büyük bir teselli kaynağı olmuştu. Her bir zorluktan sonra mutlaka bir kolaylık vardır. Güçlükle geçen zamanların ardından kolay ve rahat günler gelir. Zor günler de rahat günler de aynı zamanda bir imtihandır. Müminlerin zorluklara karşı sabrı ölçülürken rahat ve ferahlığın hâkim olduğu zenginliklerin ele geçtiği dönemlerde de insanın nasıl bir davranış sergileyeceğine bakılır. Onun için müminlerin her hâli güzeldir. Zor günleri bu dava uğruna aşmak ve bunun için mücadele etmek, bir zevk kazandırır ve güçlü bir imana sahip kılar. İnsan ilişkilerinde ve yönetimde hep kolaylaştırıcı olmak, insanların işlerini kolaylaştırmak da müminin ilkelerinden biridir.

Yine et-Talak suresi 2, 3 ve 7 Ayetlerde : "Allah zorluktan sonra bir kolaylık yaratır" şeklindeki ilahi mesajı ile ayrıca "Kim Allah'tan korkar ve ona gereği gibi itaat ederse, Allah ona mutlaka bir çıkış yolu ihsan eder, ıstıraplarından kurtulacağı yollar gösterir, düştüğü sıkıntı ve darlıklardan kurtarıp gördüğü zulümlerden dolayı içinde bulunduğu ıstıraplardan kurtarır," mesajı da önemli bir müjdedir.

Sıkıntı anlarında kişi yaşadığı olaylara iman gözü ile yaklaşıp, Allah'a tevekkül edenler için Allah yeter. Şeytan ve yandaşları ile imanı zayıf kişiler bu ıstırap ve sıkıntı zamanlarında muzdarip insanı korkutmaya çalışırlar. Unutulmamalıdır ki Allah kuluna yardımcı ve ıstıraplarını giderici olarak yeter. Dünya musibet ve sıkıntıları sırasında Allah'ı hatırlamayanın imanını gözden geçirmesi gerekmektedir. Aynı şekilde karşılaştığı ve yaşadığı musibetler gelip çattığı zaman Allah'ı hatırlayıp, musibetlerden kurtulunca Allah'ı unutanların, hakkı tanımaları ve Allah'ın razı olacağı davranışlarda bulunmaları için kendilerine verilen yetenekleri geçici dünyevi istek ve arzular uğruna feda edenlerin Allah'ın ayetlerinden gafil olan kimseler olduğu ifade buyrulmaktadır ( Yunus, 10/12).

Sıkıntı ve zorluklar ile karşılaşanların durumları, Allah'a olan iman ve güvenleri yine bu zorluklar anındaki tavırlarını cenab-ı Allah Kitab-ı Kerim'inde şöyle tasvir eder:"Sizleri karada ve denizde gezdiren O'dur. Gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıp tatlı bir rüzgar ile akıp içinde ferahlık duyduğunuz sırada gemiye birden gelip çatan bir fırtına ve dört bir yandan gelen dalgalar ile karşılaşınca gemidekiler artık bitip yok olduklarını zannederler. Bu sıkıntı anında Allah'a samimiyetle bağlanıp dini ona halis kılarak sadece onun dinine islam'a sarılarak "Söz veriyoruz, şayet bu fırtınadan kurtulup karaya sağ-salim çıkacak olursak kesinlikle Allah'a şükreden ve O'na itaat edenlerden olacağız" derler. Sonra fırtına diner, Allah onları kurtardığında, karaya çıkar çıkmaz yeryüzünde haksız yere isyan ve bağyederler." (Yunus, 10/ 22-23).

Ancak sıkıntı anında Allah'a dua ve niyazda bulunan, Allah'ın vahdaniyetine tüm kalbi ile iman eden kimsenin sıkıntılarının giderileceği de muhakkaktır (en-Neml, 27/62).

"Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, benden isteyin size vereyim" (el-Mü'min, 40/60), "Çünkü ben bana dua edenin duasını kabul eder, istediklerini veririm. Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben bana dua edene çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasını kabul ederim…." (el-Bakara, 2/186).

Ayrıca dünya hayatında Cenab-ı Allah, zaman zaman insanoğlunu biraz korku, biraz açlık, biraz mal eksikliği, hastalık ve tabii afetlerle imtihan eder. İnsana sıkıntı ve ıstırap vermek, mallardan da bir kısmını ellerinden almakla sınayacağını beyan buyurmuş ve başlarına bir musibet gelip de biz her şeyimizle Allah'a aidiz, onun emrinde ve itaatindeyiz, sonunda da O'na döneceğiz, deyip sabredenlere müjdeler vermiştir. İşte Allah bu gibi kimselere rahmetiyle muamele edip günahlarını bağışlar onlara güzel nimetler verir ve hidayete erdirir, (el-Bakara, 2/156).

Düşmanın kendilerine saldıracakları ve aleyhlerinde kuvvet hazırladıkları kendilerine haber verilen ve böyle bir saldırı ve düşmandan korkmaları söylenen Müslümanların Allah'a tevekkül ederek, böyle bir durumun imanlarını arttırdığını ve "Allah bize yeter O ne güzel bir yardımcıdır" diyerek düşman saldırılarına aldırış etmediklerini ifade edenler böyle bir musibet karşısında mü'min bir yaklaşımla takınması gereken tavrı takınır ve zorlukları aşarlar. Onlar Böylesi anlarda : "Ben halimi Allah'a havale ediyorum, Her halde Allah görür ve gözetir. İşte o zaman Allah düşmanlarının kurdukları tuzaklardan onları korur…" (el-Mü'min, 40/44-45) der ve bu ayetler gereğince Allah'a sığınırlar.

Hasan el-Basri'den nakledilen bir bilgiye göre Al-i İmran suresinin 146. Ayetinin sonu ile 147. Ayeti okuyan kimse her türlü bela ve musibet anında rahata ve gönül hoşnutluğuna kavuşur, sıkıntılarını unutur: "Allah sabredenleri sever, Başka bir söyledikleri söz yoktu, sadece Ya rab! Bize günahlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret et, düşman ve belalar karşısında ayaklarımızı sabit kıl, direniş göstermemizde bize yardımcı ol ve kâfirlere karşı bizleri muvaffak eyle" diyorlardı." Bu ayeti okuyup bela ve musibetlere sabredenleri Allah müjdeliyor.

Hz. Adem (a.s)'ın musibeti

İnsanlık tarihinde ilk imtihan ve sıkıntılarla karşılaşan beşeriyetin atası ve ilk Peygamberi Hz. Âdem (as) olmuştur. Cenab-ı Allah onu ve hanımı Hz. Havva'yı cennette yaratıp ona meleklerin saygı göstermesini istemiş, nimetlerle donatıp yasak ağaca yaklaşmamasını tenbih ettikten sonra şeytanın tasallutuna uğramış ve nihayet şeytan önce Havva'yı sonra da Hz. Âdem'i (as) aldatmıştı. Böyle bir yanlışlıkla Allah'a isyan eden bir kul durumuna düşünce yaptığına pişman olmuştu. Ancak bu kolay bir hadise değildi, Allah'a iman eden bir kalp, yanlışlık eseri Allah'a isyan etmiş ve sonunda yaptığına üzülüp bu sıkıntıdan ancak tövbe ve dua ile kurtulabileceğini bildiğinden buna yönelmişti. Hz. Âdem'in nasuh bir tövbe ile Rabbine yönelmesi samimi bir yakarış ile O'na yalvarması yaptığının yanlışlığını müdrik olarak ağlayıp sızlanarak rabbine sığınması tövbesinin kabulüne ve sıkıntısının sona ermesine sebep olmuştu. Böylesi bir sıkıntıdan, yapılan bir yanlışlığın telafisinin işlenen bir günahın temizlenmesinin ancak tövbe ve istiğfar ile yok edileceğini Rabbimiz bize Kitab'ında Âdem (as) kıssasında bildirmiş ve tövbe ile sıkıntı ve ıstıraplardan kurtulmanın mümkün olduğunu, günahlarından dolayı tövbe edenin tövbesini kabul edeceğini beyan buyurmuştur. Ayrıca Hz. Âdem'in iki oğlu arasındaki ihtilaf ve birinin diğerini öldürmesi ile başına gelen musibet de az değildi. Bu musibetten de ancak Allah'a yalvarıp ona dua etmekle kurtulmuş ve öldürülen Habil'in yerine bir başka salih evlada kavuşmuştu. Bir taraftan Allah'a isyan, bir taraftan da oğullarının yaptığı ile sınanan bir peygamber Rabbine sığınmakla bu sıkıntılarını tövbe ve dualarla atlatabilmişti. İşte Hz. Âdem'in bu tövbe ve yakarışı günah karşısında Allah'a sığınmasıyla, sıkıntısının giderildiği ve her insanın başına gelen bu gibi musibetler ve sıkıntılar karşısında Rabbine yönelerek ona dua etmesiyle bu belaların giderileceğine dair bize ders ve örnek teşkil etmektedir.

Nuh a.s'ın Musibeti: Nuh'un (as) duçar olduğu sıkıntının türü ise farklı idi. Uzun asırlar kavmini Allah'a itaate ve imana davet etmiş, fakat onun bu daveti onların isyanlarında ısrarlarından başka bir işe yaramamıştı. İnsanları Allah yoluna, Allah'a itaate ve sahih bir imana davet eden bir Peygamber'in davetinde başarısız duruma düşmesi, insanları bir türlü İslam'a kazandıramaması ister istemez kalbine büyük bir yük ve ıstırap verecektir. Bu ıstırap başka bir ıstıraba da benzemiyordu. İnsanlar onunla alay ediyor, onu dinlemiyor, iman etmiyor, doğru yolu bir türlü kabullenemiyorlardı. Bu da Hz. Nuh'a büyük bir sıkıntı veriyordu. Kavminin yöneticileri olarak Kur'an-ı Kerim'de ifade buyrulan "mele' ve mutrafin"den oluşanhakim yönetici ve bürokratları, adeta hayatı ona zindan etmişlerdi. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi oğlu Kenan'ın da düşman saflarında yer alması yük ve ıstırabının daha da artmasına sebep olmuştu. Hz. Nuh (as) 950 yıl müddetle kavmini Allah'a itaate çağırdı. Fakat onlar bir ve yegâne yaratıcı olan âlemlerin Rabbine itaati kabul etmiyor, aksine hiç bir fayda ve zararı olmayan Ved, Yauk Yeğus Nesr ve Suva' adındaki putlara tapınıyorlardı. Bu da bir peygamber için gerçekten kolay kolay kabullenilemeyecek bir durum olduğundan Hz. Nuh bu sıkıntılarla boğuşup duruyordu. Fakat Allah'tan başka sığınacağı bir diğer yer ve makam da yoktu. Sadece Allah'a yalvararak O'na halini arz edebiliyordu:

"Rabbim! ben kavmimi elli yıl eksiği ile bin sene (yani 950 yıl) müddetle senin dinine ve sana ibadete davet ettim, fakat fayda vermedi. Rabbim! Yeryüzünde yaşayan kâfirlerden hiç bir kimseyi canlı bırakma" diye beddua ettikten sonra Cenab-ı Allah ona sıkıntılarını gidereceği bir yol gösterdi. Kendisi ve inananları taşıyacağı bir gemi yapmasını emretti. Nihayet Nuh gemiyi inşa etti ve mü'minlerle birlikte gemiye binip kendisi de yakınları da yıllardır çektiği sıkıntı ve ıstıraplardan böylece kurtuldu. İşte her zorluktan sonra gelen kolaylık Nuh (as) ve neslini/zürriyetini büyük sıkıntılardan kurtarıp yeryüzünün mirasçıları yapmıştı. 950 yıl sıkıntılara sabretmek kolay bir olay değildir. Ancak Sabır insana ferahlık getireceğinden dolayı en büyük anahtar olarak görülüp belalar ve sıkıntılar karşısında bu anahtarı kullanmaktan başka bir çıkış yolu de mevcud değildir.

(yazımız devam edecek)

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN