Bugün babalar günü! Rahmetli babama dair düşüncelerimin bir bölümünü daha önce Rize Defterlerinde yazmıştım. Orada baba-oğul ilişkisini anlatmak üzere sıkça atıf yapılan bir cümleye değinmiştim. Sözünü ettiğim cümle tasavvuf metinlerinde hadis-i şerif olarak aktarılan 'Çocuk babanın sırrıdır' anlamındaki bir ifadedir. İfadenin hadis olup olmadığı tartışması bir yana nesilden nesle aktarılan kadim bir deyim olduğu akla daha yatkın geliyor.
'Çocuk babanın sırrıdır' birkaç şekilde anlaşılabilecek bir tabirdir: Her şeyden önce ifadede baba ve oğulun (veled) zikredilmesinin özel anlamı var mıdır diye akla gelebilir. Bunu tespit etmek güçtür, fakat gerçek böyle ise anne-kız ifadenin dışında tutulmuş demektir. Yaygın yorumda bahis mevzu olanın baba-oğul ilişkisi olduğu aşikardır. Bununla birlikte ifadeyi genişleterek 'ebeveyn-çocuklar' şeklinde yorumlamanın mümkün olabileceğini de düşünebiliriz, kişisel kanaatim bu istikamettedir. İfadeyi bir varlığın benzerini meydana getirmesi şeklinde tenasül zincirini anlatan bir ifade şeklinde yorumlarsak, çekirdeğin ağacı oluşturması veya ağaçtan türünü devam ettiren çekirdeğin çıkması gibi bir ilişkiden söz etmiş oluruz. Her şey kendi benzerini oluşturur, her yeni doğan onu var edenin sürekliliğini sağlar. İnsanların da dahil olmak üzere, bütün varlıkların çoğalma arzusunun temelinde varlığını sürdürme sevgisi yer alır. Öte yandan kadim toplumlarda hanedanlıklar, özel-kabiliyetli aileler, Yahudilikte seçilmişlik, bazı dini geleneklerdeki kurucu aileler inancı, İslam geleneğinde Ehl-i beyt vb. kısaca kadim dünyada ehemmiyet taşıyan 'soy' fikri çocuğun babanın sırrı olmasıyla ilgilidir. Her çocuk babasının sırrını taşırken ataların ruhu çocukta –genellikle özel birinde- temessül eder. Bu fikirlerin bir anlamı olduğu kuşkusuzdur, fakat baba-oğul ilişkisine salt 'soy' üzerinden bakmak ikna edici değildir.
Önce şunu sormak lazım: İfadede geçen 'sır' ne demektir? Sır birçok anlamı haiz bir kelimedir. Her şeyden önce sır tasavvuf metinlerinde ' idrak aracı' anlamında kullanılır. Bu anlamıyla sır kalbin özel yetisi veya -lüb gibi- özel bölümüdür. Sufiler ehl-i esrar, yani sırlarına bilgi tevdi edilen insanlardır. Bununla birlikte bazen sır gizli bilgi anlamına gelir; bu durumda bilgiyi alan mahal ile oraya gelen bilgi arasında bir özdeşlik gerçekleşir. Bununla birlikte 'babanın sırrı' tabirindeki sırrı kalbe ancak ibareyi zorladıktan sonra irca edebiliriz. Bu yorumla çocuk babanın gönlü veya kalbinin özel parçası haline gelirken onun en değerli parçası olmuş sayılır. Bazen çocuklar için 'ciğer-pare' denilmesi bu yorumu teyit eder. Ciğer-pare olmak ciğer ile kan arasındaki ilişkiden kaynaklanır; biyolojik olarak kurulan bu ilişkinin manevi veya ruhsal olarak gönül üzerinden kurulması da akla yatkın gelebilir. Babanın en değerli parçasını kendisiyle keşfettiği çocuk, o kısmın adıyla isimlendirilmiş olabilir.
Babanın sırrını 'onun hakikati' veya varlık gayesi şeklinde düşünmek de mümkündür. Bu durumda her doğan daha önceden gelen bir hakikati taşır; söz konusu hakikat ilk baba Adem'e –hepimiz onun sırrıyız- ondan da Allah'a ulaşırken her insan babalar üzerinden Allah'a bağlanmış demektir. Bu durumda baba sebep veya önceki olarak sırrı ulaştıran; çocuk ise onu alandır. Her çocuk ilahi sırrın ve emanetin taşıyıcısı olarak aynı maksadın hamili haline gelir. Her doğan emanete hamile olarak doğar, her insan babasına tevdi edilen emaneti sonraki nesle aktarmakla görevlidir. Nesiller zincirinde kimse öncelikli değil, her fert, alan-veren olmak üzere Tanrı'nın emanetine hizmet eder.
Cümlenin başka bir yorumunu ise sırrı 'babanın hakikati' olarak düşündüğümüzde ortaya çıkar. İnsanın varlık gayesi kendini bilmek, kendini bilmenin doğrulanması ise bilginin rabbe ulaşmasıdır. 'Kendini bilen rabbini bilir.' Bu yönüyle marifet-i nefs ve marifetullah birbirini istilzam eden bir şeyin iki farklı tabirinden öte anlam taşımaz. Bir insan olarak baba çocuğuyla bu sırrı, yani kim olduğunu idrak eder. Bununla birlikte sır sadece çocuğu sayesinde değil, bütün insanlar sayesinde idrak edilebilir. Tasavvuf metafiziğinde öteki insanın anlamı budur: insanın kendinden kendine intikal ettiği bir köprü veya insanın toprağıdır öteki insan. İbnü'l-Arabi meseleyi daha çok 'Adem-Havva' ilişkisi üzerinden düşünmüş, kadın ile erkeğin birbiri için iki kademede nasıl aynaya dönüştüklerini izah etmişti. Öyleyse bu ifade Adem-Havva ilişkisinin başka bir yorumu olduğu kadar 'Mümin müminin aynasıdır' hadisinin farklı ifadesi de olabilir. Her birinde asıl olan, insanın öteki varlıkları, bilhassa insanları ayna olarak görmesi, kendisini bir aynada tanıyabilme imkanı bulabilmesidir. Bu durumda 'çocuk babanın sırrıdır' demek, Tanrı'nın kim olduğunu ancak çocuk karşısında baba örneğinde idrak edebilmek demektir. Burada sır ikinci bir anlam daha taşır: aynanın karanlık kısmı! Aynadaki karanlık kısım ışığın geriye dönmesini sağlayarak insanın kendisini görmesini sağlar. O zaman çocuk aynanın sırrıdır demek, insanın kendini görebilmesini mümkün kılan sır çocuktur demektir.