Şairlerin sözü neden elbette yalandır?
Fuzulî merhumun dillere pelesenk olan ve münasebet düştükçe söylenen bir beyti vardır:
Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var
Aldanma ki şâir sözü elbette yalandır
Şairlerin sözünün yalan olduğunu ilk söyleyen Fuzulî değil elbette. Şairlerle ilgili bu iddiayı M.Ö. 5. asra kadar götürebiliriz. Hocası Sokrates'ten öğrendiklerini aktardığı kitabında Platon aralarında şairlerin de bulunduğu sanatçıların yalancı ve taklitçi olduklarını söyler.
Peki taklitçi kimdir? Onu da Platon'dan öğrenelim.
"Üç çeşit yatağımız var. Biri nesnelerin tabiatında var olan yatak ki onu sadece Tanrı yapabilir, ikincisi marangozun yaptığı yatak, üçüncü de ressamın yaptığı yatak. Üç yatağın da üç hâkimi var: Tanrı, usta ve ressam. Tanrı gerçekte var olan tek yatağı yaratmıştır. Bir ikincisini yapmamıştır. Marangoz ise yatağın yapıcısıdır. Tanrı bir yatak yaratmışken ustalar, Tanrı'yı taklit ederek binlerce yatak yapmışlardır. Ressam ise ustanın yaptığı yatağı resmeder. Dolayısıyla taklitçidir. Hakikatten üç defa uzak bir taklitçidir. Bir de resmin gerçeğin değil, görünüşünün taklidi olduğunu düşün. Taklit hakikatten çok uzaktır. Bir ressamın çizdiği yatak gerçek değildir, ona yatamazsın." (X. Kitap 596a-598c)
Ressam ve heykeltıraş için söylediklerini ozan ve şair için de söyler. Ozanın yaptığı da düşüncelerini ve duygularını kelimelerle ve cümlelerle boyamaktır. Şair veya hatip ölçü, ritm ve ahenk içinde savaşlardan veya herhangi bir konudan söz ettiği zaman dinleyenler sözlerini beğenirler. Ozanların ve şairlerin sözleri, o parlak uyumlu renklerinden soyulup da yalın halleriyle ele alındı mı bir şeye benzemez. Çünkü taklitçi olan şair gerçek üzerinde hiçbir şey bilmez, sadece görünüşü bilir. Platon'a göre şairin doğru konuşamamasının nedeni söyledikleri hakkında yetkiyle konuşacak kadar bilgili olmamasıdır.
Platon'a göre şairin anlattıkları ahlak bakımından da zararlıdır.
"Ressam gemi resmi çizer ama geminin nasıl kullanacağını ve nasıl yapılacağını bilmez. Dolayısıyla gerçek bilgiden yoksundurlar. Şairler öğretici olamaz, bize gerçekleri öğretemez. Şairler gerçek bilgiye sahip olmayan benzetmeci kişilerdir. Yatak ideası, ustası ve ressam. Bunlar içinde yatak konusunda en az bilgisi olan ressamdır. Ressam yatak ustasını taklit eder. Yatak ustası da yatak ideasını. Dolayısıyla ressam taklidin taklididir." (X. Kitap 596b ve sonrası)
Dolayısıyla şairler taklitçidir ve onların sözlerine göre güvenilmez.
Mantıkçılara göre şairler
İslâm mantıkçıları bilgi taşıyan önermeleri ihtiva ettikleri bilgilerin doğruluk derecesine göre başlıca yedi kısımda inceler.
1. Yakiniyyât: Gerçeğe uygun olan, tartışmasız kesin bilgi veren önermelerdir. Dünya yuvarlaktır, su 100 derecede kaynar, 2+2=4'tür gibi doğruluğu ispat edilmiş kesin bilgilerdir.
2. Meşhûrât: Doğruluğu insanların tamamı tarafından kabul edilen önermelerdir. "Adalet iyidir", "Yalan söylemek kötüdür" gibi ahlâkî hükümleri sayabiliriz.
3. Müsellemât: Doğruluğu pek çok kimse tarafından kabul edilmiş şüphe götürmez hükümlerdir. Bir tartışma sırasında kullanıldığında, karşı tarafça da önceden doğruluğu kabul edilen önermelerdir.
4. Makbûlât: Yalan söylemeyeceğine dair hakkında hüsnüzan beslenilen bir kimseden alınan bilgilerdir. Dolayısıyla doğruluğu söyleyenin otoritesine ve bilgisine olan güvene bağlıdır. Mesela hayatında deniz görmeyen birine görenlerin deniz hakkında söyledikleri sözler makbulat kabul edilir.
5. Zanniyyât: Kesin olarak bilinmeyen ancak birtakım işaretlerden yola çıkarak öne sürülen önermelerdir. Gece karanlıkta dolaşan birinin hırsız olduğunu söylemek gibi. Ancak zandır, yakiniyyat gibi kesin değildir. Zannın da dereceleri vardır. Yakıniyyata en yakın olanına zann-ı gâlib denilir.
6. Muhayyelât: Doğru veya yanlış, kabul edilebilir veya edilemez somut ve objektif bir sebep olmadan insanda sevinç ve huzura yahut nefret ve sıkıntıya yol açan önermelerdir. İnsanın duygularına hitap eder. İnsanın zihninde ve hayal dünyasında gerçekliği olmayan varlıklar icat etmektir. Mesela balın tatsız, pırlantanın değersiz bir taş olduğunu söylemek gibi. Doğru olup olmaması önemli değildir.
7. Vehmiyyât: Vehim gerçekte var olmadığı halde var olduğu sanılan, varmış gibi tasarlanan düşünce ve zanlardır. Vehim gücünün doğru kabul ettiği, ancak doğru veya yanlış olması muhtemel hükümler için kullanılır. Genellikle herhangi bir konuda bilgisi olmayanların duygularına göre gerçekliği olup olmamasına bakmadan söylenen önermelerdir. Paris'in Almanya'nın başkenti olduğunu söylemek gibi.
Mantıkçılar bu açıklamaları yaptıktan sonra bu yedi öncülün nerelerde kullanıldığından da bahsederler. Beş Sanat dediğimiz bu kullanım alanları burhan, cedel, hatabe, şiir ve safsatadır. Edebiyat ve şiir bu beş sanattan şiir ve hatabenin konusudur.
Hatabe (retorik)
Hatabe zanniyyât veya hem zanniyyât hem de makbûlâttan oluşan kıyaslardır. Halkın büyük bir kısmının anlamayacağını düşünülen konuların anlaşılır olması için tercih edilen bir yöntemdir. Halkı hem dînî hem dünyevî konularda faydalı işler yapmaya ve zararlı işlerden uzaklaştırmaya teşvik etmek için hatiplerin geliştirdikleri delillerden ibarettir. Halk için yazılan kitaplar hatabe altında değerlendirilir ve bu tür kitaplarda bilimsel bir söylem aramak beyhudedir. Maksat öğretmek, inandırmak veya ikna etmektir.
Şiir (poetika)
Mantıkçılara göre şiir muhayyelat türü öncüllerden oluşur. Muhayyelatta doğru yoktur, şairin duyguları vardır. Bu duygular insanda sevinç ve huzura yahut nefret ve sıkıntıya yol açar. Şairler bir maddi veya manevi bir menfaat ve çıkar dolayısıyla bir gün sevdirdiğine bir başka gün nefret ettirebilir. Dolayısıyla sabit bir hakikatten bahsedilemez. Şairin hayal dünyasında yarattığı gerçekler hayattaki gerçeklerle örtüşmeyebilir ama şair için doğru olan odur. Bir şair için bal tatsız, pırlanta değersiz olabilir. Onun için değer, çarşıda pazarda alınıp satılmasındaki verilen kıymet değildir. Kendisinin ona biçtiği kıymettir. Bu kıymet ise mutlaka bir sebebe bağlıdır.
Mantıkçılar için şair sözünün yalan olmasının nedeni muhayyalat ürünü olmasından dolayıdır. Akıl ve mantık yoluyla bakıldığında görülen manzara budur.
Kuran'da şairler ikiye ayrılır
Kuran'da da şairler için güzel şeyler söylenmez. Şuara suresinde şairler için gerçekte yapmadıkları şeyleri söyledikleri ve yalancı oldukları için eleştirildikten sonra bir istisna edatı getirilir ve "Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah'ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır." şairler ikiye ayrılmış olurlar. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Şiir Şair ve Peygamber'e Dair isimli kitaba bakılabilir.
Kuran'a göre baktığımızda şairleri taklitçiler ve iyi şairler olarak ikiye ayırabiliriz. Taklitçi hem eşyayı hem de duyguları taklit eder, bilmediği şeyleri, yaşamadığı duyguları anlatır. Dış dünyaya çok bağımlıdır ve dolayısıyla dış dünyası değiştikçe söyledikleri yani şiiri de değişir. Bu yüzden yalancı ve güvenilmezdir.
Gerçek şairlerin duygularının kaynağı olan hakikat gönüllerindedir. Platon'un idealar alemi olarak tavsif ettiği hakikat kendileri dışında bir yerlerde değildir. Tüm ideaları gönüllerinde topladıkları için taklitçi değilllerdir, kendilerinde olanı doğru ve eksiksiz bir şekilde aktarırlar. Taklitçiler taşıma suyla değirmen döndürenlerdir, hakikî şairler ise suyu bitmeyen gürül gürül akan ırmaktır ve değirmenleri devamlı döner.
Marifet gönül menbaından suyu çıkarıp akıtmaktır. Bunu da ancak taklitçi olmayan büyük şairler yapabilir. Tükenmeyen suyun kaynağı aşktır.
Fuzulî'nin sözü yalandır dediği şairler taklitçi olanlardır. Şairin yalancısı olur, âşıkın olmaz.
İsmail Güleç
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.