Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 30, 2018
Yaldızlı sözlerle gıdalarımızı ve nesillerimizi ifsad edenler kimlerdir?
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Değerli okuyucum.

Geçen hafta ele almaya çalıştığımız konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz. İki yazı arasındaki irtibatı sağlamak adına konuyla ilgili ayetleri tekrar zikretmekte fayda vardır. Bakara Suresinde buyruluyor ki:

"İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin ilgini çeker, hoşuna gider. O aynı zamanda sözlerine Allah'ı da şahit tutar. Halbuki o, düşmanların en azılısıdır. İşte böyleleri, idareyi ele geçirince yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekinleri ve nesilleri bozmak için çalışır durur. Oysa Allah fesad çıkaranları asla sevmez." (Bakara, 204-205)

Bu ayetle Allah Teâlâ, Son Nebi'ye ve ümmetine bir insan tipinden bahsetmektedir: Güzel giyinen, güzel konuşan ve yaldızlı sözleriyle iyi-güzel bir Müslüman imajı çizen ve bu arada sözlerine Allah'ı şahit tutmaktan da geri durmayan birinden… Bu ayetler, sadece indirildiği Asr-ı Saadet'te değil, günümüze de ve kıyamete kadar gelecek müminlere de hitab etmektedir; ve ayetler, böylesi karaktere sahip insanların her dönemde var olabileceğini Kur'an'ın evrensel ve asırlar üstü niteliğiyle bizlere de bildirmektedir.

Ayetlerdeki vasıflara/kelimelere bir kez daha dikkat kesilelim. Sözgelimi, "eleddü'l-hısâm"… Bu vasıf, "azılı düşman" şeklinde anlaşılacağı gibi, "söz söyleme sanatında usta" anlamına da gelmektedir. Demek ki, karşımızda hem azılı bir düşman/düşmanlar hem de sözü ustalıkla söyleyen/muhatabını etkileyen/yaldızlayan/hayranlık uyandıran kimseler olacaktır. Yine ayette geçen "hars" kavramına bakalım. "Ekin-ziraat-ürün" anlamına gelen bu kelimenin "kültür" manasına geldiği de görülmektedir. O halde bu tipolojiye sahip kimseler hem bedenin ihtiyacı olan gıdaların temin vasıtası olan ziraat ve tarım alanında hem de şahsiyetin teşekkülünde önemli bir yer tutan kültür sahasında bir ifsad hareketine girişmekten geri durmayacaklardır. Ayette geçen diğer bir kavram olan "fesad" üzerine yoğunlaştığımız zaman bunun kelime olarak en çok bilinen anlamının "bozmak/bozgunculuk çıkarmak" olduğu görülecektir. Ancak onun, "anarşi, terör, bir şeyi tabii halinin dışına taşırmak, yaratılış özellikleri bozmak" gibi anlamları da vardır. Ayette geçen kavram ve kelimelerin anlam zenginliği, adeta günümüzde yaşadıklarımızı idrak ve anlama konusunda bizlere muhteşem bir rehberlikte bulunuyor desek, abartmış olmayız.

Aziz okuyucum.

Maalesef günümüzde bize bu ayetlerin çizdiği portrede nice insanlar ve nice kuruluşlarla karşı karşıyayız. Onlar insan psikolojisini didik didik ederek, önce ilgisini çekmek, onu cezbedip etkilemek için türlü yöntemleri kullanmak, bu esnada en etkileyici sözlerle insanı adeta her taraftan kuşatmak amacındadırlar. Toplumun evrensel ahlaktan tevarüs ettiği ve büyük oranda dinin beslediği kültürü ise "çağdışı" ve "demode" olarak nitelemekte, kültürüne sahip çıkanları ise küçük görme çabasındadırlar. Sözü ülkemize getirelim ve bir misal verelim. Hatırlayacağınız gibi, yıllarca ülkemizde ayran içmek "köylülük" ve kırsal kesime aidiyet şeklinde algılandı ve öyle gösterildi. Buna karşılık, ne idüğü belirsiz muhteviyata sahip ve çeşitli yönlerden zararlı-boyalı meşrubat türlerini içme hususunda ise "hayatını yaşa"; "özgürlüğün tadını çıkar" sloganlarıyla yaldızlanmış ciddi reklam ve tanıtım faaliyetleriyle yeni yetişen neslimiz kandırıldı/aldatıldı ve yanlışa yönlendirildi. Halbuki, başta kalsiyum olmak üzere, vücudun birçok ihtiyacını karşılayarak "faydalı" bir gıda olan ayran, şayet son yıllarda devlet ricalimiz tarafından "milli içeceğimiz" olarak kabul edilip tanıtılmasaydı ona yakıştırılan bu "köylülük" vasfı belki uzun yıllar daha sürüp gidecekti. Ülkemizde, süt ve süt ürünlerinin, boyalı-asitli meşrubat seçenekleri karşısındaki acınacak durumunun tamamen işte bu yaldızlı/süslü reklam ve propaganda politikalarıyla alakalı olduğunu inkar eden kimse çıkmayacaktır. O halde sözü yaldızlayarak söyleyen ve tarım-kültür ikilisini bir kurşunla vuran düşmanın varlığından haberdar olmak, teyakkuz hâlinde bulunmak icab ediyor.

"Fesat" nitelikli işlere kendilerini adamış olanlar bir taraftan kültürü böylesine yozlaştırırken, öte taraftan bunu kolay bir şekilde gerçekleştirebilmek için insan nesli üzerinde de akla gelmedik projelerle uğraşmaktadırlar. Genetik mühendisliği alanında gerçekleştirilen ve insan ırkları üzerine yapılan gizli çalışmalar ürkütücü sonuçlar doğurmaktadır. Vaktiyle üstün Alman ırkını elde etmek için türlü sapkınlıklara başvuran anlayış, şimdi bu düşüncelerini daha modern laboratuarlarda icra etmeye çalışmaktadır. Değişmeyen gerçek, niyeti kötü olan ve bu alanda da fesadı hedefleyen bu anlayışa sahip kimseler/kuruluşlar/ülkeler, kültürü de ziraati de insan varlığının biyolojik ve fizyolojik yapısını da bozmak; ve her şeyiyle tabii mecrasında olan ve muazzam bir dengeyle sürüp giden ekolojik dengeyi de kendi düşünceleri çerçevesinde değiştirmek düşüncesindedirler. Ne var ki onlar bütün bunları yaparken, kitle iletişim araçlarıyla, reklamlarla ve promosyonlarla muhataplarını çok ustaca kandırmaktadırlar. Tıpkı ayette bildirildiği gibi sözlerini çok ustaca söylemekte ve gerektiğinde çok rahatlıkla dezenformasyon yapabilmektedirler. Vereceğimiz bir örnek yeterli olacaktır kanaatindeyiz.

Tüm dünyada genetiği değiştirilmiş GDO'lu tohumların %90'ına sahip olan biyo-teknoloji şirketi Monsanto, internet sitesinde neden GDO'lu tohum ürettiklerinin gerekçelerini şu maddelerle açıklamaktadır:

  1. Sürdürülebilir bir tarıma ihtiyacımız vardır.
  2. Çiftçiler dünya için gıda, yakıt ve elyaf üretir.
  3. Toprak, su ve enerji gibi kaynaklar sınırlıdır.
  4. Dünya nüfusunun gelecek yıllarda %40 dolayında artması beklenmektedir.
  5. Nüfus artışına paralel olarak yiyecek üretiminin de katlanarak artması gerekmektedir.

Dolayısıyla, çiftçiler toprağın her dönümünden, suyun her damlasından ve enerjinin her biriminden gerek bugün gerekse yarın daha fazla yararlanmalıdır.

Ne dersiniz? Bu kadar masum ve bu kadar makul gerekçeler karşısında aklınıza olumsuz bir şey gelebilir mi? Hayır!.. Ancak acı gerçek şu ki, aklına olumsuz bir şey gelmeyen ve adı geçen şirketin tohumlarını, kendilerine sağlanan banka kredileriyle alan yüzbinlerce çiftçi ağır borçlar altında ya iflas etmişlerdir ya da intihar!.. Çünkü söz konusu tohumlar sadece bir kez ürün vermektedirler!..

Sözlerimizi bağlarken şu hususu bir kez daha vurgulayalım. Geçici olan şu dünya hayatında, her şey elimizde bir "emanet"… Kişisel sağlığımız da, ailemiz de, evlatlarımız da, çevremiz de… Her şeyden sorumlu tutulacağımız bir "Hesap Günü"nde tüm bunlardan sorguya çekileceğimize şüphe yok. O halde mümine yakışan, yediğini-içtiğini önemseyen, helal ve temiz olmasına özen gösteren, olaylara sadece telkin edildiği gibi değil, arka planını da araştıran bir firasetle/dikkatle bakabilen ve sorgulayan bir tavır/bilinç sahibi olmasıdır. Konuya devam edeceğiz. Sağlıcakla kalınız efendim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN