Bundan önceki yazılarımızda, başlıkta zikrettiğimiz ismin Kur'an-ı Kerim'de Firavun ile birlikte verilmesinin önemli olduğunu ifade etmiş ve bir önceki yazımızda, kendisini insanların tanrısı olarak gören Firavun'u müstakil olarak ele almıştık. Bugünkü yazımızda ise bu haddi aşan ve halkına zulmeden bu Mısır kralına, yani Firavun'a, hükümdarlığı süresince destek veren yüksek dereceli bir idareci/bürokrat olan Hâmân'dan bahsedeceğiz… Bir kez daha şu önemli hakikati vurgulamak isteriz: Kur'an-ı Kerim, ayetlerde kendilerinden bahsedilen Firavun, Hâmân ve Karun gibi kişileri, düşüncelerini, anlayışlarını, onların mukaddesat değerlere karşı duruşlarını aktarırken, hem ashab-ı kiram'ı bu kişilikler hakkında bilgilendirmeyi ve bilinçlendirmeyi; hem de sonradan gelecek Müslüman nesillerce bu kişiliklerin hasta ruhlarını ve kötü karakterlerini tanımalarını ve onların yaşadıklarından dersler çıkarmalarını hedeflemektedir. Allah Teâlâ'nın ilgili ayetleri Son Nebi Hz. Muhammed (sav) Efendimize vahy ederken, sözünü ettiğimiz hedefleri rahatlıkla görmek mümkün olacaktır. Geliniz konuyu incelemeye, önce bu kişilerden bahseden ayetleri ele almak suretiyle başlayalım:
"Andolsun biz Mûsâ'yı âyetlerimizle ve apaçık bir kanıtla Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderdik; ama onlar, "O bir yalancı, bir sihirbaz!" dediler. Mûsâ, katımızdan verilmiş hakikati onlara getirdiğinde, "Onunla birlikte olan inanmış kişilerin oğullarını öldürün, kızlarını diri bırakın!" dediler. Oysa inkârcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır.
Firavun, "Bırakın beni de şu Mûsâ'yı öldüreyim! Tanrısına yalvarsın bakalım (kurtulabilecek mi)! Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut ülkede huzursuzluk çıkarmasından kaygı duyuyorum" dedi. Mûsâ ise "Hesap gününe inanmayan her kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım!" dedi." (Mü'min 24-27)
Yaşanan bu diyalogdan sonra Hz. Musa'nın (as) yaşadıklarını şöyle anlatıyor Kur'an-ı Kerim:
(Musa tüm çabalarından sonra bir) sonuç alamayınca Rabbine şöyle arz-ı hal etti: "Bunlar günaha batmış bir topluluk!" Rabbi şöyle buyurdu: "Kullarımı gece harekete geçir; kuşkusuz peşinize düşülecektir. Denizde açılan yolu olduğu gibi bırak, onlar boğulmaya mahkûm bir ordudur."
Geride nice bahçeler, su kaynakları, ekili ürünler ve iyi bir konum; vaktiyle içinde yüzdükleri refah bıraktılar! İşte böyle oldu. Biz de bunları başka bir topluluğa miras olarak verdik.
Onlar için ne gök ağladı ne de yer!.. Kendilerine aman da verilmedi. Gerçekten İsrâiloğulları'nı aşağılayıcı bir azaptan; Firavun'un işkencesinden kurtarmış olduk. Zira o, haddi aşan, ululuk taslayan birisiydi..." (Duhan, 22-31)
Bundan önceki yazımızda Firavun'dan bahsettiğimiz için doğrudan Hâmân adlı kişiliği ele alacağız, bugün… Onu neden "Şeytan'a dost" ve dolayısıyla neden "Hz. Musa'ya düşman" olarak nitelendirdiğimizi, hakkında indirilen bu ayetlerle beraber tarihi kaynakların verdiği bilgilerden de anlamak mümkündür.
Hâmân: Ruhunu şeytana teslim eden kişi…
Hâmân isminin, Kur'ân-ı Kerîm'de altı âyette Firavun'la birlikte zikredildiği görülmektedir (Bkz. Kasas, 6, 8, 38; Ankebût, 39; Mü'min, 24, 36). Bu âyetlerden anlaşıldığına göre Allah Teâlâ, Hz. Mûsâ'yı birtakım mûcizeler ve delillerle Firavun, Hâmân ve Karun'a göndermiş, fakat onlar Hz. Mûsâ'yı "yalancı bir sihirbaz" olarak suçlamışlar ve tebliğini reddetmişlerdi. Kendisini Mısırlıların ilâhı olarak gören Firavun'un, Hâmân'dan, "Mûsâ'nın tanrısına ulaşıp O'nu bulmak için kendisine bir kule yapmasını" istemesi, dikkat çekicidir (bkz. Kasas, 38; Mü'min, 36-37). Tarihi kaynaklarda onun, Firavun'un veziri veya yanındaki önemli şahsiyetlerden biri olduğu da ifade edilen özellikleri arasındadır.
Detaylarını, Diyanet İslam Ansiklopedisi "Hâmân" maddesine bırakarak, onun hakkında şu bilgilerle konuya devam etmek isteriz.
Kur'ân-ı Kerîm'in, muhtelif ayetlerde Hz. Mûsâ'nın (as), Firavun ve Kārûn'la birlikte Hâmân'a da gönderildiğini ifade etmesi, başlı başına onun kişiliği üzerinde düşünülmesinin önemli olduğunu ortaya koyar. Öte yandan, Firavun'un kule yapım işlemini bizzat ondan istemesi de Hâmân'ın devlet yönetiminde Firavun'a yakın bir kişi olduğunu işarettir. Bununla birlikte onun başrahiplik müessesesinin işlerini yöneten ve aynı zamanda mâbedlerin inşa faaliyetlerinden de sorumlu olan bir kişi olduğu Hâmân'ın, önemli görevleri üstlenen bir kişilik olarak bilindiğinin başka delilleridir. Günümüz dünyasında müstakil olarak ülkelerin; dünya devletlerinin birleşerek teşkilatların tüm işlerinden sorumlu "Genel Sekreterlik" makamını işgal eden tüm kişiler; ticari şirketlerde sermaye sahiplerinin kurduğu işletmelerin tüm işlerinden sorumlu ve kendilerine CEO ünvanı verilen tüm yüksek derece sahibi idareciler, bir bakıma geçmişte Mısır ülkesinde Hâmân'ın üstlendiği görevi üstlenmişlerdir diye düşünülebilir…
Hâmân, böylesine önemli görevler üstlenmiş bir kişi olmasına rağmen Hak din ile gönderilen Hz. Musa'yı (as) ve Allah Teâlâ'nın kendisine tebliğ vazifesiyle getirdiği dinî emirleri inkar etmiş, üstelik Firavun'un sapkın fikirlerini hayata geçirmesine yardımcı ve önayak olmuştur. Kaynaklar, onun, Firavun'un bu haddi aşan isteğini yerine getirmesi için yüksekçe bir kule inşa ettirdiğini ancak o toplumun diğer musibetlere muhatap oldukları zaman diliminde bu kulenin de diğer yüksek binalarla birlikte yerle bir olduğunu ifade etmektedirler.
Ayetteki, "Ne gök, ne de yer, onlara ağlamadı" ifadesinin muhataplarından biri de Hâmân'dır… Çünkü o, hakkı görmek ve gerçeği kabullenmek yerine, şeytanın kendisini aldatmasıyla taşıdığı idarecilik vasfını kötüye kullanan bir kişilik olarak yer almıştır, tarih sahnesinde… Günümüzde de yetkilerini insanlık için zararlı olabilecek faaliyetler için kötüye kullanan makam sahiplerinin aslında Hâmân'ın fikirlerinin temsilcisi ve bugün onun rolünü üstlenerek icra eden kötü bir aktör olarak görülmesi mümkündür. "İnsanların ve canlıların fıtratlarını değiştireceğine dair and içen" şeytanın (bkz. Nisa, 119), "cinsiyetsizlik" anlayışını insanlığa empoze ettiği günümüzde, bu sapık anlayışa kucak açan ülkelerin, teşkilatların yönetici ve yetkililerinin, tarihte en çok benzediği şahsiyetin Hâmân olacağı şüphesizdir!...
Konuya, son kişilik Karun ile devam edeceğiz. Sağlık ve esenlik dileklerimizle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay